Gönderi

232 syf.
·
Not rated
·
Read in 8 days
Yine bir bu sitede pek okunmadığı halde basılmasıyla çok ilgi gören kitapla karşınızdayım. Kitaba inceleme yapmaya çalışacağım çünkü pazartesi günü sınavımdan önce birkaç cümle aklıma gelse kâfidir. Aslında daha çok cümle geleceği çok açık, kitabın bazı bölümlerini, bazı cümlelerini kaç kez okuduğumu bilmiyorum.. Son zamanlarda altını böylesine çizdiğim, yanına özetler çıkarttığım sosyoloji kitabım neydi onu da hatırlamıyorum zaten. Bu kitap bu yönden de bana iyi geldi; tam böyle sosyolojiden koptum galiba, sürekli edebiyat eserleri okuyup duruyorum dediğim bir zamanda bana içimden hiç gitmeyecek olan sosyoloji ve siyaset bilimi sevgimi hatırlatmış oldu. Tavsiyem şudur ki: Siyaset bilimcilerimiz, tarihe, sosyolojiye, uluslararası gündem tartışmalarına önem veren herkesin listesine alması gereken bir kitap. 8-9 günde okumuş olsam da sınav stresi olmadan daha rahat okunması gereken bir kitap bana göre. Zaten o zaman 15 gün bile sürse okuması insana çok gelmez.. Kitabın içinde 15 ayrı, çoğu halen yaşayan -Bauman hariç- ünlü sosyologun, tarihçinin, düşünürün makaleleri bulunmakta. Pek önemsediğim Zygmunt Bauman, Nancy Fraser ve Slavoj Žižek'in tartışmaları içinde bulunduran bu kitabı benim ancak kitaptan sorumlu olduğumda öğrenmem de ayıbım olsun. Kitabın belli başlı kavramları, kişileri ve ideolojileri var. Örneğin: "Popülizm", "neoliberalizm", "küreselleşme", "yabancı düşmanlığı", "etnik milliyetçilik" gibi kavramlar olmadan kitabın verilmek istenen mesajları alınamayacaktır. Zaten bu kavramlar sürekli tekrar ettiğinden isteseniz de istemeseniz de bu kavramlar üzerinden düşünmeye alışacaksınız. Veya "Trump"sız hiçbir tartışma yapılamadığını görmüş olacaksınız. Trump'ın yanına bir de Putin, Modi ve Erdoğan geldi mi tartışmalar daha da bir heyecanlanacak. Bütün yazarların tek bir ortak noktası varsa o da: Trump nefretidir. Trump zaferi tüm yazarlara göre hezimetten başka bir şey değil. Böylesine ırkçı, kadın düşmanı, milliyetçi, kaba bir siyasetçinin Amerika Başkan'ı olması kabullenemez fakat tüm yazarlar da yine farkında ki Trump zaferi solun gerileyişi ve yenilgiyi kabullenişidir. Her ne kadar bu durumdan rahatsız olduğunu söylese de sol düşünce siyasetçiler bu durumu düzeltmek için de kendilerini bir türlü geliştiremiyorlar. Žižek'e göre Trump'ın zaferi radikal bir sola zemin hazırlamış olsa da, olması gereken şey radikal bir siyaset yapan solun inşasıdır. (Aslında bizde de durum pek farklı değil. Her gün sol cenahın eleştirilerini, kavgalarını izlesek de gördüğümüz şey çoğu zaman kuru bir gürültü oluyor.) Büyük Gerileme dediğimiz şey aslında "ilerici neoliberalizme" karşı "gerici popülizm"in güç kazanmasıdır. Sağın, gün geçtikçe büyüyüp sola karşı yeni zaferler kazanmasıdır. Peki sağ-sol kavgası neden önemli? Sağ neyi temsil ediyor, sol neyi temsil ediyor? Şöyle söyleyebilirim ki; sağ, yabancı düşmanlığının, ırkçılığın, milliyetçiliğin, narsizmin bir başka adı iken, sol da demokrasinin, yenilikçiliğin, farklılıkları benimsemenin bir adı oluyor. Trump, Putin, Modi, Erdoğan sağ cephede birlikte yer alıyor. Sol cephede de pek söylenmese de -seçimi kazanamasa da- Clinton, Merkel gibi siyasetçiler yer alıyor. Kimin yazısındaydı pek hatırlayamasam da şöyle bir cümle geçiyor: "İlk siyahi başkandan sonra kadın bir başkanın seçilme gururunu yaşayacakken onun yerine kadın düşmanı, ırkçı birinin başkanlığının üzüntüsünü yaşıyoruz." Bence kitabın Trump bakış açısı tamamen bu cümlede özetlenir. Büyük Gerileme ne zaman mı başlıyor diye sorarsak 2008 diyebiliriz aslında. Ve büyük gerilemeyi yaşatan olaylar nelerdir: Arap Baharı, ekonomik kriz, Brexit olayı, ABD seçimi, mülteci krizi.. Peki gerileme bütün bu olanların bir sonucu mu? Aslında hayır. Bu olanlar olmadan önce de gerileme başlamıştı. Rendueles makalesinde bir örnek veriyor mesela ve sonuç şu: Her ne kadar krizden sonra bir gerileme bekliyor olsak da İspanya'da 2007'deki ekonomik borçlanma 2008'dekinden farklı değil. O zaman eşitsizlik durgunluğun bir sonucu değil sebebi oluyor. Wolfgang Streeck ise büyük gerilemeye şöyle bir yorum getiriyor: Neoliberalizm kürselleşmeyle birlikte veya kürselleşmeyle birlikte neoliberalizm geldi ve büyük gerileme böyle başladı. Demek ki ikisini ayrı ayrı düşünemiyoruz ve demek ki her ne kadr ikisini de ayrı kutba soksak aslında hepsi birbirinin içinde yer alıyor. Zaten kitabın bir başka sonucu da şu: Popülizm gibi neoliberalizmi de sağ-sol, ilerici-gerici diye ayrımak oldukça mantıksız çünkü popülizmin nasıl ber iki tarafı varsa, neoliberalizm de zamana göre merkez sağın da merkez solun da tek düşüncesi olmuştur. Saydığım popülist liderlerin üç ortak özelliği vardır; otoriter, ataerkil ve yabancı düşmanı olmalarıdır bunlar da. Donald Trump'ın 2016'daki zaferi birçok kişi için gerici hareketlerin ilerici hareketler karşı zaferi olarak değerlendirmesini bir kez daha hatırlatıyorum ve bütün kriz zamanlarının -eşitlik ve demokrasi için çalışma zamanlarında da olduğu gibi- siyasi ve toplumsal kutuplaşmayı doğurması bizi şaşırtmamalı. Bütün bu sonuçlardan sonra kafamda aslında bir sürü soru oldu. Bazılarını kitap bittiğinde kafamdan atsam da bazıları hâlâ kalıcı ve olmamış şeylere karşı sorular olduğu için de cevap verilemiyor. Örneğin: Trump değil de Clinton kaznasaydı eğer kutuplaşma azalacak mıydı? Trump Müslümanlara karşı bu kadar nefret doluyken Hillary Hanım işleri değiştirebilecek miydi? Büyük Gerileme durgunluk yaşayabilir miydi? Gezi Direnişi sanıldığı kadar sadece bir öfke isyanı mıydı? Veya Erdoğan'ı Trump'ın yanına koymak gerçekten sol taraftan bile haklı olarak mı görülüyordu?
Büyük Gerileme
Büyük GerilemeKolektif · Metis Yayıncılık · 201755 okunma
··
132 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.