Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

111 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 saatte okudu
YABANCI SEN KİMSİN ?
DİKKAT SPOİLER VARDIR ! “Nasılsın iyi misin? Sorarsam söyler misin? Yabancı sen kimsin? Çağırsam gelir misin?” Şarkı sözü YABANCI SEN KİMSİN? Yabancı. İnsan dünyaya düşmüştür bir kere.. Bu kitabı alış hikayemle başlayayım. Tesadüf bu ya veya yerini bulma da diyebiliriz, dünyaya geldiğim(düştüğüm) hastaneye 20 metre mesafedeki bir sahaftan almıştım. 1967 basım üstelik, sonra ne mi oldu? 45 senelik bu kitabı biraz da ben yaşlandırdım ve 5-6 senedir okunmayı bekliyordu, nihayet okudum. Bileydim bu kadar gecikir miydim, ah şu ihmallikler.. Öyle güzel kokuyor ki bu kitap oh mis, sürpriz olarak içinden 3 tane de Camus kısa hikayesi çıkmasın mı , seyreyle keyfi. Bu arada mübarek ramazan günü,Albert Camus’u Nihat Hatipoğlu’na tercih ettiğim için de zerre kadar pişman değilim, zaten bu tip tv hocası tayfasının çoğundan senelerdir hazzetmem. Orucumu tutarım, isteyen de tutmaz. Kendimce yaşarım, isteyen de istediği gibi yaşar. Camus’un diğer kitaplarını da fena halde merak ettim. Kitaba gelirsek , aslında fena halde kasvet ve çıkmazlık içerikli olduğunu söylesek pek yanlış olmaz. Gariptir ki ne zaman kederli ama insanın özünü anlatan bir metinle karşılaşsam tam tersine ferahlar ve ümitlenirim. Hidayet’in kasvetli baş yapıtı Kör Baykuş için de durum böyle olmuştu. Sanırım bu özellik bende Kafka okumaya başlamamla ortaya çıktı, yaklaşık 10 yıldır böyle. Yabancı’yı hem düpedüz anlatılanların yalın gerçekliği hem de baştan sona metaforlar örgüsü olarak algılamak mümkün. Camus, Fransız asıllı bir baba ve İspanyol asıllı bir annenin çocuğu olarak Cezayir’de doğmuştur. Cezayir, Fransız işgalinde bir sömürgedir o zamanlar malum. Gençlik yılları burada geçmiştir.Kitabın hikayesi de bu bölgede geçer. Birinci bölümde kahramanımız, annesinin ölüm haberini alır ve cenaze işlemleri için birkaç saatlik mesafedeki bir çeşit huzurevine doğru yola çıkar. Onu oraya yıllar önce bırakmıştır. Bu kısımda annesiyle olan kopukluğunu görürüz. İkinci bölümde tek başına yaşadığı küçük evinin, küçük dünyasının, küçük hayatının detaylarıyla karşılaşırız. Biraz komşularıyla,biraz arkadaşlarıyla, biraz iş hayatıyla,biraz da sevgili sayılıp sayılmadığı tartışılır kız arkadaşıyla olan ilişkilerini görürüz. Hayatın anlamsızlığını iliklerimize kadar işletir Camus. Fakat yaşamak arzusundan da vazgeçtiğini görmeyiz. Mesela kız arkadaşını sevip sevmediğini bilemez, onunla evlenmek isteyip istemediğini bilemez ama onsuz da edemez bir türlü. Komşusu ve köpeğini mesela öyle bir tasvir eder ki mest oluruz okurken. Hani