Jean-Louis Fournier bu kitabında, çok sevdiği ve hayatının 40 yılını birlikte geçirdiği eşinin ani ölümü ile bütün yaşamı bir anda alt üst olan bir adamın yürek burkan iç dünyasını anlatıyor.
Aslında bu bir hikaye değil. Dünya durdukça yaşanan, ama verdiği acıyı, sadece yaşayanların bilebileceği hayati gerçeklerdir. Düşünün bir kere annemizi veya babamızı kaybettiğimizde,veya daha küçük yaştakiler için ifade edeyim dedelerimizi veya ninelerimizi kaybettiğimizde , hayatta kalanın ruhsal durumunu, iç dünyasında ne fırtınalar koptuğunu hangimiz düşünebildik acaba ? Ben hiçbirimizin de böyle bir düşünce içerisine girdiğini sanmıyorum. Çevremizde de bu durumu yaşayan arkadaşlarımız, dostlarımız, akrabalarımız hatta ve hatta şu anda bu yazıyı okuyan 1 k ailesindeki arkadaşlarımızdan da böyle bir acıyı yaşamış olanlar var olabilir.. Onların iç dünyalarını hiç aklımıza getirebildik mi acaba ? Bence yine hayır. Çünkü o acı duyguyu ancak gerçek olarak yaşayan bilebilir ve anlayabilir.
Peki böyle bir durumun , bizim veya eşimizin başına da mutlaka geleceğini düşünerek yaşıyor muyuz ? Bu soruya karşılık olarak, ''Güzel güzel hayatımızı yaşarken neden bunları düşünelim.'' diyenleri işitiyor gibi oluyorum. Ama ben bu kitabı okurken kesinlikle bunları düşündüm. Ve bu durum pek nadir durumlar hariç mutlaka gerçekleşecektir. Yani birlikteliklerini ömür boyu sürdürmeyi başaran çiftlerden birisi eninde sonunda bu duyguyu yaşayacaktır.
Bütün bunları neden anlatıyorum. Açıklayayım. Madem ki böyle bir şey insanoğlunun kaderinde var, o zaman, o gün geldiğinde geriye dönük pişmanlıklar yaşamamak için bu günden tedbir almak gerektiğini vurgulamak istiyorum. Zaten yazarın da kitabında bize anlatmak istediği asıl şey, bu olsa gerek diye düşünüyorum.
Yazar, böyle bir kişinin iç dünyasını muhteşem bir netlikte anlatıyor. Özlemlerini, pişmanlıklarını, beraberce yapabildiklerini veya istemelerine rağmen yapamadıkları şeyleri, mutlu anlarını, kavgalarını kısaca paylaştıkları her şeylerini hep içi acıyarak adeta gözleri nemlenerek büyük bir duygusallıkla anlatıyor. Bir yandan da ,eşinin üzüleceği şeyleri kesinlikle artık yaşamasının mümkün olmadığını, örneğin : onun artık Alzheimer olamayacağını, hiç bir zaman dul kalamayacağını..vs gibi şeyleri düşünerek kendini teselli etmeye çalışıyor.
Kitap, teknik olarak direk hayatını kaybeden eşe hitaben yazılmış kısa metinlerden oluşmakta olup, yazarın uslubu gereği bir çok şey de okuyucuya trajikomik bir şekilde aktarılmaktadır.
Ne yazık ki, hayatın gerçeklerinden biri olan bu olayı, doğrudan yaşayarak tüm acı duygusallığıyla yazdığı ifade edilen yazarın, çok kısa ama çok büyük mesajlar veren bu kitabının mutlaka okunması gerektiğine inanıyor ve okunmasını da şiddetle tavsiye ediyorum.