Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

300 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Aslında uzun uzun inceleme yazmak gibi bir alışkanlığım yok. Ancak yazar ve kitabı hakkında yeterince bilgi bulunmadığını gördüğüm için benim pek değer verdiğim bu eserin - sıkıcılığa düşme riskini de göze alarak – incelenmesini uzun tutacağım. Asıl adı Louis Poirier olan yazarın kullandığı ad Stendal’ in meşhur Julien Sorel’ i ve mitolojiden devşirmedir. Fransız yazar tarih ve coğrafya öğretmenliği yapmıştır. Burası önemli çünkü yazarın en dikkat çekici özelliği olan coğrafi nesne ve kavramlara dil verebilme, onları kişileştirebilme yeteneği bana göre bu eğitimin eseri. Roman, gezi yazısı, deneme gibi pek çok türde eser veren yazarın tekniği mitoloji ve anti(hiper)tarihle harmanlanmış bir gerçeküstücülükten müstakildir. Argol Şatosunda, Ormana Bakan Balkon ( Ormanda Bir Balkon), Sirte Kıyısı eserleri çeşitli dönemlerde dilimize çevrilmiştir. Kendisinin de açıkladığı üzere yazarlığına tesir eden en önemli kişiler Stendhal ve A. Breton’ dur. Stendhal malumunuz üzere Fransız büyüğü olduğundan mütevellit , Breton ise gerçeküstücülüğün ilahı olarak yazarın yazımını şekillendirmiştir. Otoritelere göre yirminci yüzyılın en stilize yazarlarından biri olan Gracq, 1951 yılında kaleme aldığı ve sürreal-dadaist edebiyatın başyapıtlarından olan Sirte Kıyısı ile Goncourt Ödülünü kazanmış ama ödülü reddetmiştir. Bu reddediş yazarın popülist olmama kaygısı, özel hayatına müdahale edilmesini istememesinden kaynaklanmaktadır. Sirte Kıyısı dilimize YKY tarafından iki ayrı çeviriyle kazandırıldı. İlki İsmail Yergüz’ün çevirisiyle Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar Serisi içindedir. Benim gibi eseri 2000lerin ortalarında okuyanlar için bu biraz zor bir deneyimi ifade eder. Çünkü zaten hareketin ve aksiyonun olmadığı metin ruhsuz bir biçimde çevrilmiş ve eserin okunması oldukça güçleşmiştir. Fakat daha sonra Aykut Derman’ ın çevirisiyle YKY normal serisinden tekrar basılan kitap daha okunaklı ve canlı bir çeviriyle kitapseverlere ulaşmıştır. Kitaplığa koymak için Kazım Taşkent Serisini, okumak içinse Aykut Derman’ ın çevirisini öneriyorum. Hikaye Farghestan ile kağıt üzerinde, 300 yıldır adı konmamış bir ateşkesle ara verilmiş olsa da, savaş halinde olan Senyörlük’ ün merkezi Orsenna’ nın soylu ailelerinden birine mensup Aldo’ nun Orsenna’ daki hayatından sıkılarak Gözlemci olarak askeri üssün bulunduğu Sirte Kıyısı’ na atanması ile başlar. Farghestan ve Senyörlük zıt iki dünyadır. Farghestan ‘arkaik’ i Senyörlük ‘uygarlık’ ı temsil eder, kitap boyunca uygarlıktan primitife meraklı bir özenme hissettirilip bu karşıtlık vurgulanır. Senyörlük uygarlığın tepesinde monoton bir hayat, insanların yaşadığının farkına varmak için korkular-endişeler yarattığı bir ruhsuz toplumken, Farghestan içgüdünün, yabanıllığın gizli çekiciliğine sahip bilinmeyendir. Aldo’ nun gelişi değişim sezgisini, bir şeylerin olacağı beklentisini