insanların sahip olduğu hayvanlarıyla benzerliği hep söylenir ya bu konuda belki de ilk edebi örneklerden birini Camus vermiştir, çok da iyi bilmiyorum tabi ki. Kahramanımız insanları pek önemsemez fakat onlar için elinden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışır hep. Kırmak istemez, özellikle tanıdığı insanları görmezden gelmek istemez. Yani bir bakıma her şeye boş vermiş bu adam bir bakıma da asla bencil değildir. Güneş ve havanın sıcaklığı da kitaba nüfuz eder fena halde, malum Afrika . “Bütün bu süre boyunca,bir o kızgın güneş vardı,bir de o sessizlik. Pınarın tatlı şırıltısıyla kavaldan çıkan üç ses duyuluyordu sadece.” Bir gün de Paris’e taşınabileceği cazip bir iş teklifi alır ama sonuç şöyle olur, “Hayatınızda bir değişiklik olsun istemez miydiniz?” diye sordu. “İnsan hiçbir zaman hayat değiştiremez” diye cevap verdim. “Değiştirse bile , bir hayatın diğerinden farklı hiçbir tarafı yoktur. Kaldı ki,buradaki hayatım da pekala hoşuma gidiyor benim.” Sonra bir gün kız arkadaşı ve bir takım arkadaşlarıyla beraber bir arkadaşın evine misafir olurlar, işte ne olursa da o zaman olur. Bir vesileyle gereksiz bir kavganın içinde bulur kendini, sonra kavga yatışır da içindeki duygu yatışmaz. Nihayet gidip arkadaşına husumet besleyen bir “Arap”ı öldürüverir hiç yoktan!? “Teri de güneşi de üstümden silkip attım. Günün dengesini bozduğumu, üzerinde mutlu günler yaşadığım kumsalın ender rastlanan sessizliğini mahvetmiş olduğumu anladım. O zaman dört el daha ateş ettim; kurşunlar hareketsiz vücuda saplanıp kaldı. Felaketin kapısına sanki dört tane sert darbe indirmiş gibiydim.” Tutuklanır kahramanımız. Kitabın bundan sonrası mahkeme ve hapishanede geçer ve öylece pek de bir yere varmadan biter. Mahkemedeyken hakim,avukatı, jüri,tanıklar, tanıdık izleyiciler girer devreye. Hapisteyken onu inanmaya davet eden vicdanlı ve sabırlı bir rahiple diyalogları, kendi kendine daldığı felsefi düşünceler, hayat-ölüm ikilemleri. İdama mahkum olmuştur. “Ne yapalım öleceğim demek! Başkalarından önce ölecektim orası besbelli. Ama herkes de bilir ki, hayat yaşamak zahmetine değmez. Gerçekte, ha otuz yaşında ölmüşsün ha yetmiş yaşına, bunun pek önemi olmadığını da bilmiyor değildim, çünkü her iki halde de, başka erkeklerle başka kadınlar pek tabi olarak hayatta kalacaklar daha binlerce sene, bu böyle sürüp gidecek. Uzun lafın kısası, bundan daha açık bir şey olamazdı. Ha şimdi olmuş ha yirmi sene sonra, ölecek olan hep ben olduğuma göre” İşin en tuhaf taraflarından birisi de şudur, mahkeme cezayı verirken, sanığın geçmişte annesinin ölümüne ne kadar kayıtsız kaldığından yola çıkarak bir karara varmıştır, bu da kahramanımızın