Gönderi

172 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 4 days
Şunu peşin peşin söylemekte fayda görüyorum ki, bu yazımın içerisinde kurduğum ve kuracağım her cümle, iki gündür Thomas Bernhard ile ilgili yaptığım araştırmalar ve aşağıda bahsettiğim videoyu derinlemesine incelemem sonucu vardığım kanılarımdan oluşmaktadır. Thomas Bernhard'ın okuduğum ilk kitabı
Sarsıntı
Sarsıntı
idi. Sarsıntı'yı bitirdiğimde çok etkilenmiştim ve yeniden Bernhard'ın "deli saçması" cümlelerini okumak için sabırsızlanıyordum. Bence Bernhard tam anlamıyla muhteşem bir deli. Hakkında yazacak o kadar çok şeyim var ki, nereden başlasam, nereye bağlayıp nerede sonlandırsam bu yazıyı diye bir türlü karar veremiyorum. Aslında kitabı dün bitirmiş olmama rağmen bu incelemeyi yazmak için ideal zamanımı bekledim. Peki bir incelemeyi yazmak için ideal zaman diye bir şey var mıdır? Bu sorunun cevabını Bernhard cümleleriyle size birazdan vereceğim, hiç acele etmeyin. Öncelikle, Thomas Bernhard'ın yazdıkları, hipnotize edici ve bir insanın beyninden geçen düşüncelerin kendisi kadar hızlı. Bernhard, tam olarak "dilinin kemiği olmayan bir deli." Çekinmiyorum kendisine deli demekten. Çünkü kesinlikle deli olduğuna kalpten inanıyorum. Hatta
Metin T.
Metin T.
'nin önermiş olduğu 49 dakikalık (youtube.com/watch?v=DV_7iVj...) videoyu birkaç defa izledim ve Bernhard'ın cümlelerine, mimiklerine ve gözlerine derinlemesine baktım. Bence o cümleler ve o gözler asla normal bir insanın cümleleri ve gözleri olamaz. Mutlaka Bernhard'ın beyninde bizimkinden farklı bir şeyler var. İnanılmaz gürültülü bir zihne ve tehlikeli birçok düşünceye sahip olduğu belli. Açıkçası çok etkilendim kendisinden ve röportajlarında kullandığı her bir kelimeden... İnsan beyninin yapamayacağı tek bir şey vardır, o da düşünmeden durabilmek. Bir insan düşünmeden duramaz. Bu mümkün değildir. Peki saniyede kaç tane düşünce birden kafamızdan geçebilmektedir? Eminim bu sorunun cevabına birçoğumuz benzer bir şekilde, saniyede birden çok düşüncenin beynimizden geçebileceği şeklinde cevaplayacaktır... Peki o zaman soruyu değiştirelim. Düşünce hızını ölçmek mümkün müdür? Bir kimsenin bir şeyin hızını belirleyebilmesi için, öncelikle başlangıç ve bitiş noktalarını tanımlaması gerekmektedir. Düşünce ise, bilimsel olarak duyumsal bilginin alındığı andan bir eylemin başlatıldığı ana kadarki zihinsel etkinlikler olarak tanımlanmaktadır. Yani bir düşünce hızını ölçebilmek için duyumsal bilginin alındığı an ile eylemin başlatıldığı an arasındaki zihinsel etkinlikleri ölçmek gerekir. Maalesef bu durum şimdilik bilimsel olarak mümkün değil. İşte Thomas Bernhard'ın yazdıkları da tıpkı burada anlattığım gibi, adeta birer düşünce dalgalarıdır. Bu sebeple; 1- Bernhard'ın cümleleri nerede başlar ve nerede bitecek asla anlaşılamamaktadır. 2- Tıpkı düşünce dalgalarında olduğu gibi farklı ihtimaller sürekli Bernhard tarafından düşünülerek aynen olduğu gibi değiştirilmeden uzun uzun, fazla fazla, tekrar tekrar yazıya geçirilir. Bu da doğal olarak sık tekrarlı ve uzun cümleleri ortaya çıkarır. 3- Düşüncenin başlangıç ve bitiş noktaları belirlenemediğinden Bernhard'ın paragrafları da tıpkı düşünce gibi bir şekilde başlar ve asla bitmek bilmez.