Gönderi

224 syf.
8/10 puan verdi
·
8 günde okudu
Aysun Kayacı'nın sosyoloji dünyasını çatlatan meşhur tespitini pek çoğunuz bilirsiniz; "Ben vergi veriyorum niye vergisini vermeyen, 'dağdaki çoban'la benim oyum eşit mesela. Niye? Hiç vergisini vermeyen biriyle niye benim oyum eşit. O benim kadar duyarlı benim kadar sorumluluk sahibi bir şekilde yaklaşıyor mu acaba" 'BEN VERGİMİ VERİYORUM...' İşte bunlar hep aşırı dozda beynimize Hollywood filmi akıtılmış bir nesil olmaktan ileri geliyor sevgili 1k dostları... "Ben vergimi veriyorum lanet olasıca aynasız, bana hiçbir şey yapamazsın. Hemen toprağımdan defol!" Evet, bir birey olmanın ifadesi olarak 'vergi veriyor olmak' kültürümüze yeni giren bir kavram. Mesela ben dedemden veya babamdan hiçbir zaman 'evladım sakın ha vergini ihmal etme, günü gününe öde vergini' şeklinde bir nasihat işitmedim. Siz işittiniz mi? Pekâla, bu tespitin devamına da bir göz atalım; "O benim kadar duyarlı, benim kadar sorumluluk sahibi bir şekilde yaklaşıyor mu acaba?" İşte burası çok daha kritik! Şimdilik burada dursun, birazdan tekrar döneceğiz bu yakarışa... Amacım, değerli bir Aytmatov eseri incelemesinde Aysun Kayacı yergisi yapmak değil tabii ki. Herkesin fikri kendine... Ancak bu yaklaşımın genel manada elit bir kesim tarafından içten içe alkışlandığını bilmeyecek kadar da saf insanlar değiliz nihayetinde... Peki, 'Elvada Gülsarı'nın tüm bunlarla ne alakası var?' diyenler için sadede gelelim o halde... Çok alakası var... Çünkü bu kitap, neredeyse baştan sona bir çobanın hayat hikayesini anlatıyor. Bu öyle sıradan, dümdüz bir hayat hikayesi değil... Çobanlık mesleğinin inceliklerinden, bu mesleğin insanda yarattığı tüm mesleki deformasyona kadar ince ince işliyor Aytmatov... Bir çobanın hüznü, sevinci, mesleğine, içinde bulunduğu topluma ve mesleğinin varlık nedeni olan hayvanlarına olan tutkusu; diğer taraftan o çobanın aile ilişkileri, birey olarak toplumda sahip olduğu roller, siyasi kimliği ve her birimizin payını aldığı sistem, adalet, hak, hukuk gibi kavramların onun üzerinde bıraktığı yıkıntı; patlayan bir yanardağdan boşalan lavlar gibi akıyor Aytmatov'un mucizevi kaleminden zihnimize... --------------------- Çobanımızın adı Tanabay... Eski bir Komünist Partili, aynı zamanda her cephede savaşmış eski bir asker... Devrim için büyük bir emek harcamış gençliğinde... Ülkesine, ideolojisine olan bağlılığı, devrim sonrası onda 'ülkem için her görevi kabul ederim' anlayışını hakim kılmış. Bağlı olduğu kolhozun başkanı ve yakın dostu Çora aracılığıyla yılkıcı, yani at yetiştiricisi/çobanı olmayı kabul ediyor. Cins ve ünlü bir yorga at olan Gülsarı ile de bu şekilde tanışıyor. Gülsarı'yı diğer atlardan farklı kılan şey, doğuştan yorga olması. Yorga atlar, o dönemin ve o kültürün en hızlı ve en değerli atları... İnsanlar iyi bir yorga ata sahip olabilmek için birbirini öldürüyor! Özelliği ise çok hızlı ve dengeli olmaları, yorulmak nedir bilmeden var gücüyle koşan, bir nevi dönemin en popüler makam araçları diyebiliriz. Evet hız bakımından günümüzde Ferrari'ye, tarz bakımından da CEO'ların kullandığı Mercedes S600'e karşılık gelebilir. Gülsarı'nın