Gönderi

640 syf.
7/10 puan verdi
·
15 günde okudu
Ey Rusya! O yıllar dile gelse, acını hafifletir mi bir nebze? Ekonomik buhran... İşsizlik... Açlık... Grev... "Yahu bir dur Japon! Zaten ortalık karışık" Sonuç, Japon zaferi; Portsmouth Antlaşması... "Japon Bey diyeceksiniz" 1905 Devrimi... 1917 Şubat Devrimi... 1917 Ekim Devrimi... Beyazlar şaha kalkmış "Anamızı ağlattınız" diyor. Kızıllar "Ananızı da alın gidin" diyor. Ortalık kan revan... Katliamlar... Hava ölümcül soğuk, paltolar yamalı... Bir kaç patatesle takas edilen pianolar... Eskinin kapıcısı şimdinin apartman yöneticisi... Bu Hitler'de nereden çıktı... O gelen II. Dünya savaşı mı yoksa... Alın, canımızı da alın!. Tüm bunlar çok değil yarım asırlık süre içerisinde yaşanmış.( Ruslar, boşuna soğuk mizaçlı insanlar değiller. Rus Mafyasının da ünlü olması tesadüf değil yani. Adamlar güçlerini, yaşanmışlıklardan alıyor. ) Boris Pasternak, tüm bu yaşananların ışığında Rusya'nın toplumsal ve siyasal krokisini çiziyor ve bize adeta "Bahçemizin halinden, baharımı kıyaslayın" diyor. Sanat hem sanat içindir, hem toplum içindir bana göre. Bir sanatçı, pek tabii ki toplumsal yahut siyasal bir sorunun dışa vurumunu icra ettiği sanat dalıyla anlatabilir. Ama bunu yaparken dikkat etmesi gereken şeyler vardır. Estetik çizgiden çıkmayacak, vermesi gereken mesajları çaktırmadan verecek ve ağzımız da hoş bir tat bırakacak. Kısacası siyasal angajman, sanatın naifliğine zarar vermemelidir. Ama gel gör ki yazarımız bunu pekte önemsememiş. Yazar, kitapta hem karakterler üzerinden hem de olayları anlatıcı kimliği üzerinden görüşlerini bir güzel anlatıyor. Dolayısıyla, madem niyetin görüşlerini anlatmaktı, neden deneme değil de roman yazdın diye sormadan edemiyor insan. Tabi bu demek değildir ki bir görüş bildireceğimiz zaman deneme yazmalıyız, roman yazmamalıyız. Eğer meramımızı, roman ile anlatacaksak, yazdıklarımız romanın ruhuna uygun olmalı başka bir türde kitap okuyormuş hissi vermemelidir. Yani ben roman okurken, deneme okuyormuşum hissine kapılmamalıyım. Aslında bunun için kızmıyorum yazara. Sonuçta siyasal bir baskının olduğu dönemde yazmış kitabı ve açık açık tavır almaktan çekindiğinden belki de bu şekli tercih etmiştir. Pasternak, ne devrimci olmuş ne de devrime karşı yüksek sesle konuşmuştur. Zaten çokta cesur olmadığını kitabın baş karakteri olan Doktor Jivago'dan anlıyoruz. Fazla etkinliği olmayan, tuttuğunu koparamayan ama farkındalığı yüksek, fikirleri parlak ve fazlaca nezaket sahibi olan Jivago, Pasternak'in yansıması gibi. Jivago, tam bir sinek ikili figürü çiziyor kitapta. Bunun yazar tarafından bilinçli olarak yapıldığını düşünüyorum. Kendisini anlamayan, ruhları esir olmuş, esaretlerini mükemmel biçimde idealize eden insanlar tarafından Jivago sinek ikili muamelesi görüyor çünkü kimse onu anlayacak yetkinliğe sahip değil. Yani kendi değerlerini menfaat karşılığı satmış insanlar elbette Jivago'ya hak ettiği değeri vermeyecekti... Efendim tüm bu kaosun ortasında Jivago, Tonya ve Lara üçgenin de yaşanan en az ortam kadar kaotik bir aşk hikayemiz de var. Aslında kitaba başlayacağım zaman bu aşk üçgenini duyduğumda Jivago'nun her çiçekten bal alan, kadınlara kur yapan ve hepsiyle flörtleşen kazanova bir karakter olduğunu düşünmüştüm. Ama yanılmışım. Yaşanan aşk her ne kadar yasak aşk olsa da ve etik değerlere uygun olmasada yine de beni rahatsız etmedi. Bunun sebebi, salt sevginin çok samimi bir şekilde anlatılmış olmasıydı. İhtiraslardan, şehvi duygulardan uzak kalpten gelen hislerle yaşanmış ve bir kalbe bir kaç kişinin sığabileceğini gösteren bir aşk. Aslında mezhebim geniş değildir ama yine de Jivago - Lara aşkını Tonya bile kabul edip şöyle diyorsa; "Ne kadar temiz ve güçlü duygularla seviyorsun onu! Sev, böyle sevmeye devam et. Onu hiç kıskanmıyorum, sevmene de engel olmak istemem." ben artık bir şey demem bu aşka. Aşka bir şey demem ama yazara diyeceklerim var yine. Bir aşk romanı yazılırken yapılmaması gereken dokuz kusurlu hareketin dokuzunu da yapıyor. En basitinden bir kaç hafta süren tren yolculuğunu sayfalarca anlatırken, Jivago ve Lara'nın aşkının başlamasını bir kaç sayfa ile geçiştiriyor. Böylece görüyoruz ki Paternak'ın amacı aslında aşk romanı yazmak değil. Bu aşk sadece bir paravan. Yazar için son bir şey daha söyleceğim ve daha fazla eleştirmeden bitireceğim incelememi. Kitapta her konuya değinilirken Beyazlara destek veren Amerika, İngiltere ve Fransa üçlüsüne de değinmesini beklerdim ama bu konu nedense es geçilmiş. Son tahlilde kitabın İlk yüz sayfasında sıkılmış olsam da ilerledikçe benimsemeye başladım ve bugün kitap bittiğinde sanki dostlarımdan ayrılmış gibi hisse kapıldım. 15 gündür, haşır neşir olduğum bu insanlar sanki kapı komşum, mesai arkadaşlarım gibiydiler. Hoşçakal Jivago... Hoşçakal yiğit kadın Tonya... Hoşçakal Lara... Doktor Jivago okuma etkinliği vesilesiyle
Ebru Ince
Ebru Ince
Hanımefendinin ne kadar rafine bir zevke sahip olduğunu anlamış bulunuyor ve kendisine teşekkür ediyorum. :) Aşağıya da son zamanlarda dilime takılan bir şarkıyla hazırlamış olduğum Slayt linkini bırakıyor keyifli okumalar diliyorum. youtu.be/Zfv-6W0K4FU
Doktor Jivago
Doktor JivagoBoris Pasternak · Yapı Kredi Yayınları · 20231,065 okunma
··
162 görüntüleme
Anıl okurunun profil resmi
Beğendim eline sağlık.:)
Rahime okurunun profil resmi
Teşekkür ederim efendim. :)
11 öğeden 11 ile 11 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.