(Mesela bu kitapta 13. sayfada paragraf başlıyor ve 168. sayfada, kitabın sonunda, o paragraf sonlanıyor.) İnanın daha çok fazla şey söylemek istiyorum Bernhard araştırmam ile ilgili; ama uzun uzadıya yazıp sizleri sıkmak istemiyorum. Sadece bu kitabın kapağına lütfen dikkatli bir şekilde yakından bakın. Bu adam normal bir adam değil. Ve eminim siz de fark edeceksiniz. O andan sonra neden Bernhard'ı, cümlelerini, gözlerini ve beynini bu kadar derinden incelediğimi anlayacaksınız... Ayrıca kitabın başlarında Stanley Kubrick'in The Shining (imdb.com/title/tt0081505) filmini izliyor gibi hissettim. Meşhur bir film olduğu için ve kitap kafanızda canlansın diye bu benzerliği ifade etmek istedim. Ayrıca şu korkutucu fotoğrafa (hizliresim.com/Vr4LkP) bakarsanız yukarıda anlattığım olaylar biraz daha somutlaşacaktır sizin için. Kitabın konusuna gelirsek; Konrad isimli bir adam, tekerlekli sandalyeye mahkum ettiği eşini hapsettiği kireç ocağında tuhaf bir sanatsal-bilimsel inceleme kaleme alma amacı güder. Bu incelemenin ismi bellidir: İşitme... Bu incelemede nelerin yazılacağı da aslında bellidir. Çünkü uzun yıllardır Konrad'ın üzerine çalıştığı, düşündüğü ve deneyler yaptığı tek konu budur. Fakat Konrad bu incelemesini yazmak için sakin bir ortam ve düşüncelerini kağıda geçirebilmek için ideal bir ortam arar. Bu sebeple Kireç Ocağı'na taşınır. Orada da işler istediği gibi gitmez ve sonunda kaç kurşunla olduğu bilinmemekle birlikte, karısını öldürür. Bu cinayetten sonra yazar tarafından "-miş"li geçmiş zaman kullanılarak adeta dedikodular biz okuyucunun önüne serilir. Konrad'ın bütün amacı İşitme isimli incelemesini yazmakmış; ancak bir türlü dış etkenler sebebiyle veya kendi zihinsel hastalıkları sebebiyle incelemesine bir türlü başlayamıyormuş. İncelemeye başlamanın ideal zamanını bir türlü bulamıyormuş. İnceleme üzerine çalışmadığı zaman ortalık son derece sessiz oluyor, kireç ocağı tam bir sessizliğe gömülüyor; ancak çalışmaya başladığı anda sessizlik bitiyormuş.(Kahretsin, ben de mişli geçmiş zaman kullanmaya başladım. Neyse, idare edin.) Her şey Konrad'a ve dolayısıyla Konrad'ın yaptığı zihinsel çalışmaya kurulan bir komploymuş. İşte şimdi, diyormuş, ideal zaman bu diyormuş ve tam o anda her şey darmadağın oluyormuş. Fakat insan bu kadar uzun süre her şeyi kafasında tutarsa, yıllarca her şeyi bir bütün halinde kafasında tutarsa, kabul etmek gerekir ki, tamamen kafasında olan incelemeyi er ya da geç kağıda dökme anı gelirmiş. Ancak bu şekilde düşünerek ve sürekli ideal zamanı bekleyerek, en önemli zamanı kaybetmiş. İdeal zaman şöyle dursun, ideal an olmadığı, çünkü asla ve hiçbir konuda ve hiçbir şeyde en ideal şey şöyle dursun, ideal dakika ya da an ya da zaman diye bir şey yokmuş. Konrad'da en önemli şey eksikmiş: gerçekleştirme, hayata geçirme karşısında korkusuzluk, incelemeyi kağıda dökme karşısında korkusuzluk... Konrad incelemesini bitiremedi, bitirmek bir kenara başlayamadı bile ideal zamanı beklemekten; ama ben bitireceğim. Hem de Konrad'ın karısının Konrad'a söylediği şu muazzam cümleleri: "Kafanda ne olduğunu görmek istemiyorum, senin kafanı boşaltsalar içinden korkunç şeyler dökülür, pislik, çürümüş, tanımlanamayan, ürkütücü, tamamen de gereksiz şeyler." bizzat Thomas Bernhard'a ithaf ederek.
