"Yeni Gogol doğuyor!" nidaları arasında Dostoyevski'nin çevirmenlikten yazarlık hayatına geçtiği ilk romanıdır. Yaklaşık 175 sene önce yazılmış İnsancıklar. Dile kolay, 175 sene... Çarpıcı olması açısından söylüyorum; dedemizin dedesinin doğduğu tarihlerde yani.
Kitabın önsözünde de belirtildiği üzere; "En büyük, en dahi en hatasız eleştirmen zamandır." Aradan geçen bunca zamana rağmen biz okurlar hala Dosyoyevski'yi büyük bir zevkle okuyor ve hala yazar denildiğinde aklımıza ilk gelen kişi Dostoyevski oluyorsa, hakkında çok fazla söylenebilecek bir söz yoktur bana göre.
Kitabın konusunu eminim hepiniz biliyorsunuzdur; ama kısaca değinmekte fayda var. Kitap, fakir bir çevirmen olan Makar Alekseyeviç ile yetim bir kız olan ve aynı zamanda Makar Alekseyeviç'in uzaktan bir akrabası olan Varvara Alekseyevna arasında birbirlerine hitaben yazılmış mektuplardan oluşmaktadır. Her ikisi de son derece fakir ve sefil bir hayat sürmektedir. Önemli olan mektuplarda geçen konular değil, Dostoyevski'nin kullandığı edebi dildir...
Benim kitapla ilgili ilk izlenimim "İnsancıklar" isminin hiç de uygun bir çeviri olmadığına yönelikti. Kitabı okumadan önce yanlış seçilmiş bir kelime olduğunu düşünüyordum. Tıpkı Dostoyevski'nin diğer bir kitabı olan "Öteki"nin çevirisinde olduğu gibi. Bence her iki kelime de kitapların konusunu tam olarak yansıtmıyordu. Zira insanlar ne kadar fakir veya yoksul olurlarsa olsunlar küçümseyici bir tavırla "İnsancıklar" isminin seçilmesi asla kabul edebileceğim bir tercih değil. Kaldı ki, kitabın Rusça isminin bire bir çevirisi de "Zavallı, Yoksul İnsanlar" imiş. Kitabı okumadan önce Zavallı, Yoksul İnsanlar ismini tercih ederdim...
Fakat kitabı okuduğumda, kitabın kahramanı olan iki ana karakterimizin, özellikle de Makar Alekseyeviç'in, kendisini diğer insanlardan oldukça aşağıda gördüğünü ve amiyane tabirle kendisini onların ayağındaki bir toz kadar değersiz gördüğünü fark ettim. Benim bu fark ettiğim ayrıntıyı, elbette kitabın ilk çevirmeni olan Nihal Yalaza Taluy da kolaylıkla fark etmiş ve 1954 yılında kitabı Türkçe'ye çevirirken "İnsancıklar" ismini tercih etmiş. Daha sonrasında kitap 3 kere daha farklı kişiler tarafından çevrilmiş ve hepsinde de "İnsancıklar" ismi tercih edilmiş. Demek ki, kitabı okumadan kitabın ismi hakkında yargıya varmak doğru değilmiş. İnsancıklar bana bunu öğretti...
Kitabın, Dostoyevski'nin ilk kitabı olması, değerini oldukça artıran bir unsur. Ayrıca Dostoyevski'nin üzerine en çok düşündüğü ve kafa yorduğu eseri. Üslubunu ilk defa ortaya çıkardığı kitap. Bütün bunları birleştirdiğimizde bu kitap son derece değerli bir kitap oluveriyor. Benim için Dünya Edebiyatı'nın başlangıç kitabı bile denebilir.
Siz siz olun erken konuşmayın. Yoksa Dostoyevski çarpar!