Gönderi

Ne acıdır ki bir saat tefekkürü bin sene ibadetten hayırlı sayan bir inanç sisteminin hükümran olduğu bir medeniyetin bir- kaç göbek sonraki torunları, o dini -her nasılsa- maddi ilerlemenin önünde bir engel olarak görmeye başlamışlar! Olmayan bir kiliseyi yıkmak, hiç var olmamış bir ruhban sınıfını sindirmek, telaffuzu dahi ayıp sayılabilecek bir "gericiliği" icat edip onunla savaşmak için adeta ahdetmişler. Buna soyunurken kendi uç fikirlilerini, kök- tencilerini de yaratmışlar. Bu torunların cahil kalanlarından çoğu, yozlaşmış bir inanç biçimine, biraz mürekkep yalamış olanlarm ekseriyeti ise kör bir Batı taklitçiliğine, zelil bir özentiye yahut kökten bir inkâra sığınıp anlayış kapılarım sımsıkı kapatmışlar. Bugün dahi bu ülkenin zihni, dünyada olup biten her şeyi bu dar pencerelerinden izlemeye alış- mış bir dizi sorunlu düşünce kalıbıyla uğraşır durur, maalesef... Halbuki onun bunun gözlüğüyle değil, kendi gözleriyle bakabilenler için mesele ne kadar basittir. İslam dini ve onun çağlar ötesi rehberliğiyle yaşayan, onu anlamaya çalışan kimsenin merakı ve öğrenme yolları, tarih boyunca asla tıkanmadı. İslam'ı öğrendikçe evreni ve inşam anlama merakı artmalıydı ki hep öyle oldu. Ne zaman ki saf inanç insan nefsinin kusurları ve cehaletin isiyle lekelendi, ayrışma ve düşüş o zaman başladı işte. Kendi ruhumuza baktığımızda bunun sayısız kanıtlarını bulabiliriz gibi geliyor bana...
Sayfa 107 - Tuti kitap-Nefes yayıncılıkKitabı okudu
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.