Gönderi

Hak Tası
Küçük bir anı meselesi... Geçenlerde küçükken yapmaktan çok hoşlandığım ,hafiftende unutmaya yüz tutup pembeleşmiş alışkanlığımin rüzgarıyla babamin peşine takılıp kendimi çocukluğumun ikliminde bilmediğim bir maceranın peşine attım. Babam yılların üzerine bir ayrıcalık bir prestij gibi yerleştirdiği köy yaşamının verdiği kadim bilgelikle günümüz envai çeşit işlem görmüş un kullanımını boykot edip bu gdolu gidişe son vermek için biraz buğday alıp vadinin eteğinde akan çay üzerine kurulmuş taş degirmene doğru yola çıktı.Tabi ben de peşinden.Baharin soluğunu yeni yeni hisseden doğa üzerindeki kış yorgunluğunu usul usul atıyor olacaktı ki ağaçlar yeşile durmuş, kuşlar da bahar senfonilerine başlamıştı. Bu manzaraya bir Karadenizli olarak zaten alışkındım lakin bir asra yakın zamana şahitlik etmiş bir taş değirmen alakamin ibresini epey zorlamıştı. Geniş tahta kapisi gıcırdayarak açılırken kendimi eski zamanlardan bir anda yaşayan gelecekten gelmiş ve bunun bilincinde bir kayıp zaman yolcusu gibi hissettim.Birazdan civar köylerden yükünü alan katarlar bu değirmene uğrayacak, bugün benim haberdar olduğum hicbir şeyden habersiz kendi zamanlarınin gündemini tartışırken bir yandan da buğdaylarını öğüteceklerdi.Kimbilir kılık kıyafetime bakıp biraz garipser tavırla bana bakacak fakat yine kendi gündemlerine tekrar döneceklerdi.Kapi açılırken bir anda tarihin karanlık sayfaları aydınlanıyor,kum saatindeki kumlar aşağıdan yukarıya akıyordu.Kapi açılınca tüm akış durmuş, aynı nehirden kimse iki kez yikanamamış ben de kendi vakti devrime geri dönmüştüm. Değirmenin içini yavaş yavaş keşfetmeye çıkarken milenyum cağı insanın ölümsüzlük mihengi olan fotoğraf çekimime başlamıştım. Bunları ölümsüzleştirmek sevdiklerimle de bunu paylaşmak için birkaç fotoğraf yetmişti.Oysa insan zihni bir makineden daha marifetliydi.Cunku insan zihni her bir kareye duyguları da kaydediyordu.Yapay makinelerin belki en büyük kusuru da bu olacakti.Herbir aleti bir mirasa dokunur gibi incelemiş zamanın ruhunun bu aletlere sirayet ettiğini düşünürken kendimi biraz da şaman gibi hissetmiştim.Bugdayin koyulduğu tahta aletler,buğdayı ezen devasa taşlar, su döngüsünü sağlayan su çarkları, arkları ve ortalığa yayılan mükemmel bir un kokusu. Bu kokuyu alan insan gerçek un kokusunun ne olduğunu unutamaz.Tum bu aletleri incelerken gözüme bir çivi de asılı kulplu demir tas takıldı. Ne olduğunu taş değirmen hususunda bir Ilber Hoca kıvamında olan babama yöneltince elimdeki bu şeyin Ali Baba ve Kırk Haramilerdeki altınları ölçecek altin tasi değil de (ki öyle de olabilirdi,karakteri çok uygundu) değirmen sahibinin un öğütmeye gelenlerden buğday hakkini alırken kullandığı bir olcu aleti olduğunu öğrendim. Hak tası...Zihnimde yankılanan nadide kelimelerden biriydi artık.Zihnimin durgun sularına atılan bir taştı ve giderek haleleniyordu.Hesap günündeki hak tasını ve adaletini düşündüm.Buna pek benzemeyeceğı kesindi .Günümüz hassas terazileri gibi de değildi muhtemelen.Boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan hak talep edeceği kadar hakla dolu bir adalet anlayışı. Dünyadaki heyelan ,hezeyan haline gelmiş haksızlıkları, uzayıp giden adaletsizlikleri, çağlayanlar haline gelmiş harami anlayışları tartacak bir hak tası bulabilecek miyiz gideceğimiz yerde?Kendimize yonttugumuz ,başkalarından cirptigimiz hakları ölçecek hassas fikir,gönül terazilerimiz var mi varsa kefeleri doğru mu ?Dünya bir yerlere savrulurken birer Don Kişot edasıyla haksızlık devlerine saldirdigimizi zannederken yel değirmenlerinin hakkını yiyor muyuz acaba?Birinin değil de bininin hakkına giriyorsak ya da...Hak tası..Sen de bilmezdin herhalde.Gun gelip buğday olcmekten başka bir meçhulun zihninde kıyametler koparacağını. Hak tasasıyla dolu gönüllerimiz de bir de hak tasının olması dileğiyle...
··
5 views
Zeyneb Öztürk okurunun profil resmi
Hak tası...
eda emin karataş okurunun profil resmi
Size bir resmini atayım: )
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.