Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

144 syf.
10/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Bu kitaba ne diye inceleme yapıyorum ki? Bu kitaba inceleme yapmak bana mı düştü? Ben ne anladımki ne anlatayım? Kitabın adı zaten "Cahil Hoca" olduğundan 'bilmediğimi öğretebilirim' felsefesiyle yazmaya başlıyorum. Okurken, kitap hakkında söylemek istediğim çok fazla şey vardı. Ancak kitap bittikten sonra bir dinginlik geldi. Ve ne diyeceğimi bilemez hâle geldim. O yüzden, doğaçlama gideceğim. Bindim bir alamete, gidiyorum kıyamete! "İnternet'in Öz Çocuğu" adlı bir biyografik film var. İzlediniz mi bilmiyorum. Aaron Swartz adlı birinin hikâyesini ele alıyor. Film ve kişi hakkında çok bilgi vermeyeceğim. Filmin başında Aaron'un çocukluğu anlatılıyordu. Aaron buzdolaplarının üzerindeki yapıştırıcılar ve evin içindeki konuşmalar ile diğer yazılı kağıtlar sayesinde 4 yaşında okumayı öğrenmiş. Ardından da yazmayı öğrenmiş. Şimdi bunu niye mi anlattım? Kitabın başında bir hikâye vardı. Onu da söylemeyeceğim, ama bir söz paylaşacağım. Buradan kısaca demek istediklerimi anlarsınız. "Ama Telemak'taki Fransızcayı öğrenmelerini sağlayan zekâ aynı zamanda ana dillerini öğrenmelerini sağlayan olan zekâdır: Öğrenecekleri şeyi gözlemleyip kaparlar, tekrarlayıp doğurularlar, bilmeye çalıştıkları şey ile bildikleri arasında bağ kurar, yapar ve yaptıkları üstüne düşünürler. Geçmemeleri gereken bir yoldan geçmişler, çocuklar gibi el yordamıyla, tahminle yol almışlardı." O.O Sizde de şaşırma oldu mu? Benim nezdimde önemli olan tek bir şey için çabalamak var. Çocuk gibi görmek. Bunu hem duygusal, hem de mantıksal açıdan yakalamaya çalışıyorum. Yani her şeye, bir çocuk gibi yaklaşmaya çalışıyorum. İlk başta, gözlem ve onunla gelen anlamı algılamak. Sonra da sora sora hepsini bir LEGO gibi dizmek ve kendi şatomu yapmak. Bu sayede de olabildiğince 'kendim' olmuş olurum. Başkaları tarafından düşüncesel ve/veya sezgisel bir şekilde yönlendirilmiş olmam. Bunu bilinç düzeyinde yapabilmek gerçekten zor. Çünkü dayatılmış olanlardan sıyrılmaya çalışıyorum. Kısacası var olanları, hiç yapmaya çalışıyorum. Bu ne kadar kolay olabilir ki? Deneyin ve görün. "Evrensel eğitimin birinci ilkesi buydu: Bir şeyi öğrenip her şeyi onunla ilişkilendirmek. Dolayısıyla önce bir şey öğrenmek lazımdı." Şimdi, bu söz kitapta geçiyor. Beni en fazla etkileyen kısım burası oldu. Çünkü, bu sözün benzerini daha önce bir yerde görmüştüm. Nerede olduğunu biraz düşündüm. Aklıma yıllardır hayran olduğum ve hayranlığımın en ufak bir şekilde azalmadığı gibi sürekli arttığı sanatçı geldi. Bu sanatçı, Leonardo Da Vinci'ydi. O, şöyle demişti: Nasıl göreceğini öğren. Her şey, her şeyle bağlantılıdır; fark et. Da Vinci'nin söylediği söz aslında basitti. Sahip olduğum meziyetlerden bir tanesi olan anlama sayesinde edindiğim her bilgiyi, diğer tüm bilgilerle birleştirmek. Bunun için de kullanılabilecek en güzel duyusal yöntem, görme olacaktır. En azından, ben öyle düşündüm. En basitinden gökyüzünü sesle anlayamayız ya da ona ellerimizle dokunamayız. Ama gözlerin devreye