Gönderi

Kaybolmak İçin Nereye Gitmeli
İnsana en çok ne eza verir? Dışındaki soğuk mu, yoksa içindeki yangın mı? Bana kalırsa, hiçbir şey insana kendi eliyle kendine yaptığından daha ıstıraplı değildir. Kendimizi aradan çeksek, sorunlar sanki bir anda bitecek ve özlediğimiz sükûnete hemen kavuşacağız. Peki, bu nasıl olacak? Mesela kendimize ait labirentlerden birinin içerisine girdik diyelim, sonra o labirentten geriye nasıl çıkacağız? Felsefe, varlığını kendi içine hapsetmek isteyenler için biçilmiş bir kaftan. Dışımızdaki gerçeklikle başa çıkamadığımız bir anda içimize kaçmak, somut varlığımızı belli bir süre kendimizden emin kılmaya yarayabilir. Kendine rağmen kendisine söz geçirip karşı koyamadığı anlarda, insan için yine de en iyisi kaybolmaktır. Kaybolmak, kimsenin tarif edemediği özlenen bir uzaklığa, hiç düşünmediğimiz bir anda kavuşmaktır. Kaybolduğunuz an, kendinizin dışında varlığınızı işgal ederek size sizden daha yakın olan kişilerden ve mekânlardan kurtulmuş olursunuz. Mustafa Kutlu hacca dair bir yazısında “Hac biraz da kaybolmaktır” diyordu. Bu sözü tuttum. Öyle ya, kaybolmazsan nasıl hacı olacaksın! Hacda kaybolmak yakın zaman, yakın mekân ve yakın insanı unutarak, tıpkı mahşerde gibi sadece kendine rucu edebilmeye vesiledir. Hedefi ve kıblesi olan insan kaybolur. Çocukluk tam kaybolma yaşı... Yaşımız ilerledikçe ilk kaybettiğimiz şeyin çocukluk olduğunu anlarız. Önemli olan da bu değil mi zaten, neyi kaybettiğini hatırlamak! Kaybolmuş çocukluğumun hiç kaybolmayan masal kahramanlarından harikalar diyarındaki Alice’in tavşanla karşılaşmasındaki diyalogu hiç unutmuyorum. Tavşan Alice’e soruyor: “Nereye gidiyorsun?” Alice: “Bilmiyorum… Kayboldum” diyor. Tavşan son derece bilgece oturtuyor cevabı: “Nereye gittiğini bilmiyorsan kaybolmuş sayılmazsın!” Metropolde kalabalıklar içerisinde kendini kaybeden adam, gece yarısı sallana sallana meyhaneden dönen adamdan daha çok evini bulmaya yakındır. Asıl sarhoşluk, kalabalıklarla bilinçli birliktelik ve kendini kaybetmeden metropolle uyumlu yaşamaktır. Eğer senin nerede olduğunun bilinmemesi, bir kaygıyla beraber oluşan bir durumsa ve bu durum birilerinin hayatında bir şeyleri eksiltiyorsa, kaybolmanın keyfini sonuna dek yaşayabilirsin. Ama kaybın bir aranma konusu değil, ölüme denk bir sessizlik içerisinde yok oluşa kalbedilmişse kayıp içinde kayıp yaşıyorsun demektir. Dünyada yolu çatallanan tek varlık insan. Onun için kendini insandan başka kaybeden varlık da yok. Bilincimiz olmasaydı olduğumuz ve bulunduğumuz yeri bize kim haber verebilirdi? Ya bütün yollar yürünebilir olsaydı? Bunun cevabını İsmet Özel veriyor: “Bir insanın önündeki bütün yollar yürünebilir ise o insan kaybolmuştur.” Küçükken eteğine sımsıkı yapıştığımız annemizi bir an yanımızda göremeyince duyduğumuz kaygı, kaybolmak sandığımız şey aslında kaybetmekten başka bir şey değildir. Küçücük bir çocuk nasıl kaybolsun? Parmak kadar çocuğa ayarlı neresi var ki, hem çocuk nereye kadar kaybolabilir? Büyüdükçe kaybettiklerimizle birlikte dünya tenhalaşacakken, tam aksi iyice kalabalıklaşır ve yitirip izini kaybettiklerimiz arasında biz de kaybolup gideriz. Alıp başını gitmek arzusu çok pahalıya mal olduğu zaman, talih denilen hendese ustası bize bir iyilik düşünür, kendimizi başı gökyüzünde yelelerini savurup kişneyerek dörtnala giden bir atın üzerinde buluruz. İşte bu huysuz atın sırtından kayıp düştüğümüz yer “kaybolmak” dediğimiz ülkedir. Hiçbir zaman onu insan kendisi gerçekleştiremez. Vuslatı tesadüf olmaktan çıkarıp tevafuka dönüştüren hangi kuvvetse, insanı mutlak kayb’a alıştırmak için kendi biricik uzaklığına yaklaştıran da odur
··
24 views
Bu yorum görüntülenemiyor
Ramazan Kudat okurunun profil resmi
Dışta olan içtedir. ^_^ Felsefe kaçınılmaz :D
Peace okurunun profil resmi
Felsefe yapmak bizim işimiz :)bahtiyar ol howl:)
Bu yorum görüntülenemiyor
Burak okurunun profil resmi
Hüseyin Akın'a ait bu güzel yazıyı bizimle paylaştığınız için teşekkürler. Severek okumuştum kitabını.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.