Sosyal bilimcilerin anlatıları her ne kadar bir mefhumu ele alıyor olsa da, anlatıların toplamı yazarının kendi zihin dünyasını ifşa eder. Bir derdi olan, merakını kovalayan yazarın söylemeye vardıkları onun metninin bir köşesinde deşifre olmayı bekler. Bu, bir bakıma özel hayata ilişkin olan veya toplumsal olanın kasti bir şekilde kamusallaştırılmasıdır. Herkesin bildiği aleni sırları ulu orta irdelemenin ta kendisidir. Bir de bu durumun başka bir boyutu vardır ki o da araştırma sürecinde yaşanan fakat ciddi bir üslubu dikte eden akademik metinlere girmeyen yaşanmışlıkların tümüdür. Sahadayken bütün ciddiyeti yerle bir eden, algıyı parçalayan, paradigmaya kafa tutan, yer yer duygusal olmak için her türlü sebebi sunan olaylar ya not defterlerine ya da araştırma günlüklerine yazılıp saklanır. Okuyucu resmiyetle muhatap olurken araştırmacının derininde onu sosyal çalışması olmaktan ziyade "insan" kılan anıları barınır. Bu kitabın konusu tam olarak budur. Birbirinden kaliteli isimlerin lisans, yükseklisans ve doktora eğitimleri süresince çalıştıkları konuların başlangıç ve bitiş evrelerini -çok kez araştırma hazırlık aşamasında ve bittikten sonraki süreci de ele alan- bütün nesnel duruşa rağmen farkında olmak zorunda kaldığımızı hatırlatan olayları derleyen bir kitap. Okunması da, anlaşılması da, etkilenmesi de kolay. Hatta üslubu bile kolay. Bu konuda eleştirmek isterdim fakat o zaman da ukala olmakla burun buruna gelirdim. Üslup konusunda kararı okuyacak olanlar versin. Kitabın hazırlanış maksadı, derdi ve merakı ilgiye değer. Bilhassa Türkiye'de toplumsal cinsiyetin hali nedir, bunca dibe vuruşumuzun alameti farikası hangi ince detaylarda yatıyor gibi soruları merak edenler birkaç saatini ayırıp okusun. Her şeyin aşikâr olanı değil, saklı tutulanı cezbeder. Bu kitap, sarımsaklasak da saklanmayacakların kitabı.

Etnografik HikayelerRabia Harmanşah · Metis Yayınları · 201636 okunma

·

65 views

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.

Gönderi

Hüseyin HAKAN