giremediği cok az olgu vardır. Şimdi, kitapta geçen söz ile Da Vinci'nin sözünü birleştirince ortaya ne çıkıyor? Ahmet, bir tane bilgi edinmelisin. Gözlemlerin ve anlama yetinle bir tane bilgi edinmelisin. Sonra da o bilginin sağında, solunda, aşağısında, yukarısında ve/veya tam karşısında olan bilgileri de gözlemlemeli ve anlamalısın. Bir tanesi sayesinde hepsine ulaşabilirsin. Nasıl ulaşabilirsin peki? Dikkatli olarak. Dikkatini verdiğin sürece iki olgu arasındaki bağları fark edebilirsin. Bir kere fark ettikten sonra da üzerinde düşüncesel çaba harcayarak anlayabilirsin. Doğru veya yanlış olması önemli değil. Önemli olan dikkatli bir şekilde çaba sarf etmen, Ahmet! Bir tanesi yanlış olsa bile bir dahakinde bu yanlışı fark edebilirsin. Çünkü bütünün kendi içinde gösterdiği uyumluluk hâli, bir tanesindeki uyumsuzluğu belli edebilir. Hatta bazen uyumlu olan parça bile, yanındaki uyumsuzu ifşa edebilir. Bu sayede, ilerleyebilirsin. Anlamların arasında kaybolman, bilinmezlikler içinde boğuluyor olman veya yanlışlıklar denizinde yüzüyor olman da güzel. Yeter ki bunların hepsi sana ait olsun. Yani gittiğin yol ve düşünce tarzı, sana ait olsun. Ahmet, keşifçi olmalısın. Parmağını nasıl hareket ettirdiğini anlayarak, Güneş'in Dünya'yı nasıl hareket ettirdiğini anlayabilirsin. Ama hepsinin zamanı ve yolu var. Dikkatini vermek ve çaba harcamak zorundasın. Tembellik yaparsan eğer, sen de kendini bilgin zanneden kibirli insanlardan olursun. Unutma ki; önce insansın, sonra öğrencisin, sonra da kendinin 'Cahil Hoca'sısın. Sen, kendine hoca olabilirsen eğer, başkalarının da kendilerine hoca olmasına yardımcı olabilirsin. Ama bu yardımın onlara ne yolu göstermek, ne yolda ilerlemelerini sağlamak, ne de yol için gerekli ihtiyaçları sunmak olacaktır. Sadece ve sadece senin bir yoksulun olduğu gibi onların da bir yolu olduğunu fark etmelerini sağlamalısın. Bunu da aynı yolun yolcusu olduğunu göstererek yapmalısın. Farklı bir yolunuz olduğunu ben de biliyorum, Ahmet. Bunu, şöyle düşün: Suyun izlediği yol her yerde aynıdır. Yer çekimi sayesinde durağanlığı bozulur ve hareket eder. Rüzgâr da işin içine girerek yön verebilir. Göllerin, nehirlerin, denizlerin ve okyanusların kaderi budur. Her birinin bulunduğu yer ve maruz kaldıkları farklıdır. Ama kendileri aynıdır. Yani, suyun saf özelliklerini hangisi göstermez? Hepsi gösterir dimi? Aynen öyle. Burada temelde olan bir benzerlik ve eşitlik var. Farklılıkla bütünleşen bir eşitlik bu. O yüzden, ikinizin gideceği yol farklıyken bile benzerdir. Benzer değilse bile eşittir. 'Cahil Hoca'nın da dediği gibi: ''Özgürleşmiş birinin asıl kâdir olduğu şey özgürleştirici olmaktır: Bilginin anahtarını vermek değil, bir zekânın başka her zekâya ve her zekâyı da kendine eşit gördüğü zaman ne yapabileceğinin bilincini kazandırmaktır." "Eşitliğe az çok düşkün olanların tereddüt etmemesi gerekir: Bireyler gerçek varlıklardır, toplumsa bir kurmaca. Eşitliğin kurmaca varlıklar değil gerçek varlıklar için bir değeri vardır." "Tanrısal yasa diye bir şey varsa eğer, kanıtını taşıyan tek şey kendi içinde düşünce, doğru