Kireç Ocağı
Kireç OcağıThomas Bernhard · Yapı Kredi Yayınları · 2021312 okunma
··
1,352 views
Aurora okurunun profil resmi
Semih bey, Shining'e benzetmeniz ilgimi çekti. Film gerçekten şahane ötesidir. Kitapta öyleyse kurgu olarak süper. Delilik iyidir bu arada :) Samuel Beckett demişti sanırım; Hepimiz deli doğarız, bazılarımız öyle kalır diye...Kaleminize sağlık.
Semih Doğan okurunun profil resmi
Gökçe Hanım, konu ve içerik tam olarak benzemiyor; ama çerçeve olarak benziyor. Shining efsanedir kesinlikle... Delilik iyi midir bilemem; ama bir yazara delilik yakışıyor. Teşekkürler :)
Rahime okurunun profil resmi
Ah Semih Bey ah spoiler vermeyeydiniz iyiydi. :) İncelemenizin güzelliği hatrına spoiler detayını affediyorum. Elinize sağlık. :)
Semih Doğan okurunun profil resmi
Bu kitap için spoiler olduğunu zannetmiyorum Rahime Hanım. Zaten kitabın arkasında yazıyor her şey açık açık. Mühim olan zaten içerik :) Teşekkür ederim.
Bu yorum görüntülenemiyor
Metin T. okurunun profil resmi
1. tş, 3. tş tanrısal, 3. tş kahraman içi, 2. tş ve 2. çş olarak tasnif edersek anlatıcıları. Peki madem Semihciğim, bu kitapta anlatıcı kimdir? :))) Bu arada bomba bir inceleme olmuş. Kalemine sağlık.
Semih Doğan okurunun profil resmi
:) Metin Abi, bence 3. tş kahramanın beyninin içi :) Kahramanın içi demek yetmez bu "zırvalara" çünkü :)
Kübra okurunun profil resmi
Merhaba 😊 Daha önce yazarın hiçbir kitabını okumamış biri olarak bu kitaba başladığımdaki kafa karışıklığımı tahmin edersiniz. Gerçekten mükemmel bir inceleme olmuş. Kitap ilk başta sıkıcı geldi bana, bunaldım, nasıl biteceğim, daha doğrusu acaba bitirebilir miyim diye düşünmüştüm. Sizin incelemenizi okuyup yazar hakkında bilgi sahibi olunca kitap ilgimi çekmeye başladı, çok teşekkürler 😊
Metin T. okurunun profil resmi
Masal diliyle yazmış Bernhard. Fakat, masalda anlatan olayların direkt şahidi değildir, şahidi olandan ki, o bir ortak tanıdıktır, dinlediğini aktarır. Bu romanda da anlatıcı aktarır. Ama anlatıcıya anlatanlar vardır. Hiçbiri tanrısal değil, Conrad'dan dinleyenlerdir. Dolayısıyla anlatıcının güvenilir mi güvenilmez mi olduğu belli değildir. Çünkü anlatıcı yalan söylüyorsa bile, bunu ortaya çıkarma şansımız yoktur. Yalan varsa da, anlatıcı, yalancıların yalancısıdır. Romanın anlatıcısı duyduğunu nakleden, 1. tş bir anlatıcıdır. Ama görmediği için bir kamera değil, konuşmaları kaydetmiş bir kayıt aracı gibidir. Mesela, meraklı bir komşu ya da bir muhabir. Çok zor ve yorucudur. Belki çok okunmaz, ama Bernhard'ı oldukça özgün yapan da budur işte. :)))
Rümeysa okurunun profil resmi
Bu yazıyı tanıtım die eklesinler kitap bilgilerine beeeenceee :)
Semih Doğan okurunun profil resmi
Teşekkürler :)
Serkan Mutlu okurunun profil resmi
Bernhard ve Beckett ne kadar da benziyor birbirine. Bu iki yazarında ne anlattığını açıklamaktan çok satır aralarında bir şeyleri sezmemiz gerekiyor sanki. Kalemine sağlık güzel bir inceleme olmuş.
18 öğeden 11 ile 18 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.