Attila İlhan
(...)
Attila İlhan’ın Böyle Bir Sevmek adlı şiirindeki
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular,
Mikaha’daki Kolay diyorsun, gel bir de sen yaşa sensizliğimi, Şahane Serseri’sindeki
“Ben çocuklar gibi sevdim! Devler gibi ıstırab çektim” dizeleri
kim bilir kaç aşığın belleğine kazınmış, yüreğini titretmiştir.
1968 yılında evlendiği sinema yapımcısı ve
yönetmeni Biket İlhan ile beraberliği 15 yıl süren Attila
İlhan yalnızca bir şair, senarist, eleştirmen, denemeci,
düşünür ve gazeteci değil, aynı zamanda usta bir romancıydı. Roman yazarken geçmişimizden ve kendimize özgü kültürel değerlerden yararlanmak gerektiğini savunurken,
körü körüne Batı taklitçiliğini de yapmacıklık,
ucuz kahramanlık olarak nitelemiştir.
“Yanlış bir hayalin şehrinde kaldım.
Sevdiği ben değilim anlatamam.”
Attila İlhan roman yazarken yersiz betimlemelerden
kaçınılması gerektiğine inanırdı. Uzun uzadıya sürüp giden tasvirlerin okurların dikkatini dağıttığını söyler,
“bütün mesele tasarrufla anlatmaktır” derdi:
“Yani az kelimeyle az cümleyle. Örnek mi istiyorsunuz?
Mesela adam yalnız...
Kendisini çok yalnız hissediyor.
Hava kötü, hava bozmuş, ortada kalmış, ne yapacağını bilmiyor.
Şimdi orada bu adamın yalnızlığını anlatmak
için beş sayfa yazabilirsin.
İşte şunu da hatırladı, bu da oldu, bunu da hatırladı falan.
Çok muhtemel ki bunu okumazlar, bugünkü şartlar altında...
Benim şiirlerimde vardır. Orada ben demişim ki,
‘Kesik bir kol gibi yalnızlık’. Şimdi ‘kesik bir kol
gibi yalnızlık’ dediğin zaman, iş biter. İkinci bir şeye lüzum yok ki.”
Selim İleri, Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu (2015) adlı eserinde yazarın 1953 yılında yayınlanan ilk romanı
Sokaktaki Adam’ın toplumsal eleştirileriyle birlikte,
aslında “bir aşk ve macera” romanı olduğunu belirtiyor.
İleri’nin söz konusu romandan alıntıladığı şu birkaç satır
Attila İlhan’ın yalın üslubu ve incelikli diliyle yarattığı
şiirsel atmosferi yansıtmaya yetiyor:
“Sis yayılıyor ve dağılıyor.
Ağaçlar, caddeler, meydanlar, parklar sisin örtüsünde
sarınıp kayboluyor. Apartmanlar ışıklı gemiler gibi yüzüyor.
Şehir susuyor. Ve sessizlik duyuluyor.”
Attila İlhan’ın çok tartışılan üçüncü eseri Kurtlar Sofrası ise, tamamlandıktan ancak iki yıl sonra, 1963’de yayınlanır.
Selim İleri bu romanı Rus romanları gibi karmaşık yapısı
ve kalabalık kadrosu ile zor okunan bir eser olarak tanımlıyor.
Daha sonraki yıllarda Sırtlan Payı (1974),
Fena Halde Leman (1980) gibi romanları da okurlarıyla
buluşan usta yazar, televizyonda yayınlanan
haftalık programları ve söyleşileriyle de merak ve
hayranlıkla izlenen bir entelektüel olarak edebiyat ve
düşünce dünyamıza damgasını vurmuştur.
“Lisede Sofokles okuduk, Klasik Türk musikisine sövmeyi,
Divan şiirini hor görmeyi (...)
Sanki Sinan Leonardo’dan önemsiz, Mevlana Dante’den küçüktü, Itri ise Bach’ın eline su dökemezdi. Aslında kültür emperyalizminin ilmiğini kendi elimizle boynumuza geçiriyorduk...”
Gerçek bir Atatürk hayranı olan Attila İlhan,
zamanla toplumumuzda ortaya çıkan gösterişe dayalı Batı hayranlığını daha sağlam, daha doğru bir perspektife oturtmaya çalışmış, bu konuların ele alındığı Hangi Sol (1971), Gerçekçilik Savaşı (1980), Hangi Atatürk (1981), Batı'nın Deli Gömleği (1982) gibi pek çok deneme ve araştırması yayınlanmıştır.
...
görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
-tahrip gücü yüksek-
saatli bir bombadır patlar
an gelir
attila ilhan ölür
“An Gelir” adlı şiirinden
Unutulmaz şiirlerinden birinde “an gelir / attila ilhan ölür” dizeleriyle sevenlerine veda eden üstat, o an geldiğinde,
11 Ekim 2005 günü geçirdiği kalp krizi sonucunda,
hayata gözlerini yumar.