sözlülüğü korunmuş düşüncedir. İnsan konuştuğu için düşünmez -aksini iddia etmek düşünceyi mevcut maddi düzene tabi kılmak olur-, insan var olduğu için düşünür." Şimdi, bu iki sözü kitapta okuduğum zaman aklıma ilkokuldaki bir arkadaşım ve anılarım geldi. İlkokul birinci sınıftayım. Ama afilli bir birinci sınıfım. Okula başlamadan önce komşumuz Fatma teyzenin kızı olan Emel ablacım, bana okuma-yazma ve matematik öğretmiş. Birinci sınıfta tamamen bunlardan oluşuyordu. Yani, benim için boş bir sene olacaktı. Dersler umrumda değildi. Kopyalama yaparak yazıyor ve çözümler yapıyordum. O sırada da etraftaki arkadaşlarımı ve öğretmeni gözlemliyordum. Boyum çok kısa diye ön sıraya oturtulmuştum. Sonra ders esnasında sağa sola ve arkaya çok bakıp diğerlerini konuşturduğum için ikinci günden en arkaya atılmıştım. Sevinmiştim. Orada Hüsnü ve Kenan vardı. Hüsnü, bizlerden iki yaş büyüktü. Bir sene geç yazılma ve bir senede sınıfta kalma. Hüsnü'nün boyu, en uzunumuzdan en az 20cm uzundu. Öyle büyük görünüyordu. Saçlarında da beyazlar vardı. İlk gördüğümde çok şaşırmıştım. Hiçbir şey demedim. Ama garipliğini de aklımdan atamıyordum. Hüsnü'nün yanında da Kenan oturuyordu. Kenan, okulun sağ çarpazında bulunan bir gece konduda kalıyordu. Üzerindekiler eski püsküydü. Her yerinde kir belliydi. Sonra kokular da yayılıyordu. İlginç bir ikilinin arkasına düşmüştüm. Tahtayı görme ihtimalim yoktu. Zaten ilgimi de artık çekmezdi. Anlamam gereken ve sevdiğim iki arkadaşım olmuştu. Dersler kimin umrundaydı ki? Teneffüs olduğunda heyecanla direkt bahçeye koşup kovalamaca veya şişelerle top oynuyorduk. Sonrada tekrar derse geliyorduk. O günün sonunda fark ettim ki, Hüsnü ile Kenan hiç bizimle oynamıyor. İlginç geldi. Yarın okula gidince ne yapmam gerektiğini ve istediğimi biliyordum. İlk teneffüs geldi ve onlara gelmelerini söyledim. Birlikte oyun oynamaya çağırdım. Şaşırdılar. Hüsnü reddetti. Ama Kenan kabul etti. Aşağı indik ve arkamızdan Hüsnü'de geldi. Tam o anda kaos oldu. Benim güzel(!) arkadaşlarım bir anda irkildiler. Yüzleri ekşidi. Pet şişeyi bırakıp bize bakmaya başladılar. Bense "Hadi oynayalım!" modunda heyecanlıyım. Sonra beni çağırdılar ve birisi sessizce şunları söyledi: "Onlarla mı oynayacağız?" Ardından diğeri de: "Hüsnü, kocaman. Onunla nasıl oynayacağız?" Son darbede izleyici bir prensesten geldi: ''Onlar kokuyor. Siz oynayın." Ben şaşkına döndüm. İğrençlik, benim küçük kız kardeşimde de vardı. Ama ben, onu seviyordum ve onunla oynuyordum. Bu yüzden onlarla neden oynamayayım ki? Ayrıca ben çok mu güzelim ki? Onlara hiçbir şey söylemedim. İyi eğlenceler dileyip etrafa bakınmaya başladım. Bir ortaokullu sağ olsun, o sırada yere su şişesi attı. Kapağı çıkartıp şişeyi ezdim. Sonra da Hüsnü ve Kenan ile gidip başka yerde oynadık. Bir kaç gün böyle geçti. Derslerde de herkes bize taraf olmuştu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Ama kurtarıcı bir meleğe denk geldik. Öğretmenimiz durumu sezmiş olacak ki, bir gün bize Doğu'da çalıştığı zamanlardan bir hikâye anlattı. Akşamlar kadar tarlada toz toprak ve kir içinde çalışan ve