Gönderi

Özür Dilerim Efendim
Her gün aynı şeyleri yapar, tek bir gün bile oraya, o rıhtıma gitmekten usanmazdı. Evinin karşısındaki fırından üç simit alırdı, biri kendi için, biri yanına gelen o küçük çocuk için, biri de martılar için... Rıhtıma yakın çay ocağından da tavşankanı bir bardak istedikten sonra, geçer otururdu rıhtımı gören ve söğüt dallarının yerlere kadar uzandığı o yerdeki banka... Ne zamandan beri bunları yapıyordu, kaç zaman geçmişti buraya ilk gelişinin ardından, ilk kez niçin gelmişti, yolu nasıl düşmüştü buralara? O sabah yine alt komşunun kızının piyano çalışıyla uyandı işe gitmek için. Artık alışmıştı, alarm kurmadan kalkıyordu onun sayesinde. Kahvaltı hazırlamaya başlamadan evinin karşısındaki fırına ekmek almaya gitmişti. -Günaydın Ahmet Amca bir ekmekkk, -Günaydın kızım, al en sıcağından buyur. -Teşekkür ederim, kolay gelsin... Ekmeğini eline alıp mutlu mutlu çıkmıştı ki fırından bir anda yerde buldu kendini, ekmeği elinden fırlamıştı başka bir yana. -Çok özür dilerim efendim, işe geç kalıyordum, çok özür dilerim. Biri elinden tutmuş kaldırmaya çalışıyordu onu. Kalktı ayağa, "önemli değil" deyip aldı yerden ekmeğini. Kendini kaldıran kişi ise tekrar özür dileyip koşar adım uzaklaştı yanından. Şaşkındı, bir taraftan hala alt komşusunun evinden piyano sesi geliyordu, diğer taraftan etkilenmişti bir özürden, elinden tutulup kaldırılmasından. Dalıp gittiği yerden uyandı, daha fazla durmayıp düştü peşine elinden tutanın. Koştu koştu takip edildiğini hissettirmeden takip etti onu. Elinden tutan, gide gide bir rıhtıma gelmişti. Hemen elindeki poşeti bir kenara bırakıp iş önlüğünü giyip koyuldu işine. Ne kadar onu izlediğini fark etmedi bile, kendine gelince ardına bakarak geri döndü evine, yoksa kendi de geç kalacaktı işine. Evine geldi kahvaltısını yapıp işine gitti, gün boyunca sabah olanları düşündü, nasıl olmuştu da bir anda etkilenivermişti ondan, nasıl takip etmişti istemsizce? İşte böyle başlamıştı onun hikayesi... Gün geçtikçe onu, o rıhtımda oturduğu bankta, bir elinde simit, bir elinde çay, yanında küçük çocuk, daha çok benimseyip, daha çok sevmişti. Artık kahvaltı yapmadan hazırlanıp fırına gidiyor, 3 simit alıp, peşine takılıyordu elinden tutanın, uzunca bir süre, kulağında onu ilk kez gördüğü anki acemice çalınan piyanonun seni, onu izleyip işine gidiyordu. Daha ne kadar onu takip edecekti ondan habersiz? Ne zaman haberinin olmasına müsaade edecekti? Bunun adı sevginin kazancı, kendinin kaybedişi miydi? Mutluydu bu yaşadıklarından her gün peşi sıra gitmek oturup onu seyretmek mutluluk vericiydi. Ah bir de tüm bunlardan onun da haberi olsaydı. Gün gelseydi, yediği simitin yarısını da diğer yanında oturan ona verseydi. Anlatsaydı bir bir yaşadıklarını, olanı, bitmeyeni. O gün kazanır mıydı kendi de içindeki sevgi gibi, o gün en zengin insan olur muydu dünyaki? Olurdu.
··
6 görüntüleme
Erhan okurunun profil resmi
Elinize sağlık, daha önce de söylediğim gibi daha çok bulmakla ilgili bir hikaye olmuş, güzel ama. Kaybolmak muğlak bir konu, belki sizin hikayenizi de başkasında kaybolmak olarak düşünebiliriz. Rahime hanımın dediği gibi potansiyeliniz var. Bu etkinliğin amacı da bu, potansiyelleri ortaya çıkarmak. Teşekkürler katkınız için.
Hatche okurunun profil resmi
Ahh o en büyük sorunum oldu.. Ben çok teşekkür ederim size, çok yardımcı oldunuz bana.. :) :) :)
Rahime okurunun profil resmi
Yazdıkça daha da güzel şeyler çıkartacak potansiyeli gördüm sen de. :) Dediğin gibi konuyu tam tutturamamışsın ama boşver canın sağolsun. Pratik yaptıkça düzelecektir. :) Eline sağlık.
Hatche okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederimm.. :) :) :)
Eylül Türk okurunun profil resmi
Bu kayboluşun sınırlarını görebilmek için biraz daha sürsün istedim,keyifliydi...
Hatche okurunun profil resmi
Teşekkür ederimm... :) :)
1 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.