ne kadar merhametsiz birisi olduğuna delil sayılmıştır ve cezayı vicdanlarda pekiştirmiştir !! Hapishane ona iyiden iyiye düşünme fırsatı verir, şöyle der bir keresinde, “Böylelikle ne kadar çok düşünürsem, hafızamın derinliklerinden de , gereği kadar değerlendirmeyip unutmuş olduğum o kadar çok şey çekip çıkaracak hale gelmiştim. O zaman anladım ki, dışarıda ancak bir gün ömür sürmüş olan bir kimse bile, hiç sıkıntı çekmeden, yüz yıl hapiste yaşayabilir. Canının sıkılmayacağı kadar çok hatıra edinmiş olacaktır çünkü. Bu da avantajdır bir bakıma.” Ama şunu da söylüyordu, “Hayır, çıkar yol yoktu ve kimse hapishane akşamlarının insanın içine nasıl oturduğunu hayalinde imkanı yok canlandıramazdı.” Mahkemede de şöyle demişti, “””” “Her şey, benim karışmama imkan verilmeden cereyan etmekteydi. Kaderim hakkında karar veriyorlar, oysa benim de fikrimi almıyorlardı. Arada bir, herkesin sözünü kesip ‘Peki ama baylar bu davada sanık kim Allah aşkına?’ Sanık olmak önemli bir şeydir. Hem benim de bazı diyeceklerim var!” demek geliyordu içimden ama iyice düşününce , söyleyecek hiçbir sözüm olmadığını görüyorum. ”””” Uzattık ama bitmez daha bu kitapla ilgili söylenecekler. Son olarak kısaca metafor kısmına da değinmek istiyorum meselenin. “Yabancı” olan kahramanımız mıdır? Onun öldürdüğü “yabancı arap” mıdır? Toplum mudur? İnsanın kendi kendine yabancılaşması mıdır yoksa ? Kahramanımız her ne kadar hayata anlam yükle(ye)mese de bir şekilde yaşayıp gitmektedir. Ta ki cinayete kadar.. Sonrası başka bir boyuta geçmektir.. Yoksa öldürülen aslında bir duygu mudur? Kendini yaşamaya mecbur hisseder gibi sürdürdüğü bu hikayesini, yarı buçuk “yaşama sevinci” ni öldürerek mi noktalamaya karar vermiştir? Daha fazlasını bilemiyorum fakat çok etkilendiğimi söyleyebilirim “Yabancı”dan . Okumanızı tavsiye ederim..
Yabancı
YabancıAlbert Camus · Can Yayınları · 2019111,9bin okunma
··
1 artı 1'leme
·
390 görüntüleme
Erhan okurunun profil resmi
Yabancı topluma ve kendisine yabancılaşma olarak düşünüyorum çoğunluk gibi ben de. Şöyle ki, Camus bazıları gibi hinlik peşinde birisi değil. Direkt insanın suratına çarpıyor her şeyi. Böyle birisinin, "Aman ortaya karışık bir şey yapayım, hem kişinin yabancılaşmasını anlatsın, alttan alttan da Arap Fransız çekişmesini versin" demesi mantıklı değil bence. Üç hikaye demişsin, yabancının dışında üç farklı hikaye daha vardı anladığım kadarıyla kitapta. Spoiler olayında Hakan S. 'e katılıyorum bir de, baştan sona yazmışsın kitabı :)) Eline sağlık bu detaylı ve güzel inceleme için.
Osman Y. okurunun profil resmi
Aynen böyle bir adam Camus. Sanırım spoilere Yabancı kaldım :) Elim varmadı uyarmaya.. Teşekkürler.
