Gönderi

İnsan yalnız başkalarına karşı değil, kendine karşı da akıl ermez olabilmeli. Kendimi inceliyorum; bundan yorulunca, zaman öldürmek için bir sigara yakıyorum ve düşünüyorum; Tanrı bilir, yaradanım benimle ne demek istedi, veyahut benden ne ortaya çıkaracak, diye düşünüyorum. Ömründe bir kere de olsa sormamış bir insan var mıdır acaba kendine; ”neden varım, Tanrı bu dünyaya beni neden yolladı, amacım ne?” İnsanın varoluşunu sorgulaması hayattaki gerçek acılardan biridir ve bunun cevabını bulmaya adayan kişiler acı çekmekten, kaygı duymaktan ve yalnızlıktan kurtulamazlar. SØren Kierkeegaard da bu insanlardan sadece biridir. Hayat nasıl da boş ve anlamsız. Birini defnediyorsunuz; toprağa yolcu ediyorsunuz, üzerine üç kürek toprak atıyorsunuz; faytonla gidip, faytonla eve dönüyorsunuz; önünüzde uzun bir hayat var diye kendi kendinizi avutuyorsunuz. 7×10 yıl ne kadar uzun ki? Neden her şeyi bir kerede halletmiyorsunuz, niçin orada kalıp, birlikte mezara girmiyor, felaketin kime çarpacağına dair kura çekmiyorsunuz, bir evvel ölenin üzerine üç kürek toprak atacak son yaşayan kişi olmak için? Ve elbette hepimizi bekleyen amansız son, ölüm! Belki de yeni bir başlangıçtır bizim beklediğimiz. Nasıl da mağrur yürüyoruz toprağın üzerinde öyle değil mi? Bir ölümlüyü gömen diğer ölümlüler olarak sizce de fazla boş ve fütursuz yaşamıyor muyuz yerküre üzerinde? Bu sorgulamayı yapan Kierkegaard için de boş ve anlamsız kalıyor hayat ve ömrümüzün ne kadar kısa olduğunu bir kez daha hatırlatıyor bizlere.
·
13 görüntüleme
Sui Generis