Gönderi

1025 syf.
·
Puan vermedi
·
80 günde okudu
Rus romanlarındaki karakterleri birbirine karıştırmamak için, karakterlerin ismini not almaya gerek duymayan herhangi bir ademoğlu varsa, onun dimağına Fransız öpücüğü vermek gibi sapıkça fantezim olduğunu itiraf ederekten itici bir girizgahla vira Bismillah diyelim. İsimleri ayrı karın ağrısı kısaltmaları ayrı… Biz; İbrahim’e İbo deriz, İsmail’e İso deriz ya da adını anmak yerine “ naber la bebe”, “muhtar”, “müdür” diyerekten gariplikler yaparız. Ama asla ve kata Dimitri ismini “Mitya” diye kısaltıp insanları, kitap içinde “buralarda canı yanan bir çocuk vardı gördünüz mü komşular” der gibi hangi karakter hangisiydi diye satır satır aratmayız. Post modern Rus zulmü diye işte buna derler a dostlar. Aslında bu klasiklerle genel olarak başım belada! ( Nerden baksan tutarsızlık. Nerden baksan tutarsızlık. Nerden baksan ahmakça, ayrıca ) Tam hava atacağım, sorulan klasiği, “ tabi ki okudum pirim” diye, ŞAK! Önüme koyuyorlar benim okuduğum kitabın en az üç katı kalınlığında bir tuğlayı. Yaşadığım şaşkınlğı şu şekilde tahayyül edebilirsiniz. Hani azıcık ıspanak yemeği ile azıcık yoğurdu bir tabak içinde karıştırdığında ortaya çıkması gereken “voltran”ın birkaç katı daha büyük hacimde bir karışım elde ederiz ya, işte öyle bir şey. O tuğla kadar ( 1008 sayfa bu arada) kitaptan 300 küsür sayfalık özeti çıkaran ve kitabın orijinali diye yutturan, yok etme konusunda Houdini’yi kıskandıracak yeteneğe sahip editöre kızmam, helal olsun derim. Et ile bütünleşmiş bir kot pantolonun cebinden, sahibinin ruhu duymadan cep telefonunu çalan bir “cepçi”nin yeteneğine duyduğum saygı ile aynı duygu ama, anlayana… 1984 romanındaki yıllar sonra ortaya çıkan basım hatası gibi bir şeyden bahsetmiyorum burada.. Zaten telif hakkı vermiyorsun, rahmetliler öleli 70 yıldan fazla oldu diye, bari biraz insafın olsun da kitabın başına bir uyarı yazısı yaz şu şekilde: YAKLAŞIK 700 SAYFA EL DEĞMEDEN İTİNA İLE KATLEDİLMİŞTİR. Kitabımızın konusuna gelebilirsek; öz oğullarına karşı; Şemsi İnkaya’yı bile, eline su dökemeyecek hale sokacak, üvey babalık yapan yapan Fyodor ve oğullarının aşırı bunaltıcı ( sıkıcı demedim ) hikayesi. Karakterlerin “gri”liği okuyucuyu kitaba bağlıyor. Her biri, bir şekilde, bir kötülüğün başrolü veya sponsoru. Ama hepsinin “yaptım ama niye yaptım” mazereti cebinde hazır. Uyarıyorum, çok ikna ediciler… Dengesiz tanımsız olarak tarif edebileceğimiz bir çok duyguyu biz kifayetsizliğimizden tanımlayamaz haldeyken;yazar, öyle cümlelerle anlatıyor ki hayranlıktan ve kelime dağarcığımızın kapasitesinden sadece “AYNEN” diyebiliyoruz. En küçük oğlun kilisedeki görevi nedeniyle, din hakkında sayfalarca süren farklı bakış açıları ile karşılaşıyoruz. Dine karşı; başın sıkıştığında veya bir şeyi çok fazla arzuladığında kapısını çaldığın, kendisinden mucizeler beklenen sadece bir “sihir” aracı muamelesinin, beynelmilel olduğunu görüp çirkin bir rahatlama yaşıyorsun. Ayrıca Türklere pek sempati beslemediğini burada da tekrarlasa bile kendi toplumuna karşı da epey giydirdiğini belirteyim. Kitapta cahil olarak gösterilen bazı karakterlerin, eski ve yeni Ahit’ten, antik yunan destanlarından, bir çok romandan, Fransızca ve Latince sözlerle atıflar yapması çok eğreti duruyor. ( Aha! Dosto’ya çaktım! Gerçi zamanında Tolstoy’a da laf atmaya cesaret etmiş bir bünyeden bahsediyoruz. TEŞHİS: ŞUURSUZLUKTA NİRVANASIZLIK SENDROMU ) Biraderlerden biri olan Dimitri’nin bir subayla tartışması ve subayın kendi oğlunun onlarla beraber olduğu bir ortamda yaşadığı büyük öfke patlaması, gururu, kederi özellikle de para teklifine verdiği karşılık, bakalım kimlerin aklına Kış Uykusu filmindeki Nejat İşler’in o etkileyici sahnesini hatırlatacak. ( NBC ve Demirkubuz gibi yönetmenlerin güzel ülkemde kimi zaman subliminal kimi zaman da sok gözüne gözüne şeklinde Dostoyevski sevgisi aşılaması, Dosto kitaplarına olan ilgiyi arttırdığını düşündüğümü de şöyle bir köşeye bırakıyım.) Kitabın başından itibaren, yer yer kafasını uzatıp “ben de buradayım” diyen hanım hanımcık kızımız Liza’nın yavaş yavaş psikopata bağlamasına tanıklık edeceğiz. Hele 756. sayfadan sonraki birkaç sayfada bulunan Liza’nın diyaloglarını dinledikten sonra; Leon filmindeki Gary Oldman’nın canlandırdığı komiser karakterinin bile kızımızın yanında “benim applammm var ya benim applaammm, öyle bir saykodur ki…” diye başlayan hikayeleri ballandıra ballandıra anlatan bir yancıdan başka bir şey olamayacağını göreceksiniz. Katil ortaya çıktığında “ Şerefsizim benim aklıma gelmişti, gerçek!!! “ nidaları arasında “ Deli Emin” e bir selam gönderip, dava sürecindeki karakter çözümlemelerine “gavur yapmış abi” diye edebi bir yorum yapıp saygısızlık yapmaktan korkup geri kalan sayfaları saygı duruşunda okuyacaksınız. Sözün özü; kitap boyu en çok hissedilen duygu sevgisizlik ve onun doğurduğu yalnızlık. Kitap boyu kroşelerini hiçbir karakterden esirgemiyorlar. Ağızda pipo ile Godot’yu bekler gibi değil; Otogargara oyununda, hiç gelmeyecek olan Elazığ otobüsünü, kıytırık bir bank üzerinde çaresizce, bekler gibi bekliyorlar bir tutam sevgiyi… youtube.com/watch?v=JjI9lTd...
Karamazov Kardeşler
Karamazov KardeşlerFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202335,1bin okunma
·
79 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.