geceleri de mum ışığında ders çalışıp okula gelen öğrencilerini anlattı. Böyle bir hikâyeden sonra diğer çocuklar bana gelmeye başladı. Bir dahaki teneffüste dört kişi oynadık. Ertesi gün ise hep birlikte oynamaya başlamıştık. Bu hikâyeyi neden anlattım? Kendimi iyi bir insan gibi göstermek için mi, insanların arasındaki uçurumları göstermek için mi, birbirimizden çok da farklı olmadığımızı göstermek için mi, eğitimin önemi için mi, öğretmenin önemi için mi, insanları kazanmanın kolay olduğunu göstermek için mi, yoksa bunların hepsi için mi? Hayır, hiçbiriyle alâkası yok. Sadece kitabı okumanızı sağlamasını umarak yazdım. Çünkü bu kitapta olan bakış açılarını ve bilgilerini bir kenara bırakırsam eğer, her şeyden fazla Umut var. Daha doğrusu Umut için ihtiyacımız olanlar var. Yanlış ile doğru ve eğitim ile öğrenme anlamlarını içeren her şey için Umut var. Bu kitab için ıvır zıvır kesime hitap ederek okunması gerek deneyeceğim. Herhangi bir insanla ilişkisi olan herkesin bu kitabı okuması gerektiğini düşünüyorum. Ama öğretmenlerin -olacaklar da dahil- ve ebeveynlerin -olacaklar da dahil- MUTLAKA okuması lazım. Bilgi dayatması ya da asimilasyon için değil. Sadece bakış açıları ile bile okunması lazım. Çünkü sadece bir çocuğun, sadece bir konu üzerinde bile olsa özgürce düşünmesini ve hareket etmesine vesile olabilecek şekilde değişime uğrayabilirsiniz. Yazarın kalemi hakkında da bir şey söylemek isterim. Su gibiydi. Tıpkı durgun bir su gibi kelimeleri kullanmış. Hem iyi, hem de kötü olan her şeyi barındırıyor olmasına rağmen, öyle güzel bir denge kurmuş ve benimseme olmuş ki; okuduğum her kelimede sanki suyu okuyorum gibi hissettim. İncelemem bu kadardı. Yazdıklarımın hepsi sadece benim naçizane düşüncelerimdir. Kelimelerin kipleri ve anlamları ne olursa olsun, bakış açısı sunmaktan öteye gitmek istemem. Buraya kadar okuyan herkese teşekkür ediyorum. Ama
bhmflzf
bhmflzf
'ye bu kitabı önce fark etmeme ve sonra okumama vesile olduğu için en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Saygılar.
Cahil Hoca
Cahil HocaJacques Ranciere · Metis Yayıncılık · 20142,284 okunma
··
3.079 görüntüleme
Roquentin okurunun profil resmi
Keşke okuyabilseydim bence güzel yazmışsındır ama keşke kitaptan daha çok yazmasan be:)
Quidam okurunun profil resmi
O.o Teveccühünüz, hanımefendi. Buna okuduktan sonra kanaat getirmeniz daha iyi olurdu. Bir nevi duygusal boşalım oldu. Yazmak zorunda olduğum için yazdım. Yorumunuz için teşekkür ederim. :) Dip Not: Uzunluğu aklımda bulunduracağım. Not ettim. :)
Bu yorum görüntülenemiyor
Nesrin A. okurunun profil resmi
Son paragraf zaten anladığım kadarıyla kitabın özünün sizde yansıması. Ben kendim kadar miniklerim için arayış içinde olduğumdan okuyacağım bu kitabı. Çok güzel yazmışsınız Ahmet.
Quidam okurunun profil resmi
Bir nevi öyle oldu. Kitapta da 'rastlantı'nın anlamı vardı. Bende de 'rastlantı' olarak bu hikâye vardı. O minikler diğerlerine göre biraz daha şanslı olacak. Çünkü, su dalgalarının ilk dairesi onlar olacak gibi duruyor. Yorumunuz için teşekkür ederim, Nesrin Hanım. Beğenmenize sevindim.
