Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

252 syf.
8/10 puan verdi
·
15 günde okudu
Bir sanat olarak resimle kesinlikle ilgili değilim. Fakat gerçek yaşam hikayeleri ve bunu en sıcak şekilde anlatma aracı olarak mektuplarla ilgiliyim. Van Gogh’un hem kardeşi, hem arkadaşı, hem de sırdaşı olan Theo’ya yazmış olduğu mektuplardan oluşan bu eserin, yazarın iç dünyasını, tüm samimi duygularıyla anlatan bir anı defteri gibi tarihe not düşmek için yazılmış olduğunu düşünebilirsiniz. Düşünmek doğal ölüme mani bir faktör olabilir mi? Tarihte bir çok yazar ve fikir adamının ya delirdiğini, ya idam edildiğini ya da intihar ettiğini görüyoruz. (Socrates, Nietsche, Zweig, Sadık Hidayet, Sylvia Plath vb.) Ardında dev sanatsal eserler bırakan Van Gogh ise ruhsal bunalımlarla dolu yaşantısına peşpeşe gelen krizlerden sonra 37 yaşında kendi eliyle son vermiş. Sanatçımız mektuplarının birinde kardeşi Theo’ya “bu hayatta kısa veya uzun yaşamakla ilgili değilim diyor”. Bunu anlıyoruz, aslolan bu dünyada bir iz bırakmak. Ama bu kısacık hayatta bile bu kadar yoklukla mücadele etmek dayanılır bir şey midir? Temel ihtiyaçları karşılamak bir yana, gönderdiği mektuba yapıştıracak pul parası yok. “Tüylerini dökme- tüy değiştirme- vakti kuşlar için neyse, biz insanlar için de düşkünlük ve mutsuzluk dönemleri aynı zor zamanlar” diyor bir mektubunda. Bu dönemin bir gün sona ereceği inancıyla belki de, kendi temel ihtiyaçlarının bir çoğundan vazgeçmiş ancak yemek yemeden ne kadar dayanabilir bir insan bünyesi? Eline az bir para geçince boyaya ve kağıda yatırmak, sonra kahve ve ekmekle idare etmek nasıl bir duygudur? Nadiren eline fazla bir para geçip yemek yese bu kez mide yemeği yabancı bulup hazmedemiyor! Bütün mektuplarında görebildiğimiz kadarıyla; İçindeki cevhere inanıyor, sanatsal olarak yerini ve değerini biliyor, “yarın değerli olacak olan bu gün de değerlidir” diyor, kendinden daha yukarda olan ressamları takdir ediyor, fakat kendini eleştiren bir çok ressam ve galericinin kendisi kadar sanatsal değere sahip olmadığını düşünüyor. Ancak, yeteneğini sergileyebilecek seviyeye gelene kadar ihtiyaçlarını karşılamanın dayanılmaz zorluklarıyla karşı karşıya. En sevdiği kardeşine yazılmış mektuplardan meydana gelen bu eser inançla-yokluğun bitmeyen bir mücadelesi aslında. Sağlığında bir tek tablo satabilmiş ressamımız, mektuplarında sürekli kendini sorguluyor kırklı yaşları görür müyüm diye. Bazen doktorların bünyesi hakkındaki olumlu bir sözünden umutlanıp bazen karamsarlığa kapılıyor. Kardeşiyle olan bağları O’nun hayattaki en büyük dayanağı, bu yüzden kardeşine tutunmaya çalışıyor, O’nun güvenini kaybetmemeye çok büyük önem gösteriyor. Mektuplarının bir çoğunu “bana inan” diye bitiriyor. Fakat bu bağ bile O’nu hayatta tutmaya yetmiyor. Vincent Van Gogh yaşamına son vermeden öncedeki son mektubunda “Böyle işte, ben, kendi çalışmalarım için yaşamımı tehlikeye atıyorum, bu çalışma uğruna yarı-deli bir insan oldum –olsun, kabul” diyor. Seçmiş olduğu zorlu yolculuktan memnun olduğunu görebiliyoruz. Ama biz okurlar olarak, bu samimi mektuplardan almamız gereken ders nedir? Sanatta böylesine derin bir iz bırakmış olmasına rağmen, bir dahinin yaşamının bu kadar hazin bir şekilde sona ermiş olması hem olumlu hem de olumsuz yönüyle örnek olarak alınmalıdır belki de…
Theo'ya Mektuplar
Theo'ya MektuplarVincent Van Gogh · Yapı Kredi Yayınları · 20136,2bin okunma
··
327 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.