Gönderi

140 syf.
8/10 puan verdi
Nurdan Gürbilek bilinmeyen toplumsalcı yazarlarımızdan. Peki bu muhteşem kadın ne yazıyor diye baktığımızda 80'li yıllarla beraber değişen Türk toplumuna ayna tutuyor. Genelde dışlanmışlık, ezilmişlik, mağdurluk ve incinmişlik konularına değiniyor. Kitabımıza gelirsek herhalde önce isminden başlamak gerektiğini ve okurun önce buna takılacağını varsaydığı için kitabın önsözünde buna değinmiş yazar: "Şöyle sorulardan yola çıktım bu kitapta: Uzun yıllar kahramanlarını mağdur ama masum, çileli ama onurlu figürlerden seçen, kendini boynu büküklüğe, yetimliğe ve tutunamayanlara yakın hissetmiş bu toplum bugün neden hınca kilitlenmiş delikanlı tiplerine ilgi duyuyor? Popüler imgelemde önemli bir yeri olan "kurtarıcı çocuk" ya da "adalet dağıtan yetim" imgesi neden tam da toplumun gerçek yetimleri, sokak çocukları ortaya çıktığı an önemini yitirdi? Uzun yıllar "acıların çocuğu"na malzeme sağlayan, yaralı ama gururlu, örselenmiş ama erdemli, incinmiş ama haysiyetli çocuk yüzü bugün neden yerini tehlikeli, yıkıcı, suçlu bir çocuk yüzüne bıraktı? Yalnızca popüler kültürün değil, yalnızca karikatürün ya da şiirin de değil, eleştirel kuramın da bugün kötülüğe, tekinsizliğe, habasete yönelmesi, oradan medet umması neden? Diğer yandan şu da var: Bugünün seyirlik dünyası neden yalnızca göz kamaştıran ışıltılı nesneleri değil, aynı zamanda ölümü ve dehşeti, kötülüğü ve suçu, sakil ve tekinsiz olanı da seyirlik kılıyor? Gazete ve televizyonlarda neden hep bir aşırılık, bir facia, bir skandal olursa temsil ediliyor ölüm? Ama başka sorular da vardı. Örneğin, Türk edebiyatının kötü kahramanları, yetimliği çoktan geride bırakmış asi evladan okurda neden çoğu zaman bir çeviri duygusu uyandırıyor? Bize neden kitaptan kapma fikir ve özlemlere mahkûm, gecikmiş azaplar ve ödünç alınmış arzularla davranan iğreti tipler olarak görünüyor? Bünyemize aykırı mı bu tipler? Böyle bize özgü bir bünye, bir "orijinal Türk ruhu" mu var? O ruhun ihtiyaçlarına bağlı kaldığımızda neden -yalnızca kahramanların da değil, okur yazar herkesinyansı züppe, öteki yarısı taşralı olarak görünmeye mahkûm? En azından edebiyatta bu ikilikleri; taşralızüppe, sahici-taklit, yerli-yabancı karşıtlıklarını aşmanın, bütün bu kültürel içeriğe belli bir mesafeden, bu ikilikleri yeniden üretmeyecek bir açıdan bakmanın yolu var mı? Birbiriyle yakından ilgili olduğunu düşündüğüm, okurun da sonunda birbirine bağlayacağını umduğum bütün bu sorulan kuşkusuz yalnızca Türkiye'ye bakarak cevaplamak mümkün değil. Ama yeryüzündeki kültürel eğilimlerin bu ülkede hangi basınçlarla nasıl şekil değiştirdiği, zamanla bir reflekse dönüşen hangi tepkilere neden olduğu, nihayet yerel içeriklerle birleşip kültürel imgelerin içinde nasıl bir hayat sürdüğü de bir o kadar önemli. "Acıların Çocuğu", "Azgelişmiş Babalar", "Kötü Çocuk Türk" ve "Orijinal Türk Ruhu" adlı yazılar, bu alaturkalık yazgısını eleştirel bir mesafeden, yadırgamanın sağladığı imkânlarla da bir kültürel problem olarak tanımlama çabasının sonucunda ortaya çıktı. Popüler kültürün çoğu zaman rahatça içine yerleştiği, dahası bir sektöre dönüştürdüğü, ama bence yalnızca popüler kültürü değil, aynı zamanda popüler olsun olmasın edebiyatı da yakından ilgilendiren bu ruhsal-kültürel malzemeyi çözümlemeye çalışıyor bu yazılar. Türk kültüründe modem açmazların sonucunda ortaya çıkmış, bu açmazlarla başetmek üzere üretilmiş olmalarına rağmen çoğu zaman onları yeniden üretmeye yarayan kültürel figürlere, hiçbirimizin yabancısı olmadığı çileli kahramanlara, yabancı isteklerin esiri olmuş züppelere, kudretsiz babalara, yetim oğlanlara, nihayet kötü çocuklara yakından bakmayı deniyor." Hala okuyorsanız daha ne anlatacaksın yazar herşeyi söylemiş diye soruyorsunuzdur bana herhalde. :):) Çok uzatmayacağım iki konuya değinip bitireceğim.:):) Söz