Gönderi

Adalet, hakkı yerine koymaktır; ve sade mahkemelerde değil, hayat ve muamelelerin her şubesinde aranması gerekli başlıca şart... • Adaletle zulüm, geceyle gündüz gibi, birinin bulunmadığı yerde öbürünün hâkimiyeti ele alacağı iki kutup. • «Adalet mülkün esasıdır» düsturunu, enselerimizin gerisine asmak yerine, göz bebeğimizin içine nakşetmeli ve neye bakarsak onu görmeliyiz. Bu düstur Hazret-i Ali'nindir. • Adalet, Allah'ın kanunlarında pırıldayan hak ışığıdır; ve nefs üstü, hattâ nefse kıyıcı ruh mihrakı üzerind tecellisini bulur. Zira nefs zalim ve ruh âdildir. • Çocuğuna içki cezasını eliyle tatbik ederken bilmem kaçıncı sopada, onun «baba, ölüyorum!» diye haykırması üzerine, «öl ve İlâhî huzura çıkınca de ki: Beni babam öldürdü; senin kanunlarını yerine getirmek için...» cevabını veren Hazret-i Ömer'in tavrında nefse en giran ruha da en sevimli adalet yansıması, insanı dize getirecek kadar güzeldir. Nurunu kendi meşrep feneri içinde Kâinatın Efendisinden alan Hazret-i Ömer, ömrü boyunca adaleti heykelleştirdi. Beytülmalden para çalan bir adamı «kendi yatırımını alıp almadığından şüpheliyim!» diye salıverir, bir zina muhakemesinde dördüncü şahidin merhameti yüzünden müphem konuşmasını esas kabul ederek öbür üç şahide iftira cezasını tatbik eder ve bir mudafaada kendisini görünce ayağa kalkan hâkime «işte taraf tutmanın alâmeti!» ihtarında bulunurken, bütün düz ve dolambaçlı çizgileriyle hep aynı adaletin temsilcisidir. Peygamber bağlısı olarak adalet bahsinde onun topuğuna yetişebilecek bir insan gelmedi. Ve bunun içindir ki, sıfatı, farkedici mânasına «Faruk» oldu. • Her ferdin kalbinde birkaç hâkimden oluşan bir mahkeme vardır; ve hüküm dışardan gelirken de, içeriden verilirken de, karar, o iç mahkemenin hak ve hakikat nasibine bağlıdır. Bu mahkemenin adı vicdan... • Bir sözü, bir işi, bir davranışı doğrularken tasdikini hep o mahkemeden alır ve bunu adalet biliriz. Doğrudur; şu var ki, eğer o mahkemeyle Hak arasında cereyan kesilmişse bu defa adalet gider ve yerini aynı cüppe ve takkeyi kuşanmış zulme terkeder. • İstanbul Fatihinin bir an için gurura düşer gibi olup ellerini kestirdiği Macar mühendisin şeriatten hak dilemesi üzerine yüce Sultan'ı mahkemeye celple getirten, hakkında ellerinin kesilmesi kararını veren ve bu ulvî manzara karşısında hristiyan mühendisin «hayır, müslüman oldum ve hakkımı helâl ettim!» nidasına vesile olan adalet, nurunu nereden devşirmiştir?.. • Türkün en çarpıcı millî vecizelerinden biri «Şeriatin kestiği parmak acımaz!» sözü, adalet karşısında teslimiyetin ne harikulade ifadesidir. • Türk tarihinde ilk dalâlet yolunu açıcı, bugün komünist edebiyatının kahramanlaştırdığı Simavna Kadısı Şeyh Bedrettin'e, «efendi, senin fiilinin şeriatçe cezası nedir?» diye sorulunca, «idamdır!» mukabelesindeki hikmet, hâkimi ve mahkumu birarada, adalet tavrını belirtmekte kolayca bulunur örneklerden değildir. • At sırtında Kanunî Sultan Süleyman'ın dizginlerine yapışıp askerlerden şekvada bulunan köylü ve aldığı karşılık: «Beni kime şikâyet edebilirsin; böyle bir makam var mıdır?» Ve karşılığa karşılık, «Vardır; şeriat!»... Ve at sırtında gözyaşlarını tutamayan muhteşem Sultan... • Birbiri içinde tecelli edici adalet ve hakkaniyet keyfiyetleri, İslâmda, bütün kıymetlerin üzerine yerleştiği bel kemiği mahiyetindedir ve ezelden insan ruhuna basılmış İlâhî mühür... • İslâmda muamele işte bu adalet ve hakkaniyet ölçülerinde biçimlenir ve nefsin de hakkı dahil, bütün haklar sahnesini kurar.
·
9 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.