Gönderi

“İncire ve zeytine andolsun ki” diye başlıyor Kuran’daki Tîn suresi, “biz insanı en güzel biçimde yarattık.” Allah incir üstüne yemin etmiş yani. Yaradan’ın yarattıklarının adıyla yemin etmiş olması, muhteşem bir dil eğretilemesi. Cebrail’in değil de insanın sesiyle konuşuyor Allah. Bütün âlemleri kaplayan insan sesiyle inciri anıyor. Sana gelince, duyduğun onca yakınlığa karşın bir kez olsun incir üstüne yemin ettiğini işitmedim. Hiçbir ahdinde Zevraki’yi şahit tutmadın kendine. Meyve versin diye yalvardığın ağacın önünde eğilmedin de. Gönül indirip sevdiğin birine ‘incirim’ diye seslenmedin hiç. Senden çalıntı bir sesle konuşuyor olsam da sırf incirden ötürü seviyorum seni. Topuklarından yukarı bacaklarını kurularken dizlerin, umursamazca kaykılarak oturuşun, ellerinin gelişigüzel hareketleri, dalından sarkan meyvenin tesadüfi güzelliğini andırıyor. Belirgenleşen omurganın sıradan ama yalın kıvrılışında, fotoğraf karelerinde bulup buluşturmaya çalıştığın o herkese benzeş olanın esrarlı biricikliğini kolaylıkla görüyorum. Yeni bir yay oluşuyor sırtında. Eğildikçe karnın iyice yuvarlaklaşıyor. Senden dışarı fırlıyor kaburgalarının altındaki o gizli küre. Demek yusyuvarlakmışsın sen. Karnında saklıymışsın. Nasıl anlatayım bilmem ki,varsaymanın da bir ölçüsü olduğunu nasıl anlatayım sana. Bir adam varmış, bu adam karısını o kadar çok o kadar çok severmiş ki, pek nadir bulunan kara güllerle dolu bir bahçe derlemiş onun için. Kadın bu bahçenin içinde yavaş yavaş solmaya başlamış. Çünkü adam karısını her öpüşünde sen bu güllerden daha güzelsin diye fısıldıyormuş kulağına. Hatta daha ileri gidiyor, gökteki Kutupyıldızı’nı gösterip bu yıldızdan da güzelsin diyormuş, şu akan nehirden, bu kelebekten, şu tavuz kuşundan bile. Kadın kocasının sözleri karşısında günbegün zayıflamaya, güçten düşmeye başlamış. İlkin sarılık olmuş, adam elleriyle beslemiş onu. Yeryüzündeki bütün yemişlerden de güzelsin diyormuş hala. Kadın tam sarılıktan kurtulup ayağa kalktığında adam ona bembeyaz yavru bir güvercin getirip “Sen bu güvercinden de güzelsin” demiş. Bu kez kadın verem olmuş. Bir deri bir kemik kalmış sonunda. Ölmeden önce “Be adam!” demiş, “Simurg bile otuz kuş, otuz kuş kadarcık bir Simurg. Güvercinden daha güzel yalnızca hiçlik. Kara güllerden ötesi yokluk. Tavuz kuşu bile ayak uydurmak için dünyaya, çirkin bir sesle ötüyor da sen beni niçin böyle yakıp kavuruyorsun? Bütün bir evren içimde dürülmüşken, erişemeyeceğim muhteşemliğin cehenneminde beni bir başıma yapayalnız bırakıyorsun.” Hiç olmasa şimdi bir yemin et incir üstüne. Büyünün gerçeklerle yapılabileceğini kabul eden bir alçakgönüllülükle yemin et benim için. Hayal kurma kalbe yapılan bir muamele sadece. Şimdiki zamanı yerli yerine oturtan insanca bir tahammül biçimi. O azılı fantezi gücünle baktığın her şeyin içini boşaltmaktan vazgeç. Hiç doğmamış olmaya yeltenmekten de. bahçedeki incire Zevraki diye sesleneceğine ‘incirim’ diye sev beni. Bir daha Hızır diye birisinin yanına beni gönderme e mi.
11 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.