Gönderi

464 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 11 days
Yüzyıllık Yalnızlık... Kitabın ismi o kadar büyük ki okumaya korkuyordum. En çok yarım bırakılan kitaplardan olması bu korkumu daha da büyütüyordu. Korkuma meydan okuyup kitabı okumaya başladım. Her yirmi sayfada bir bambaşka bir psikolojiye bürünmüş karakterleri izlerken, olaylara tanık olup, bahsi geçen soyut yalnızlığa dost olurken yoruldum. Okuyucunun taşıyamayacağı kadar ağır bir gerçeklik vardı; her iyi ve ya kötü insanın içinde barındırdığı tarifi pek de mümkün olmayan yalnızlığa dair bir gerçeklik. Realist olmaktan hoşlanmayan, lirik konulardaki huzurlu maneviyatı seven insanlara uyacağını düşünmüyorum. Bu yüzden kitap ya çok sevilir, ya hiç sevilmez. Ortasını bulan nadirdir. Düşüncem bu yönde. Konuyla alakalı olarak, birkaç nesillik bir aile anlatılıyor. Daha fazla söyleyeceklerim kafa karıştırıcı olabilir. Okumanız gerekli. ... Burdan itibaren yazı, kitabın içeriği ile ilgilidir. ... Buendia'lar, Ursula'nın dediği gibi "zır deli". Ursulanın bu yorumuna çok gülmüştüm. Uçan halıyla dolaşan çingenelerin bahsedildiği bir kitaba göre Ursula en saygın karakterlerden. Ama soy ısrarı belki de bu trajik sona sebep oldu. Kitabın en ilginç kehanetlerinden olan "domuz kuyruğu" durumunu beklemiştim. Ama bu şekilde acı bir fragman olduğunu bilmiyordum. Ursula haber vermişti. Kocası, ata, baba Buendia tuhaf bir adam. Hevesleri kısa süreli ve değişken. Bunlardan biri Maconda'yı kurmaktı. Babalığını yaşlanmadan önce yerine getirebilmiş olduğunu düşünüyorum. Albay Aureliano Buendia'da kendini bulmayan insan yoktur diye düşünüyorum. Belki de çok yönlü, tavırları ve düşünceleri en belirsiz karakterdi. Otuz dört savaş kazanmasının bunda pek bir payı yok. Zafer sarhoşu olmuş, bu sarhoşluktan da nefret etmiş hatta ondan korkmuş bir karakter. Remedios'un ölümü onu bu belirsiz davranışlara itmiş olabilir. 18 çocuğu olduğu halde soyunun ilerleyememesine, hatta alnında haç ile kapıya gelen son oğlunun, iki ve üç nesil sonraki yeğenleri tarafından kaderinin çizilmesine çok üzülmüştüm. Abisi Jose Arcadio sinirlerimi kat be kat arttıran kitaptaki en kendini beğenmiş karakter diyebilirim. Narsist tavırları bu kitaba yön veren etkenlerden en büyüğü olabilir. Yazar belki de onu cezalandırmak adına faili meçhul bir son yazıp, bu cezayı şekillendirme şerefini okuyucuya bıraktı. Bilemiyorum. Ama şuna eminim ki soy onunla şekillenmeseydi, domuz kuyruklu çocuk doğmayacaktı. Amaranta ve Rebeca'nın karşı karşıya kalıp nefretlerine ve nefretlerinde gizli sevgilerine tanık olmak içimde koca bir burukluk yaratmıştı. Amaranta'nın kendisine ve Rebeca'ya kefen dikmesi sadece nefretten olamaz. Pilar Ternera iki kardeşe de evlat veren gizemli kadın. Ailenin yazgısını bildiğinden eminim. Bir şekilde her nesile etkisi oldu. Aureliano Jose ve Arcadio konusunda, Aureliano'nun halası ile aşkı ilginçti. Arcadio'nun yalnızlığı beni en çok etkileyen iki kişiden biriydi. Yalnız geldi, yalnız ve ıssız bir ölümü oldu. Kurşuna dizilmeden önce Rebecca ile el sallaşmaları iç burkan bir detaydı. Bundan sonrası ailenin benzer olayları tekrar tekrar yaşamasından ibarettir diyebiliriz. Ama ikiz çocukların yanlış mezarlara gömülmesi çok acayip hissettirmişti. Güzel Remedios'un cennete yükselmesini beklemiyordum. Amaranta Ursula ve Aureliano'nun birlikte olması ve domuz kuyruklu çocuklarının olması yargılamaya pek açık olmamasına rağmen yazar ensesti bir tabu olmaktan çıkarmış. Sıradanlık kazandırmış. Sonrasında kendi yoluyla bunu cezalandırmış. Yalnızlığıyla en çok etkileyen, son yetişkin olan ve herşeye şahit olan, sevdiği kadın ve çocuğu başta olmak üzere kayıpları birer birer yaşayıp, geçmişini el yazmalarından hatırlatan ve soyun tükendiğini öğrenen, hep yalnız, hep hor görülen, hep duvarların arasında kalan, piç Aureliano oldu. Kitap buraya yazdıklarımla sınırlı değil. Sıcağı sıcağına bitirdiğim için temel olabilecek durumlardan bahsetmeye çalıştım. Kitap harika. Çok çok beğendim. Sadece isimlerin tekrarı konusunda sıkılmıştım. Ailenin kendi içindeki devirdaimi bunu açıklığa kavuşturdu diye düşünüyorum. Kimse birbirinin aynı değil ama birbirlerinin simülatif versiyonları gibiler. Ursula'nın kocasını ağaca bağladığı günden, bebeğin kırmızı karıncalara yem olduğu ana kadar yazar güzel bir "insanlık tarihi" anlatmış. Tıpkı Melquiades'in dediği gibi; "Soyun atası ağaca bağlanır, sonuncusunu da karıncalar yer."
Yüzyıllık Yalnızlık
Yüzyıllık YalnızlıkGabriel Garcia Marquez · Can Yayınları · 202436.9k okunma
·
20 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.