Son günlerde beni mutlu eden tek şey de bitti ve yeni kitabın kesin olarak ne zaman çıkacağını bilmemek de bu acıyı katlıyor. Beklemekten beni kanser edecekler listesine Patrick Rothfuss'tan sonra Scott Lynch'te katıldı.
İkinci kitabın sonunda bizi berbat bir durumda bırakan yazar neyse ki bu kitabın başında hemen bunu çözdü sağolsun; başka bir berbat durumun içine atarak. Bağlıbüyücülerden hikayeye ilk girdikleri andan beri korkuyordum çünkü öyle dalavereyle atlatılabilecek ya da zayıf noktalarının üzerinden korkutulabilecek bir grup değiller. İkinci kitapta neredeyse hiçbir şey yapmamaları beni şaşırtmıştı. Cevabını bu kitapta aldık.
Bağlıbüyücülerin eline düşen kahramanlarımızdan bir seçimi kazanmaları isteniyor, tabi ki kendilerine özel bir takım yöntemlerle. Rakipleri de ismine hiç yabancı olmadığımız biri: Sabetha. Açıkçası Locke'un tam anlamıyla vurulduğu kadının nasıl biri olduğunu çok merak ediyordum ve maalesef büyük bir hayalkırıklığına uğradım. Sabetha'yı böyle beklemiyordum. Daha eğlenceli biri olabileceğini düşünüyordum ve daha cana yakın. Sabetha'ya aşık Locke'u da sevmedim. Çünkü Locke kendine güvensiz ve sürekli Sabetha'dan bir ilgi kırıntısı bekleyen biri gibiydi. Locke'u zeki, kurnaz ve son derece özgüvenli biri olarak tanıdım ve sevdim. Sabetha için deli divane olan, onun ağzından çıkacak tek bir kelimeye bakan Locke beni hiç mutlu etmedi.
Beni mutlu etmeyen diğer şeyse Locke'un geçmişi. Son dakika uydurulmuş diyeceğim ama ayrıntılara çok dikkat eden bir yazarın böyle bir şey yapacağını düşünmüyorum. Yine de keşke önceki kitaplarda bir iki cümle de olsa Locke içinde anlamadığı bir güç hissettiğini söyleseydi ya da başka bir şeyler, bilemiyorum. ( Belki vardı da ben kaçırmışımdır. Böyle bir şey okuyanınız var mı?)
Genel olarak bu kitabı ikinci kitaptan daha çok sevdim ve dördüncü kitabı merakla bekliyorum çünkü korkunç bir rakiple karşı karşıyalar.