Gönderi

99 syf.
·
Puan vermedi
Dreyfus! Bir yargılama yanılgısından çok, bana kalırsa siyasi iradenin günah keçisi arayışı olarak adlandırılabilir. Basın, kamuoyu ve siyaset. Bu üç kurum insanlık tarihinin sonuna dek, yargıya müdahale etmeye çalışacak. Bunun değişeceğini söylemek polyannacı bir yaklaşım olur. Bu müdahale etme çabasının, yargıyı yanlış yollara sokması kuvvetle muhtemeldir. Ancak bunun bütünüyle yanlış olduğunu söylemek de biraz acımasızca olacaktır. Yani toplumsal vicdanı sarfı nazar etmek de kamu düzenini zora sokar. Bu noktada dikkat edilmesi gereken önemli bir kaç husus var. Birincisi, basının doğru ve ölçülü haberlerle kamuoyunu bilgilendirmesi. Manipülatif etkilerden uzak, tarafsız ve ahlaklı haber anlayışı. İkincisi, toplumsal vicdan ile adalet arasındaki denge mekanizmasının doğru bir şekilde sağlanması. Adalet denilen soyut hazinenin sınırlarına yaklaşabilme gayesiyle hareket eden yargı kurumu, bireyden topluma uzanan bir vicdanla karar vermeli ve bireyin özgürlüklerini toplumun önyargıları ve kaprislerinden uzak tutmalı. Yukarıda bahsettiğim husus da bu noktada kamuoyu baskısını pozitif yönde konumlandıracaktır diye düşünüyorum. Üçüncüsü ve en dikkate değer olanı ise, siyasi iradenin yargı ve idare arasındaki konumu. Daha doğrusu yargının, siyaset ve devlet arasındaki yeri. Siyasi anlayışlar entelektüel birikimleriyle kendilerini ve toplumu geliştirerek, ödev ahlakı anlayışıyla hareket etmezlerse eğer, bu noktada yargı ve hukuk anlayışı, kuşkusuz kayda değer bir gelişim göstermeyecektir. Bütün dünya toplumları için az ya da çok geçerli olan olgular bunlar. Yargıyı, kitlelerin intikam aracı olmaktan çıkarmadıkça ne hukuk gelişim gösterir ne de devlet anlayışı. Bu noktada yakın tarihte, kişi hak ve hürriyetlerinin hızlı bir gelişim gösterdiğini söylemek iki yüzlülükten başka bir şey değildir. Her fırsatta hukuktan ve özgürlükten bahseden bugünün başat toplumları; geri kalmış, zayıf toplumları sadece ve sadece kendi özgürlükleri(!) pahasına sömürüp dünyayı yaşanılmaz bir yer haline getiriyorlar. Gelişmekte olan bizim gibi toplumlar ise, devlet mekanizmasını kendi gibi olmayanlara doğrultulmuş bir silah olarak görüyorlar. Bugün a kişisinde olan bu silah yarın b kişisine geçtiğinde, silahtan çıkan saçma çevredeki c ve d kişilerini de yaralayacaktır. Konudan çok uzaklaştığımın farkındayım ama yeri gelmişken belirtmeden geçmek istemedim. Kitaba dönecek olursak eğer, Dreyfus olayını bileniniz bilir. Bilmeyenler de Emile Zola'dan, Sami Selçuk'dan ya da internetten okuyabilir. Sami Selçuk başlıkta da belirttiği gibi, "Dünyaca ünlü yargılama yanılgısı" der, Dreyfus için. Aslında bu tanım her şeyin özetidir. Yani Dreyfus'u farklı kılan sadece ve sadece olayın büyük ses getirmesidir. Peki neden büyük ses getirdi? Mağdur konumundaki kişi yahudi olduğu için mi? Belki. Ama bu konunun sadece teferruatı. Öze dönecek olursak eğer, çevremize baktığımızda her gün yüzlerce Dreyfus görebiliriz. Bugün bir Dreyfus, uykusunda kitle imha silahıyla idam hükmünü giydi. Dün küçük Suriyeli bir Dreyfus, masum olduğunu hepimizin bildiği bir Dreyfus, Bodrum'da kıyıya vurdu. Çok değil yirmi yıl kadar önce, Bosna'da suçun maddi unsurlarını bir araya getiremeyecek nice Dreyfus, acımasız yargıçlar tarafından cennete sürgün edildi. Bütün bunların hesabını nasıl vereceğiz ey toplum vicdanı? Daha kaç tane Dreyfus'u suçsuz yere mahkum edeceğiz?
Dreyfus Davası
Dreyfus DavasıSami Selçuk · İmge Kitabevi · 2016183 okunma
·
60 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.