değerinin, kafanızda daha net canlanabilmesi için bu örnekleri verdim... Çünkü Tanabay'ın gözünden sakınıp büyük bir özveri ile yetiştirdiği; hiçbir yarışta ya da hiçbir oyunda kaybetmeyen bu özel at, zamanı geldiğinde doğal olarak o bölgedeki tüm 'yönetici'lerin dikkatini çekiyor. Zaten hangi rejimle yönetilirseniz yönetilin, ister metropolde ister en döküntü kasabada oturun değişmeyen tek bir şey vardır; o da yönetici sınıfının makam aracı sevdasıdır... Uruguay devlet başkanı ya da Papa, eski model bir arabaya biniyor diye uzaylı görmüş gibi şaşırmamızın nedeni de budur biraz... Doğuştan kabullenmişizdir yönetici-makam aracı ilişkisini... Ben 30'lu yaşlarıma kadar bu konuyu hiç sorgulama ihtiyacı hissetmedim mesela... Benim için yönetici ve makam aracı arasındaki ilişki, toprakla ağaç arasındaki ilişki kadar doğaldı... Neyse, fazla dağılmadan konumuza geri dönelim tekrardan... Tanabay ve Gülsarı arasındaki ilişki hayatları boyunca hiçbir zaman kopmaz. Zaferi de zulmü de beraber yaşarlar, fiziken ayrı olsalar dahi... Okurken insanı farklı duygulara götüren bu güzel ilişkinin detaylarını kitabın kendisine bırakıyorum... Bir at çobanı olan Tanabay, yine kolhozun değişen ihtiyaçları doğrultusunda görev değişikliğine gider ve artık bir koyun çobanı olur. İşte benim nazarımda kitabın en can alıcı, etkisinden uzun süre çıkamayacağım bölümleri tam bu noktada başlar... ----------------------- Çünkü çobanlık mesleğiyle gerçek anlamda tanışmanıza vesile olur Aytmatov... Kendisi de eski bir veteriner olması hasebiyle en ince detaylarına kadar hem bilgi sahibi olmanızı hem de adeta o atmosferin birebir içinde yaşamanızı sağlar. Kitap bittiğinde çobanların masallardaki gibi sırtında abası, elinde kavalı, koyun otlatıp ağaç gölgesinde uykuya dalan insanlar olmadığını görürsünüz. Hani 'tükenmişlik sendromu' denilen moda bir kavram var ya son yıllarda; işte bu kavramı ortaya atan insanlar Tanabay'ı biraz tanımış olsalardı, sendromlarını da yanlarına alıp bırakın isyan etmeyi, hallerine şükretmekten dilleri damakları kururdu... Özellikle koyunların kuzulama dönemi, çobanların ömürlerinden ömür alan, saçlarını beyazlatan, yüzlerini çökerten, 'Allah düşmanımın başına vermesin' diyeceğiniz türden zor, sıkıntılı, bir o kadar da insanı tüketen bir dönem... Üstelik bu kuzulama döneminin çok ağır kış şartlarına denk gelmiş olması ve konu makam aracı olduğunda saniye sektirmeden koşar adım dağ başına tırmanan yöneticilerin, böylesine zor şartlarda bir anda 3 maymuna dönmesi dikkate alındığında, sıradan bir çobanın nasıl bir süper kahramana dönüştüğünü az çok tahmin edersiniz. -------------------- Sona yaklaşırken birkaç konuya daha kısa kısa değinmek istiyorum; * Bu kitap benim 6. Aytmatov kitabım. Özelde Kırgız genelde ise Türk kültürüne ait pek çok motif, gelenek veya ortak değer, her Aytmatov eserinde işlenen ortak konularının başında gelir. Ancak Elveda Gülsarı, bunu en net ve kapsamlı şekilde görebileceğiniz eserdir diye düşünüyorum. Yine de bu konuda daha detaylı bilgi almak isteyenler,
Hercaiokumalar /Ayşe
Hercaiokumalar /Ayşe
hanımın incelemesine #29372602 veya bir başka Aytmatov uzmanımız
Mehmet Y.
