Gönderi

“Bir akşamüstü oturup hapisane kapısında rubailer okuduk Gazalî’den : “Gece : büyük lâciverdi bahçe. Altın pırıltılarla devranı rakkaselerin. Ve tahta kutularda upuzun yatar ölüler.” Bir gün eğer, benden uzak, karanlık bir yağmur gibi, canını sıkarsa yaşamak tekrar Gazalî’yi oku. Ve Pîrâyende’m benim, ben eminim sen sadece merhamet duyacaksın ölümün karşısında onun ümitsiz yalnızlığı ve muhteşem korkusuna. Bir akar su getirsin Gazalî’yi sana : “— Toprak bir kâsedir çömlekçinin rafında tâcidar, ve zafer yazıları yıkılmış duvarlarında Keyhüsrevin...” Birikip sıçramalar. Soğuk sıcak serin. Ve büyük lâciverdî bahçede başsız ve sonsuz ve durup dinlenmeden devranı rakkaselerin... Bilmiyorum, neden aklımda hep ilkönce senden duyduğum Çankırılı bir cümle var : “Pamukladı, mıydı kavaklar kiraz gelir ardından.” Kavaklar pamukluyor Gazalî’de, fakat görmüyor, üstat, kirazın geldiğini. Ölüme ibadeti bundandır. Şeker Ali yukarda, koğuşta bağlama çalıyor. Akşam. Dışarda çocuklar bağrışıyorlar. Çeşmeden akıyor su. Ve jandarma karakolunun ışığında akasyalara bağlı üç kurt yavrusu. Açıldı demirlerin dışında büyük, lâciverdî bahçem. A s l o l a n h a y a t t ı r . . . Beni unutma Hatçem...”
·
3 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.