Piedra Irmağı... Efsaneye göre, bu ırmağın sularına düşen her şey, yapraklar böcekler, kuştüyleri, bunların hepsi ırmağın yatağında taşa dönüşürmüş... Bu tanımlamayla başlıyor kitap ve devam ediyor Ah! yüreğimi bağrımdan söküp, akıp giden sulara atabilmek için neler vermezdim..
Hepimizin gönül serüveninde, yüreğini bağrından söküp atmak istediği olmuştur. İşte Paulo Coelho, bu cümlede bahsettiğim hepimiz için o ırmağın ta kenarında bir hafta süren ama her saniyesini saatlermişçesine tariflediği hikayesini anlatıyor bize ..
Bu kitap, bir kez okumakla evet anlaşılır amma velakin, bir kez okumakla da tam anlamıyla hissedilemez. Beyin idrak etse ne olur, kalp doyamadıktan sonra.. Hazan yüklü, kaygı dolu bir serüvenin, mutlu sonunu yaşıyoruz, kitabın son yaprağında.
Yalnızca gönül davası kazanmıyor kitaptaki aşıklar, aynı zamanda dini anlamda da bir mertebe kazanıyorlar. Evet inanıyorum dediğimiz Tanrı'ya, yalnızca sözde inandıklarını fark edip gerçekliğe dönüyorlar. Başka bir kitapta okusam, ruhani yükseliş konusunun işlenişi bana saçma gelebilirdi belki, çünkü şimdiye değin Yaradana yaklaşma temalı kitaplar bana hep bildik gelmiştir. Benim nazarımda, çok benzerler birbirlerine. Ama bu kitapta.. Bambaşka bir tatta, Piedra ırmağı suları gibi çağlayarak akıyor sayfalar ve üslup boğmuyor sizi, adeta Piedra ırmağının serin suları çarpıyor yüzünüze..
Kitabı okursanız fark edeceksiniz ki, hepimizin içinde bir Pilar (kitabın anlatıcı kahramanı) var ve her Pilar'ın gönlünde onu ezber yaşamından çekip alacak deli bir aşkı, umutsuzca bekleyen bir "öteki" var..
Okuyun dememe lüzum var mı ? Okuyun ama, fark etmek için okuyun.. Anlamak maksadından ziyade hissetmek maksadıyla okuyun derim. Yoksa okumanız size yalnızca vakit kaybı olacaktır.
Son olarak kitabın bende bıraktığı cümle...
Seven sevgisinin gerçekliği kadar sabrediyor, değeri kadar vazgeçiyor ve yazgısı kadar mutlu oluyor.