Yazarın ilk yazısı Orhan Gencebay ile başlayıp İbrahim Tatlıses ile devam ediyor.Nasıl yani? 80'li yıllarla beraber yeşeren arabesk kültürünün iki ikonu. Birincisi acılara bir kabullenişi,yenilgiyi başlangıçta bir kanıksama gösterir. Dağıtılmış olan payına razı olan ne kadar haksızlığa uğrasada abilerine saygı gösteren mütevazi profil. Peki ikincisine baktığımızda bir isyan bir reddedişle karşılaşıyoruz. Dağıtılmış olan payına razı gelmeyen küçük kardeş profili. Türkiye Cumhuriyeti'nin geçirdiği kültürel süreci çok güzel ifade eden iki aktör.Burada yanlış veya doğru yok sadece toplumun aynı şekilde evrildiğine dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu iki ikon hala yaşıyor ve hangi çizgide olduklarını size bırakıyorum. Ikinci değinmek istediğim konu çocuklar. 90 öncesi nesil az çok hatırlar Kemallettin Tuğcu'nun romanlarından esinlenilerek yapılan filmlerden geçilmezdi televizyon. Peki ama neydi bu filmlerdeki maharet. Öncelikle filmleri bi anımsayalım: mutlu iki çocuklu bir aile. Bir lekilde baba hapse girer ya da başına bir şey gelir, anne hastalanır ( genelde kanser ve verem). Ailenin iki çocuğundan erkek olan (kız olma ihtimali çok düşüktür) kız kardeşini korur, okula yollar...vs. Çocukların başına akılalmaz olaylar gelir lakin hep ayakta ve saf kalırlar. Sonrası malum erkek çocuk para kazanır babasını hapisten kurtarır, annesini hastaneden çıkarır...vs. Hiçkimsede 10 yaşındaki çocuk nasıl yapar diye sormaz. Önemli olan çocuğun temiz ve saf kalmış olması seyirci kendini çocukta bulur. Bende temiz kaldım kirlenmedim diye tekrarlar içinden mutlulukla. 80'li yılların ortalarında sokak çocukları kavramı çıktı. Raslantıda bu ya. İnsanlar o filmlerde izledikleri çocuklara hiç benzemiyorlardı. Sigara içen, yapıştırıcı koklayan,evsiz, pis kokan,kapkara çocuklar...Kurgulanan çocuklara besledikleri merhametin birazını bile göstermediler bu gerçek olan çocuklara. Bu çocuklar insanların algılarını alaşağı etti bi nevi. Hani televizyondaki çocuklar,mutluluk...hiçbirinden eser yoktu. İnsanlar hiçbir zaman çocuk kalamayacaklarını ve sürekli herşeyde iyi veya kötü olması gerekmez, yaşam ve ölüm arasındaki süreçte, kirleneceğini yavaştan farketti. Kitapla kalın.
Kötü Çocuk Türk
Kötü Çocuk TürkNurdan Gürbilek · Metis Yayıncılık · 2003241 okunma
··
423 görüntüleme
Ramazan Kudat okurunun profil resmi
Uzun incelemelerdeki hala okuyorsanız eşiği 😂 Moda ikonları modaya yön veriyorsa senin ve kitabın üzerinde durduğu isimlerde toplumun önünde durup topluma yön veren toplumsal ikonlarımız. Çoğu toplumcu yazarın fildişi kulesinden toplumsal yazılar yazarken kendi kültürel birikimine denk görmüyor diye göz ardı ettiğini düşünüyorum bu tarz ikonları. Oysa hepsi denklemin bir değişkeni. Ve denklem doğru yazılmazsa varılacak her toplumsal olgu hatalı olur. Adalet dağıtan yetim demen galiba bana aynalı tahiri hatırlattı. Toplumun kafasını kirleten ilk dizilerdendi bu bence. Çocuklar duymasınla çoğu kişi böyle baba olunur kimliği edindi karakterin tüm yanlışı ile. Ama benim kafamı bulandıran hep şu oluyor. Aydınlanma çağı neden Floransa da başladı. Aydın insan sayısının fazlalığından mı? Rönesans bir dizi dersek öyle bir toplım öyle bir dizi çeker. Bizim dönem ve ülkede böyle diziler çeker. Yani uzun lafın kısası sanatsal eserler mi topluma şekil verir yoksa toplum mu sanatsal eserlere şekil verir? Bunu net olarak cevaplayamıyorum. Şu güzelim incelemeni yumurta civcive bağladım evet Allah beni bildiği gibi yapsın 😂😂
bhmflzf okurunun profil resmi
Sanatsal eserler topluma yön verdiği kadar toplumda sanatsal eserlere yön verir. Önemli olan bu çift taraflı etkileşimde bulunacak tarafların niteliği bi taraf sağlıklı değilse bir sonraki basamakta ortaya çıkan veri geleceği bir fiyaskoya çevirir.:):)
2 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.