15.453 Okunma
611 İnceleme… (bu da 612. olacak sanırım...)
Bu kitap üzerine bu kadar konuşulmuş, bu kadar tartışılmış, düşünceler paylaşılmışken üstüne bir şey ekleyebilir miyim bilmiyorum. Fakat aynı zamanda ne söylesem bir şeyler eksik kalacakmış gibi de hissediyorum…
Kitapta her karakter dolu ve gerçek. Hiçbiri sırf ortam kalabalık olsun diye öylesine koyulmamış kurguya. Hepsinin bir hayatı, bir kişiliği var; bir isimden ibaret değil hiçbiri. Bunun yanında her karakter sosyolojik, psikolojik ve felsefi açıdan bir şeyler anlatıyor; Sonya, Katerina Ivanova, Svidrigaylov, Lujin… Her biri toplumsal yapının hamurunda yoğrulmuş gerçek insanlar. Belki Raskolnikov ana karakter ama kalanların da kitabın içinde devam eden bir hayatı, bir kişiliği, düşünce yapısı var ve her biri kendine has...
Hatta kitabı okurken sürekli ‘Dostoyevski bu kitabı yazdıktan sonra nasıl kendine gelebilmiş?’ diye de düşündüm. Bir karaktere bu denli bürünebilmek, bu denli hissedebilmek, yazabilmek… Kişinin kendisini, kendi karakterini sarsmaz mı derinden?...
Kitap karakterlerinin Dostoyevski’ye etkisi neydi bilemiyorum ama kitabı bu kadar etkileyici yapan buydu yine de…
Buradan sonra yazacaklarım spoiler içerebilir :)))
Sosyal Psikolojide Cognitive Dissonance yani Bilişsel Çelişki denen bir kavram var. Bu olay sizin bir olaya olan yaklaşımınız ve davranışınız çakıştığı zaman ortaya çıkıyor. Ve biz bunu hayatımız boyunca sürekli yaşıyoruz. Fakat bizim bu çelişkiden kendimizi kurtarmamız gerekiyor; içimizi rahat ettirmemiz gerekiyor bir nevi. Bunun için de üç seçeneğimiz var; ya davranışımızı değiştireceğiz, ya yaklaşımımızı ya da (ki biz genellikle bunu yapıyoruz) üçüncü bir yaklaşım (diğer bir tabirle bahane, bir ‘ama’) ekleyeceğiz.
Yani: öldürmek kötü (yaklaşım), ben insan öldürdüm (davranış)… Bu durumda ya insan öldürmeyeceğiz, ya insan öldürmenin kötü bir şey olmadığı yaklaşımını edineceğiz, ya da öldürmenin kötü olduğunu düşünmemize rağmen öldürmeyi haklı çıkaracak yeni bir yaklaşım ekleyeceğiz.
Ben kitabı okurken Raskolnikov’un durumunu buna benzettim açıkçası. Ve Raskolnikov’un kendini işlediği cinayete karşı savunması benim gözümde onun bu çelişkiden üçüncü bir yaklaşımla çıkma çabasıydı. Kitabın sonlarına yaklaştığımda yaptığından hala pişmanlık duymamasının nedenini de buna bağladım biraz.
Hatta belki de diğer kadını aklına getirmemesinin en önemli nedeni de buydu. Çünkü savunduğu, kendini inandırdığı yaklaşım Alyona İvanova için geçerliydi. İkinci maktul bir oyunbozandı…
Bunun yanında Raskolnikov’un Sonya’ya her şeyi itiraf ettiği yerde Alyona’yi bir ‘bit’e benzettiğinde aklıma Black Mirror dizisindeki bir bölüm geldi. Hani askerlerin gözüne, ‘diğer’ insanları canavar gibi gösteren bir cihaz yerleştiriyorlar ve böylece askerlerin, ‘diğer’lerini vicdan azabı çekmeden öldürmelerini sağlıyorlardı. Bu aynı zamanda günümüz ve geçmiş savaşlarda da yapılan bir şey; karşı taraf… düşman; insan değil. Çünkü insan kendi türünü öldürmeye meyilli bir varlık değil aslında (hayvanların bir çoğu da öyle). Bu yüzden bunu karşı tarafı insanlıktan çıkararak (dehumanization) yapıyor ve böylece acı da çekmiyor. Belki de bunu da üst taraftaki Bilişsel Çelişkiye bağlayabiliriz. Karşı tarafın bir canavar olması, bir düşman olması ya da ‘bit’ olması öldürmenin haklı bahanesidir belki de... Bilemiyorum. Bir bakış açısı benimki sadece.
Raskolnikov’un bu cinayeti işlemesinin birçok açıklaması olabilir. Sosyal açıdan kendini istediği yerde görememesi, içinde büyüyen kibri, toplumsal hayata uyum sağlayamaması, yalnızlığı (istediğini sandığı yalnızlığı), ailesinin durumu, sahip olduğuna inandığı potansiyeli kullanamaması, sömürü, haksızlık, adaletsizlik, baskı….
Ya da bunların hepsi…
Raskolnikov’un baltası her şeyden önce bir isyandı bence, bütün açıklamalardan öte. Haklı ya da haksız… Fakat okurken anlıyorsunuz Raskolnikov’u hak verseniz de vermeseniz de. Güzel yanı da bu işte.
Son olarak kitabın sonunun böyle biteceğini hiç düşünmemiştim açıkçası. Hele de Beyaz Geceler’den sonra :)) Huzurlu bir şekilde kapattım son sayfayı ve mutlu oldum çünkü artık umut vardı Raskolnikov’un içinde… Raskolnikov’a huzura kavuşturan insanın da Sonya olması sanırım başka bir yazının konusu oluyor… Çok uzattım çünkü :)
Bana hayata dair bir şeyler katan, yaptığı çağrışımlarla keyif veren güzel bir kitaptı Suç ve Ceza… İkinci kitabımdı Dostoyevski’den ama son olmayacak gibi gözüküyor bunda bu etkinliğin etkisi büyük. Emeği geçen herkese teşekkürler, keyifli okumalar. :))