Saçlarımı 'kaskatı ve kendi başına duran, mükemmelliğiyle bir yabanarısı kovanına benzeyen bir topuz' halinde toplamışım, kulağımda inci küpelerimle. Dile kolay yüzyılın romancılarından birinin kapısı önündeyim. Böyle insanı büyüleyen, hapseden, on kere okutan cümleleri yazan adamın karşısında ne yapılır? Ama ondan sonrası karanlık. Kapının deliğinden gördüğüm yüzeysel kesitlere ayrılmış parçaları hayal gücümle birleştirip tamamlayacağım bir konumda mıyım, kapı aralık kalmış da içeriğin bir kısmına hakim bir kısmına yabancı durumda mıyım, yoksa tüm çıplaklığıyla önüme serileni gözlerimle beynim kavradı mı bilmiyorum.
Bu kitabın türü felsefi kurgu olarak geçiyor. Ben olsam 'denemesel roman' olarak uydururdum Montaigne'in
Denemeler ine atıfta bulunarak. Baş düşünür Niteliksiz Adam olan kahramanımız Ulrich'in 'hem gördüklerinin onu hep yeniden düşünmeye itmesi, hem de çok fazla düşünme karşısında ürkmesi' sebebiyle karşılaştığı, ucundan kıyısından ilintisi olan her konudaki eylemi çoğunlukla düşünmek olduğundan ve her şeyde iki ayrı yan keşfetmeye ilişkin bir yeteneğe sahip olduğundan felsefe, müzik, evlilik, yeni, eski, askerlik, gazetecilik, din, bilim, ruh, ekonomi, mantık, irade, bilinç, ahlak, aptallık, sanat ve hatta erkek gülümsemesi hakkındaki fikirleri 3-4 sayfalık kısımlar olarak romanın parçalarını oluşturuyor. Oku-koy kenara bir kitap değil anlayacağınız, rastgele bir sayfayı gözünüze kestirip bir süre dünyadan uzaklaşabilirsiniz.
1913'te Viyana'da başlar konu. "Hani o sıralar aynı anda Hitler, Stalin, Troçki, Tito, Freud ve Musil'in olduğu; Jung'un Kafka'nın, Picasso'nun, Rilke'nin Proust'un da o dönemlerde ara ara uğradığı şehirde".* 83 yaşındaki Avusturya-Macaristan (aslında ikili monarşinin hüküm sürdüğü, Avusturya Macaristan ortaklığı değil de, Macaristan'ın güç kontrolü yoluyla elde tutulduğu ve buna paralel olarak da halkların da aslında hiçbir şekilde sempati duymadığı, karmaşanın hüküm sürdüğü bir imparatorluk )imparatoru Franz Joseph'in 65 yıllık taht serüveninin 70 i dolduracağı yılı, Almanya'ya nispet olarak Avusturya Yılı olarak kutlamak fikri çıkar 'parlak' bir beyinden. Ve bunu halkı 'sadece pazarları gittiği kiliseden' tanıyan bir soylunun, imparatorluk sevgisiyle dolu olduğunu düşündüğü halktan gelme, yani tabandan gelme bir istek olduğunu tüm kalbiyle hissettiği ve tabii ki halk bu işlerden anlamayacağı için(!) soylular ile, burjuva ile, bilim adamları ve sanatçılar ile ileriki adımlar için bir komisyon kurulur. Ve olaylar gelişir. Birinci Dünya Savaşı, bir çöküşün öncesinde elit tabakanın arasında buluyoruz kendimizi.
The Guardian'da yazılana göre en çok raflarda bulunup, en çok yarım bırakılan kitaplardan biri olarak tanınıyormuş, bizim Tutunamayanlar'ın makus talihine sahip anlayacağınız. Döneminin geçmiş gelecek çatışmasını evrensel değerlendirebileceğimiz bir kurguya sahip. Buram buram kalite kokuyor.
Musil'e gelirsek, ömrünün sonuna kadar bu kitapla uğraşıyor ve tamamlayamadan ölüyor. Önünde saygı ile eğilmekten başka bir eyleme girişemeyeceğimiz, kelime yelpazesi bu kadar geniş, zihinlerimizle dans eden cümlelerle haşır neşir olmak, bir yaşam gerektiriyor demek ki. Nasıl bir insanmış? "Musil bir çok niteliği olan bir adamdır. Bakımlıdır, idmanlıdır, ayakkabıları Viyana'nın bütün kafelerinin en parlak ayakkabılarıdır, günde bir saat halter kaldırıp diz büker. Muazzam kibirlidir. Kendini bir yandan çok küçük ve aciz hissederken diğer yandan da daha büyük bir iş için, yüzyılın romanını yazmak için yetenekli olduğunu düşünür."* O sırada felsefe doktoru ve mühendis, imparator ve krallık kütüphanecisi ünvanlarına sahip. Bütün birikimini aktarmış.
Musil ilk deneyimlerini hayat kadınları ile yaşamış ve ilk evliliğinde de karısı başkası ile evliyken tanışıp boşanmasını beklemiş. Acaba bundan mı bütün evli kadın karakterlerin sadakatsizliğe eğilimi var kitapta? Ve kadınların değerini kendisinin belirleyebileceğine işaret olarak mı, dişi karakterlerin çoğuna isimleri yerine Ulrich'in belleğindeki yansımalardan yeni tanımlamalar kullanıyor? Ulrich de kendini bulmuştur şüphesiz Musil, özdeşleştirmiştir. O da askermiş zamanında Ulrich gibi, bilimde de felsefede de birikimleri ortak. Neden birine ismiyle seslenmezsiniz de yeni ad takarsınız?
