Gönderi

Anadolu'nun, bu gözyaşı, kan, kül, kemik dolu olan, bu dullar, yetimler, garibler ocağı bulunan memleketin köylerinde, isli çatılarının altlarında yaşayanlar bilirler ve bu elemler diyarının bağırları yanık, boyunları bükük evladlarının yüzlerine bakanlar, onun açlıktan ot yiyen, harabeler ve mezarlar üstünde çırılçıplak ah u figan eden dertli çocuklarının figanını dinleyenler takdir ederler ki Türkler için hayat acı bir ıztırab ve elem ve işkenceli bir can çekişmedir. Ah efendiler, burada öyle kırık gönüller, vardır ki köylerinin yarısını oynaklar götürmüş, kalan yarısının karanlık çatılarını yaslar bürümüş ve yıkık duvarlarına kurt yenikleri sazlar asılmıştır. Siz bunların kulübelerinde korkunç hayaller, canlı cenazeler gibi dolaşan o ak saçlı sefillerle konuştuğunuz zaman onlardan acıklı hikayeler, yanık mersiyeler dinlersiniz. Eğer sizin gözleriniz bu sazlara ilişecek olursa onlar sizin kalplerinizden geçeni anlarlar ve size: "Oraya bakma efendi! Görüyorsun ya, köyümüzü yer aldı götürdü; malımızı el alıp götürüyor; gönül şen değil ki saz çalalım, kerem söyleyelim." derler. Burada öyle solgun çehreler görürsünüz ki renkleri sıtma yatağı bataklıklar içindeki sazlar kadar sarıdır. Siz bunların yanına gider, isimlerini sorarsanız, onlar size titrek ve hazin bir sesle adlarının Yemen olduğunu söylerler. Yemen, bu kelime sizi uzaklara götürür; gözlerinizin önüne kayaları Türk kanıyla kızarmış kırmızı ve baştanbaşa Türk mezarı olmuş kanlı memleket getirir; anlarsınız ki bu delikanlılar köylerine bir daha dönmeyen bu şehidlerin doğduklarını bilmedikleri, yüzlerini görmedikleri yetimleridir. Adları da yine bu şehidlerin birer acı hatırası olmak üzere genç ve dul anaları tarafından konulmuştur. Burada öyle sefil kadınlara rastlarsınız ki koltuklarının altına birer yamalı boş çuval almış, karanlık mağaraların içinde korkunç ateşler gibi melül kalplerinin alevlerini gösteren, yüreklerinin sırlarını ifşa eden gözleriyle gelip geçenleri süzerler. Senelerden beri dağlara, taşlara, ırmaklara, göklere haykırdıkları dertlerini yüzlerinde merhamet sezdikleri yolculara bir kez daha dökmek isterler ve sizin karşınıza dikilerek: "Şehid karısıyız. Dağa ot toplamağa gidiyoruz, yetimlerimize yedireceğiz. Bilemeyiz, İstanbul bize neden böyle sağır? Ah o bizi ne zaman düşünecek? Biz ne zaman arpa unundan ekmek yiyeceğiz ve ne zaman kocalarımızı, oğullarımızı yanımızda bulacağız?" diye haykırırlar.
·
15 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.