körükler. Olaylar beklentinin - olmamış olanın- olanları etkilemeye başladığı bir seyir alır. (Hikayeden bazı bölümleri vererek konuyu genel hatlarıyla anlatmaya çalışıtım. Bu eserde spoiler sizin okuma keyfinizi etkilemeyecektir. Zaten bir eserle ilgili spoiler yemekten korkuyorsanız muhtemelen okuyacağınız eser okunmaya değecek bir şey değildir. Aksine iyi metinler ikinci ve üçüncü okumada kendini daha fazla sevdiren daha fazla anlamlandırılanlardır. Burada bahsi geçen popüler bir dram ya da polisiye değildir ve eser hakkında ne kadar çok ön bilgiye sahip olursanız okurken cebinizi o kadar çok doldurursunuz.) Buraya kadar dikkatli okuyucuların fark edeceği üzere eser sinopsis olarak Tatar Çölü’ ne benzemektedir. Yani filme çekecek olursanız bu iki eser tek yumurta ikizi gibi görünebilir. Ancak edebi metinler – biraz iddialı görünebilir ama düşüncem bu- sanatın başka bir formunda hakkıyla ifade edilmesi mümkün olmayan eserlerdir. Yani Kayıp Zamanın İzinde’ nin Ulises’ in Niteliksiz Adam’ ın filmini yapabilirsiniz ama bu eserlerin orijinallerinin anlattıklarının kötü bir karikatürü olmaktan öteye gidemez. Tatar Çölü ile benzerlik yalıtılmışlık, beklentisizlik, varoluşçu sancıların ifadesi anlamında doğru bir değerlendirmedir. İki eser arasındaki 10 yıl içinde bir paylaşım savaşı yaşanmış, 1900lerin başlarında düşünce hayatında peyda olan anlamsızlık, absürdlük, değerlerin yitimi, büyük lafların-ideolojilerin geçersizliği artık evrensel bir boyuta ulaşmış, küreselleşme denen zırva ile anlamsızlık-değer yitimi dünyanın en ücra köşelerine sirayet etmeye başlamıştır. İki roman arasında aynı dünya görüşünün sivrilmesi-sertleşmesi dışında düşünsel anlamda ciddi bir fark görünmemektedir. Ancak Sirte Kıyısı’ nı farklı bir yere taşıyan iki ayrı özellik mevcut. İlk olarak bu eser hem ciddi hem de absürd bir eserdir. Gerçeküstücü müdahaleler hikayeyi Tatar Çölü’nün verdiği mesajların ötesinde bir alana taşımaktadır. Şöyle ki bilinçdışının ve henüz gerçekleşmemiş olanın olanlara etkisi muazzam bir şekilde yansıtılmıştır. Tatar Çölü ve Godot’ yu Beklerken’ in kahramanları ıssızlıkta olmayacak bir şeyi beklerken bir şey yapmamakta ve varoluşçuluğun hiçliğe çalan sınırında anlamsız bir nöbet tutmaktadırlar. Sirte Kıyısı ise geleceğin şimdiye etkisiyle şimdiki zamandan korkulan geleceğe yönelen sürreal, zamanın döngüsel olduğu bir süreci ifade etmektedir. Bir diğer ve bana bu eseri benzerleri arasında daha üst düzeyde konumlandırmam gerektiğini ifade eden özellik ise eserdeki coğrafi kavramların ifadesi ve kahramanlara yaşattıkları. Rüzgar, Lagün, Çöl, Yanardağ hikayenin seyrini belirleyen aktif unsurlar dolayısıyla Aldo ya da Marino gibi hikayedeki karakterlerden birine dönüşüyor. Bu anlamda hikayeyi orijinal coğrafi betimlemelerle tamamlayan yazar yazına çok önemli bir eser bırakıyor. İyi okumalar!
Sirte Kıyısı
Sirte KıyısıJulien Gracq · Yapı Kredi Yayınları · 201263 okunma
··
444 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.