Bir de cinayet var tabi. Zebercet gibi sevilmemiş, toplumda yer edinememiş, 'görülmemiş' bir geçmişe sahip zanlı enine boyuna cezai ehliyet bakımından sorgulanıyor kafamızda. Aklamaya çalışmak mümkün müdür sınırlı ehliyet gibi kavramlarla, akıl hastalığı ve hukuğun kesişim alanlarında nasıl davranmalı gibi sorularla yönünüzü şaşırtıyor. Suçluyu neredeyse beraat ettirecek ve bizi ikna edecek Ulrich. Ulrich'in böyle bir karakteri var, düşünme eylemini bir çembere benzetirsek, o çemberin tüm noktalarına ayak basarak dolanıyor ve bizi de ardı sıra sürüklüyor.
Sayfalar dolusu not almışım, alıntılar yazmışım, toparlayabildim mi bilmiyorum ana hatlarıyla benim izlenimlerim bunlar. Zorlayıcı bir eser, sayfa atlamanın kolay olmadığı, derinlikle işlenen konularla birlikte. Ahmet Cemal 60 sayfalık bir önsöz yazmış, benimkine uzun demeden önce bir düşünün derim:) Metin Bey'in tavsiyesiyle önsözü pas geçmiştim, ona dönüş vakti geldi.
Hakan Sülün sayesinde mükemmel bir yazarla ve kitapla tanıştım. Çok teşekkür ederim. Ve devamını da merak ediyorum.
Yeterince vakti olup sabırla okuyanlara teşekkür ederim.
* Alıntılar
1913 den. Şahane ve üst düzey bir kültür sanat romanı. İlgililere kesinlikle tavsiye ederim.
Niteliksiz Adam 1Robert Musil · Yapı Kredi Yayınları · 20191,056 okunma
Nesrin Hanım elinize, emeğinize sağlık. Kesinlikle gözüm kesmediği için etkinliğe katılmamıştım ben. Ancak merakla incelemelerin akışa düşmesini bekliyordum. İlk sizin incelemeniz ile karşılaştım ve iyiki de böyle oldu. Çünkü sizin incelemelerinizde okumadığım kitaplar hakkında çok doyurucu bilgilere ulaşıyorum. Bu kez de öyle oldu. Gördüğümde hemen uzaklaşıp saklandığım bu kitapla ilgili kafamda somut şeyler var artık:) Sağlıcakla kalın...
Teşekkür ederim, aslında gerçekten insanın gözünde büyümesi gereken bir kitap :) Ama öyle hemen okuyayım bitsin, olayı kaçırırım karakterleri şaşırırım diye düşünülemeyeceğinden zamana yayılabiliyor, rahat okursunuz siz.
Beğendiğiniz ne kadar da belli Nesrin Hanım. Cümlelerinizdeki itina, kitabın güzelliğinden kaynaklanıyor sanırım... Bu site sayesinde varlığını öğrendiğim bir yazar oldu Musil; ama henüz tanışma şerefine nail olamadım. Benim için güzel bir ön bilgi oldu yazdıklarınız. Teşekkürler doyurucu incelemeniz için :)
İncelemene sağlık abla ^_^ Dün uyurgezer okudum. (O saatte niteliksiz adam için bile olsa böyle nitelikli inceleme atılmaz :P) Zaten okumayı düşündüğüm bir kitap. Üstüne tuz biber oldun. Şu arkası kesilmeyen listemde bir gün sıra sana da gelecek Musil kardeş. :D
Oğuz Atayın hayatînı okurken ilk defa adını duymuştum yazarın. Marquez'in de en sevdiği yazarlardan biri. Iki yazarînda hayatlarını anlatan kitaplarda bahsi çok geçiyor. Bi de Joyce en sevdikleri yazar. Ben de merak etmiştim nasıllar diye. Masallah baya hatırlılarmış.Okuyorum ama nasîl okuyorum, neden okuyorum sorularını cevaplayamîyorum. Incelemeniz harika olmus bu arada. Kaleminize sağlık
Ben de kitaba Ernest Fischer'ın yazısıyla başladım ama kitapla ilgili ayrıntılar yer aldığı için ve kitabı okurken onum odaklandığı yerlere odaklanır ve kendimce anlam çıkaramam diye önsözü yarım bırakıp kitabı okumaya başladım. Henüz bitirmedim ama gerçekten anlaşılması zor bir kitap. Bazı sayfaları ya da cümleleri iki üç kere okuduğum oluyor.
Aslında önsözleri okuyorum ben başlarken, çok spoiler olsa da düşünce kitaplarında gözden kaçırdıklarım olabilir diye, bu sefer tavsiye üzerine öyle yapmadım. Dediğiniz gibi odaklanacağımız yerleri baştan seçiyor, altı çizili kitap okumak gibi.
Merak uyandırıcı bir inceleme olmuş. Tutunamayanlar gibi yarım bırakıldıysa benim okumam şart oldu. Kitabı listeye aldım, teşekkür ederim. :)
Not: Gürüyorsunuz, anlatmaya gerek yok. Mikemmel,mikemmel...:)