Mehmet Y.
hocama başvurabilirler. * Yine bu kitap, at yetiştiriciliğinde ve at binme kültüründe dünyanın açık ara önünde olan Kırgız halkını daha yakından tanımak ve onların atlarla olan yakın ilişkisine içeriden yaklaşmak isteyen okurlar için bulunmaz bir nimettir... * Ve tabii ki, okuduğunuz her Aytmatov kitabı, sizi kendi kültürünüze biraz daha yakınlaştırır... ------------------- Şimdi gelelim incelemenin başında yarım bıraktığımız 'benimle çoban bir olamaz' meselesine... En son şu cümlede kalmıştık; "O benim kadar duyarlı, benim kadar sorumluluk sahibi bir şekilde yaklaşıyor mu acaba?" Evet sevgili 'Beyaz Türk' yaklaşıyor... Hatta hayatında biraz daha duyarlılık ve sorumluluk hissetmek istiyorsan, benim sana verebileceğim en iyi tavsiye, bir çobanın kapısını çalmak olur. Dünyanın merkezinin sen ve senin gibiler olmadığı ve bu merkezin dışına burnunu uzatıp gerçek dünya ile yüzleşme cesaretini gösterdiğin gün kimin oyunun kimin oyundan daha değerli olacağını kendi gözlerinle göreceksin... Tekrar edeyim, lafım tek bir kişiye değil değerli dostlarım... Şimdi siz, 'aydın' diye sadece aydınlıkta oturanları alıp çıkartırsanız karşımıza, karanlıkta yaşayanların hayatımıza nasıl bir katkısı olduğunu da göremezsiniz haliyle... Aydın dediğin, biraz da karanlığın içinden çıkıp gelmelidir çünkü... Tıpkı bir çoban gibi... Hepinize keyifli okumalar dilerim...
Elveda Gülsarı
Elveda GülsarıCengiz Aytmatov · Ötüken Neşriyat · 202016,4bin okunma
··1 alıntı·
2 artı 1'leme
·
7,5bin görüntüleme
Remziye okurunun profil resmi
Köy romanlarını (öykülerini)sevmiyorum pek. Aymatov'a böyle soğuk durmam bundan mütevellittir sanıyorum Ama başka bir açıdan yapılmış bir yorum insanın fikrini değiştirebilecek güce sahip olabiliyor Önümüzde ki ay bir Aymatov okuyayım ben :))
Necip G. okurunun profil resmi
Remziye Hanım çok teşekkürler öncelikle. Belki Aytmatov konusunda eksik bir izlenim edinmiş olabilirsiniz. Çünkü onun romanlarını köy romanı gibi değerlendirmek hatalı olur. Tamamen insan hikayesine odaklanır Aytmatov. Egemen-ezilen ilişkisini sık sık işler. Baskıcı rejimlerin basit hayatları bile nasıl yok edebildiğini çarpıcı bir şekilde anlatır. Seçtiği mekanlar kimi zaman köy olabilir ama bu durum da yine o insanların ya meslekleriyle ya da kültürel yapıları ile alakalıdır. Siz de fırsat bulup okuyabilirseniz çok daha iyi anlayacaksınız söylemek istediklerimi... Tekrar teşekkür ederim vakit ayırdığınız için... Sağlıcakla kalın...
1 sonraki yanıtı göster
Srdgnhtc okurunun profil resmi
Çok güzel bir inceleme olmuş Necip bey yüreğinize sağlık 👏
Necip G. okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim yorumunuz için:) Keyifli okumalar dilerim...
zehra okurunun profil resmi
Bu kadar güzel çok az inceleme yazısı okumuşumdur
Necip G. okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim, çok naziksiniz:) Keyifli okumalar dilerim...
Nomad okurunun profil resmi
Güzel bir noktaya değinmişsiniz. Okuduklarını hayatla bağdaştırıp aktarabilen sizin gibi insanların daha fazla olması güzel olurdu. Oy meselesinde de bir şey de eden geçmek istemiyorum. Bence de o kadının oyu bir çobanın oyu ile bir tutulamaz. Ülkenin tüm zorluklarını dibine kadar hissedip onlarla yaşayan biriyle en öne çıkan yönü sahnelerde boy göstermek olan birinin oyu bir olmamalı.
Necip G. okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Derya hanım vakit ayırdığınız için. Konuya bizim gibi bu bakış açısıyla yaklaşan insanların sayısı da gün geçtikçe çoğalır umarım:) Keyifli okumalar dilerim...
Serhat Başağa okurunun profil resmi
Çok başarılı bir inceleme tebrik ederim
Necip G. okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Serhat bey, çok naziksiniz. Keyifli okumalar dilerim...
Ogün Yavuz okurunun profil resmi
Abartılı bir yorum olmuş.
Gönül okurunun profil resmi
👍👏👏👏
Nur ACAR okurunun profil resmi
Kitaptan sadece hayvan insan ilişkisinin güçlü bağını çıkarmış olmam...
31 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.