Öncelikle kitabı Yapı Kredi Yayınları'nın 4. baskısından okudum. Çeviren kişi Hülya Arslan isminde bir çevirmen. Şimdi en ilginç bilgiyi veriyorum: Hülya Arslan, kitabın Rusça metninden Türkçe metnine çevrilmesi için tam 5 yılını harcamış. Bir çeviri için oldukça uzun bir süre ve ciddi bir emek ortaya koyduğu kitabı okurken hissediliyor. Bu sebeple çevirmen Hülya Arslan'ın hakkını teslim etmek gerekiyor en başta.
Kitap, 1957 yılında ilk olarak italya'da yayınlanmış. Hatta bir süre İtalyanca çevirisi üzerinden diğer dillere çevrilmek zorunda kalmış. Çünkü kitaptaki Ekim Devrimi ile ilgili görüşler SSCB tarafından beğenilmediği için yayınlanması engellenmiş. Romanın metni gizlice yurtdışına kaçırılmış ve İtalya'da yayınlanmış.
Doktor Jivago, 640 sayfadan oluşan kalın bir kitap. İlk başta, "Nasıl bitecek bu kitap?" şeklinde kara kara düşünsem de konunun içerisine tam olarak girmeye başladıktan sonra hızlı bir şekilde sürüklenmeye başladım. Özellikle son iki günde ciddi bir şekilde okudum ve kitabı elimden bırakamadım. Gözünüz 640 sayfadan korkmasın yani.
Alışılanın aksine, kitabın iki ana konusu var. Birinci konu olarak Rus Devrimi'nin hikayesini anlatıyor yazar. Bu konu içerisinde ayrıntılarıyla Rus iç savaşını öğreniyorsunuz. Ve yazar bu bilgileri verirken asla bir taraf tutma yoluna gitmiyor. Tamamen objektif. Tabii bana göre... İkinci konu olarak ise, bir adamın iki kadını sevmesinin çaresizliği karşımıza çıkıyor. Bu konu içerisinde Doktor Jivago, Lara ve Tonya aşk üçgeninde yaşananları tüm çıplaklığıyla hissediyorsunuz... Hatta bir başka deyişle, kitabın iki ruhu olduğunu söyleyebiliriz. Siz hangi ruhtan yararlanmak istiyorsanız, o kısımları daha bir dikkatle okuyabilirsiniz. Konu hakkında bu kadar bilgi vermek yeterli diye düşünüyorum.
Yazar Boris Pasternak, bir Rus yazar olduğu için klasik Rus yazarlarında olduğu gibi ilk bölümlerde birçok karakter önümüze çıkıyor. Kim kimin neyi, bu adam kimdi falan anlayamıyorsunuz ama sayfalar ilerledikçe kişiler kafanızda oturmaya başlıyor. Dediğim gibi, klasik Rus yazarlarında olduğu gibi ilk bölümlerde bütün karakterlerden bahsediliyor ve okurun kafası çorbaya dönüyor.
Kitapta inandırıcılıktan uzak bulduğum kısım ise, karakterlerin inanılmaz bir şekilde sürekli tesadüflerle karşılaşması oldu. Neden diye sorguladım birçok yerde. Böyle bir tesadüf kurgusuna gerek var mıydı? Bence yoktu. Birazcık kitabın inandırıcılığının önüne geçmiş gibi hissettim.
Kitabın kapağından da biraz bahsetmek istiyorum. Benim gibi birçok kişinin beğendiği bir kapak tasarımı olmuş. Biraz araştırdım ve kitabın kapağındaki meyvenin, üvez ağacı meyvesi olduğunu öğrendim. Üvez ağacının ne olduğunu bilmiyordum tabii. Şimdi öğrendiğim üzere, sonbaharda meyve veren ve faydalı bir ağaçmış... Rus Devrimi'nin anlatıldığı bir kitabın kapağında donmuş üvez ağacı meyvesini kullanmak son derece güzel bir seçim olmuş bana göre.
Son olarak, kitabın çok etkili bölümleri de vardı, olmasa olurdu dediğim upuzun bölümleri de vardı. Yukarıda bahsettiğim iki konudan en az biri ilginizi çektiyse okumanızı öneririm. Aşk konusundan ziyade Ekim Devrimi benim daha çok ilgimi çekti açıkçası ve o kısımlara yoğunlaştım. Fakat kitabın ana konusu elbette, aşk. Bu sebeple kitabın 568. sayfasında yer alan ve kitaptaki aşk konusunu özetleyen şu paragrafı sizinle paylaşarak yazımı sonlandırıyorum:
"Ne kadar büyük bir aşktı yaşadıkları! Özgür, eşi benzeri olmayan bir aşktı. Başkalarının ancak şarkılarda söylediklerini onlar yüreklerinde hissetmişlerdi. Birbirlerine olan sevgilerinin nedeni, uyduruk tanımlarda betimledikleri gibi, "yakıcı tutku" ya da karşı konulamayan tutkular değildi. Evrendeki her şey; ayaklarının altındaki toprak, başlarının üstündeki gökyüzü, bulutlar, ağaçlar birbirlerini sevmelerini istedikleri için bağlanmışlardı birbirlerine. Birbirlerine olan aşkları, kendilerinden çok çevrelerini, sokakta karşılaştıkları tanımadıkları insanları, uzun yürüyüşlerinde gördüklerini, yaşayıp buluştukları odaları, mutlu etmişti belki de."