Bu zamana kadar okuduğum en ilginç ve en özgün yazarlardan biri Thomas Bernhard. Ülkemizde pek tanınmasa da "hastası olunabilecek türde bir yazar" kendisi. Hani bazı kitaplar vardır içeriği çok da önemli değildir. Önemli olan yazarının söyledikleri ve anlatmak istedikleridir. İşte bu kitap da onlardan biri. Nasıl anlatsam, öfkeli bir yazar Thomas Bernhard. Okurken bazen yazarla birlikte sinirlendiğim zamanlar oldu. Tıpkı Hakan Günday okurken hissettiğim gibi hissettim. Yani kitabın olağanüstü bir kurgusu yok; fakat yazarın olağanüstü bir okuyucuyu sarsma özelliği var.
Eser 172 sayfalık. İlk bakıldığında 1-2 günde okur kenara atarım diye düşünüyor insan. Oysaki her cümlesi çok değerli ve bir o kadar da düşündürücü. Paragrafları çok uzun, hatta sayfalarca süren paragraflar var. Tek bir sayfasını bile anlamazsanız baştan başlamanız gerekiyor. Sesli bir ortamda veya kamuya açık alanlarda okuma ihtimaliniz çok zayıf. Çünkü kitaba kendinizi vermezseniz bir süre sonra hayal dünyasına daldığınızı fark ediyorsunuz. Böyle olunca da sayfaları baştan okumak zorunda kalıyorsunuz. Kısaca, anlamak için emek verilmesini isteyen bir kitap. Bu sebeple okuma kararı verecek okurların özellikle bu paragrafımı iyi değerlendirmesi gerekiyor. Böyle yazıları ve yazarları sevmiyorsanız pek yaklaşmamanızı öneririm.
Konuya gelecek olursak, kitap iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde 21 yaşındaki anlatıcımız, doktor olan babası ile Avusturya'da gezintiye çıkıyor. Bu gezinti esnasında bir takım insanlarla karşılaşıyorlar. Hepsini hasta insanlar olarak niteleyebiliriz ve doktor ile konuşmaları kitabın ilk bölümünü oluşturuyor. Bana sorarsanız ilk bölüm okuru ikinci bölüme, yani esas bölüme hazırlama amacı güdüyor.
İkinci bölümde ise tabiri caizse fırtınalar kopuyor. Benim için inanılmaz bir bölümdü... "Prens" isimli bu bölüm Prens Saurau'nun anlattıklarından oluşuyor. Anlatıcımız ve doktor babası, Prens'in yanına gittiklerinde onu, kendi kendine yürürken ve konuşurken buluyorlar. Sonra Prens kahramanlarımızı selamlıyor ve konuşmaya başlıyor. Toplum tarafından "deli zırvası" denebilecek harika cümleler ve tespitlerle karşılaşıyor okur bu noktadan sonra.
Deli Prens, çok ayrıntıcı ve her konu üzerine düşünen biri. Çok düşünüyor. Kafasının içerisindeki biri hiçbir zaman susmuyor ve onu sürekli bir şekilde düşünmeye sevk ediyor. Bu kadar çok düşünen ve kendi kendisine konuşan, hareketler yapan kişileri deli olarak niteliyoruz toplum olarak. Kim bilir belki de deli sandıklarımız en akıllılarımızdır...
Zaman zaman ben de çok düşündüğümü düşünüyorum. Bir gün bu kadar düşündüğüm için ve her şeyi kafaya taktığım için akli dengemin bozulacağını da ihtimal dahilinde tutuyorum her zaman. Keşke herkes kendisine düşen düşünme görevini yerine getirse de bu kadar çok düşünmek zorunda kalmasak...
Uzun süredir bu kadar altını çizdiğim bir kitap olmamıştı. Bir hayli sarsıldım; ama yıkılmadım. Yazarın diğer kitapları beni yıkmayı başarır mı bilemem; ama diğer kitapları bu kadar sarsmasa iyi olur.
Tavsiye eder miyim? Elbette tavsiye ederim. Fakat doğru zamanda okuyacaksanız... Bu kitap için doğru zaman nedir? Bana göre boş bir hafta sonudur.