Icetree okurunun profil resmi
Bu incelemeyi okuduktan sonra uzun bir yorum yapmasam olmazdı :) Kendi üzerinizde çalışarak çok güzel tespitler ortaya koymuşsunuz yine. "Kendim olmak " deyince okumakta olduğum kitaptan şu alıntıyı paylaşmak istedim: "İnsan tüm diğer canlılar gibi doğduğunda o kadar bir ve bütün ,o kadar derli toplu haldedir ki o bütünün içinde hiçbir şey ayrılık taşımaz. Bu birlik ve bütünlüktür bir bakıma onu çaresiz halinde yaşatan. Ne zaman ki o bütünün içinden kendisini çıkarır ve ona "ben"der, kendisiyle geri kalan herşey arasında ilk yarık açılmış olur. Ve "ben" dediği şeyi terbiye ederek tekrar o bütünle uyumlu hale getirinceye ve uyumla onun içindeki yerini alıncaya kadar kapanmaz. Kapanmadığı sürece "ben" dediği şey de tehlikelidir ve "ben" diyerek yöneldiği herşey bir parçayı kendine çeker, tutsak eder ve dağılma başlamış olur." İnsanın tek başına bu yarığı kapatması kolay olmasa gerek. Bu dağınıklığı en hassas şekilde toparlamak da temelde ancak bilinçli ebeveyn ve eğitimciler yardımıyla olacaktır. Bu kitap da anladığım kadarıyla bir el kitabı niteliğinde. İnceleme için teşekkür ederiz :)
Quidam okurunun profil resmi
Yorumunuz, benim incelememden daha güzel olmuş Yağmur Hanım. :) Kitapta da bu konuya değiniliyordu. Aslında bireysel kadar toplumsal bir çok durum da ele alınmıştı. Lâkin böyle konularda düşünmekten daha zor olanı, doğru konuşmak. O yüzden, mümkün mertebe sessiz kalmaya çalışıyorum. Kitap hakkında da dediklerinize katılıyorum. Bizim ülkemizdeki her bireyi sarsabilecek tarzda bilgiler ve bakış açıları barındırıyor. Özellikle ebeveynleri ve eğitimcileri. Yorumunuz için teşekkür ederim. Beğenmenize sevindim. Umarım, sizin incelemenizi de okuruz. :)
Nur* okurunun profil resmi
Bu güzel inceleme için teşekkürler, kitabı zaten merak ediyordum ama düşündüğümden daha erken okumama vesile olacaksınız. :)
Quidam okurunun profil resmi
Teveccühünüz, Nur Hanım. Teşekkür ederim. Böyle güzel bir şeye vesile olabildiysem eğer, ne mutlu bana! İnceleme yapmamın anlamı olmuş. Sizinkini de okuruz, umarım. :)
Rahime okurunun profil resmi
Bu kadar samimi yazmasaydınız, bu kadar uzun incelemeyi okumayabilirdim. :) Elinize sağlık, çok güzel olmuş.
Quidam okurunun profil resmi
Samimi olamasaydım eğer, ne yazar ne de paylaşırdım. Her zaman aranan ilk şart. Teveccühünüz, hanımefendi. Teşekkür ederim. Beğenmenize sevindim. :)
birkitapbirilktir okurunun profil resmi
Yazın siparişlerim arasına almıştım ama sonra alırım diyip bir kenara bıraktım. Şimdi yorumunuzu okuyunca pişmanlık sardı her yanımı. Tekrardan listeye alsam iyi olacak. Emeğinize sağlık. Huzurla dolun.
Quidam okurunun profil resmi
İstek ve yönelimin, size ait olması en iyisi, efendim. Zamanlamaları her zaman iyidir. Şimdiden keyifli ve anlamlı okumalar diliyorum. İyi dilekleriniz ve yorumunuz için de çok teşekkür ederim. Sağlıcakla kalın.
. okurunun profil resmi
Ben de okumuştum geçen yaz. Çok gÜzel yzmissiniz ben incelme yazmaya cesaret edememistim:-)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.