2 sonraki yanıtı göster
Gülcan Coşkun okurunun profil resmi
Kahramanın denizi,kadınları,sinemayı sevmesi kadar ,duyguları sorulduğunda basit ve duygusuzca görünmesine neden olacak cevaplar vermesi ,hep bir çelişiklik hâli..Sizin inceleme kitabın hakkını vermiş :)) Benim kahramanın davranışlarında en çelişkili bulduğum kısım;silah, arkadaşı Raymond ın elinde Arap’a doğrultulmuşken ,Meursault’un son derece mental bir diyalogla Raymond’u engellemesi ama kendisinin aynı Arap’ı aynı silahla tesadüfen karşılaşmışken ,o adamlarla doğrudan kendisinin sorunu yokken ateş edip öldürmesi..Bu davranışını manalandıramadım.Camus gibi düşünerek absürdist bakmaya çalışıyorum ama artık. :)) Kahraman zeki bir adam aslında.. Benim kitabı okurken kendime dair deneyimlediğim bişi de oldu.111 sayfalık kitabı ,’ Argentino Tango ‘ radyosunda tango müzikleri eşliğinde okudum kitap bittikten sonra Camus’un hayatını okuduğumda ,sizin incelemenizde de gördüm annesinin İspanyol bilgisini..Şaşırdım mesela niye başka müzik değil de saatlerce tango müzikleri dinledim..Absürdist bak Gülcan deyip geçmeye çalışan ve bundan zevk alan bir ben çıktı benim içimden:)) Bu bağlamda ben daha bir çelişiğim çünkü tasavvufî bakışa yakın bir hayat görüşüm var.. Camus hayatının belli dönemlerinde idam cezasına karşı bir duruş sergilemiş ,gazete ve konferanslarında bu cezanın insan için sert olduğunu düşünmüş ve işlemiş.. Romanda da başka bir insanın hayatına son vermesi kısmına hiç kafa yormuyor ve pişmanlık duymuyor kahramanımız..Kendisine herkes gibi çamaşır değiştirenlerin ölüm cezası vermesi kısmını ciddiyetsiz buluyor..İnsanın hak teslimini çoğunlukla önce kendine yaparya..Buda çok çelişik bir yerdi mesela.. Okumaya tahammül ettiniz mi bu kadar uzun yorumu
Osman Y.
Osman Y.
..:))) Çok doyurucu bir inceleme bence ..👏🏻👏🏻 SAYGILAR💐☺️
Osman Y. okurunun profil resmi
Teşekkür ederim yorum için, keyifle okudum :) Yine çeşitli bağlantılar kurmuşsunuz ve ben katkıda bulunmakta zorlanıyorum yorumlarda tıkanıyorum biraz :) O kadar farklı şekilde anlaşılabilecek bir kitap ki , sanırım tekrar birkaç kere daha okumalıyız.
Metin T. okurunun profil resmi
Meursault'nun tüm umursamazlığına karşılık Arap'a ateş ederken duyduğu onca hırs kafa karıştırıcı aslında. Abartılıdır. Bende karşılıksız kalan çelişki buydu. Bu anlamda konuya apolitik bir pencereden baktım. Politik yanı da var mıydı? Belki ya da illaki. Bunun cevabını Kamil Davut'un-The Meursault Investigation kitabı eğer Türkçeye çevrilmişse okuyup bulmak mümkün. Kalemine sağlık Osmancığım.
Osman Y. okurunun profil resmi
Teşekkürler Metin abi seni tekrar buralarda görmek çok güzel :) Her yerde görmek güzel:) Öldürme kısmına ben de takıldım ama biraz açıklamaya çalıştım tabi kendi az bilgimle, dediğin kitap da okunabilir elbette.
Irish okurunun profil resmi
“Ne zamandan beridir, ilk kez olarak Marie'yi düşündüm. Bana yazmayalı epeyi oluyordu. O akşam düşündüm de, kendi kendime, ölüme hükümlü bir adamın metresi olmaktan usanmıştır belki, dedim. Hasta ya da ölmüş olabileceği de aklıma geldi. Olağan şeylerdendi bunlar. Hem nasıl bilebilirdim bunu: şimdi artık ayrı kalmış bedenlerimizin dışında hiçbir şey bizi birbirimize bağlamıyor, anımsatmıyordu. Hem bu andan başlayarak Marie'nin anısı benim için bir şey ifade etmiyordu. Ölmüşse artık beni hiç ilgilendirmezdi. Ben öldükten sonra insanların beni unutacaklarını nasıl çok iyi anlıyorsam, bunu da kendim için öyle doğal buluyordum. Ölümümden sonra insanların artık benimle hiçbir alışverişi kalmıyordu. Hatta bunun düşünmenin bile acı olduğunu söyleyemezdim. Aslında, insanın eninde sonunda alışmayacağı hiçbir düşünce yoktur.”
Osman Y. okurunun profil resmi
Hazırmış altı çizili miymiş neymiş :)
1 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.