Gönderi

Haziran 2018 Hikaye Etkinliği
Yazar: https://1000kitap.com/Obayan_okur Hikaye Adı : Boğaz'ım Link: #30147251 Günlerdir hatta aylardır yazamamanın problemini yaşıyordum , içim sıkılıyor , daralıyor , hatta patlıyordum ... gel gör ki yazamıyorum artık eskisi gibi . Hiçbirşey tat , zevk vermez oldu . İlham versin diye boğaza gitmeye karar verdim . İş çıkışı eve hiç uğramadan boğazda salaş bir balıkçının tahtadan taburesine oturdum . Masada taburede nemliydi , rengi koyuya kaçmıştı ve garip bir kokusu vardı. Boğazın ve kızarmış balıkların kokusuyla karışınca daha da garip oluyordu . Bu düşünceleri birakıp kağıda "balık ekmek lütfen :) " yazıp küçük kulübeye doğru yol aldım . Balıkçı abiye kağıdı verdim , balık ekmeğimi aldım ve kalem , kağıdını bıraktığım masama doğru ilerledim . Hava biraz soğuktu , etrafsa kalabalık fakat yinede sessiz sakin ... martıların sesleri bile yoktu , gerçi martının nasıl ses çıkardığını da bilmiyordum , internette okumuştum sesleri varmış . Akşam yemeği niyetine yediğim ekmeği bitirip artık nihayet amacımı gerçekleştirmek için kağıt kalemimi önüme çekip yazmaya başladım... boğazı hep mavi gözlü , beyaz tenli , sevimli , utanınca dizginlenen , sinirlenince kabaran fakat yinede eşsiz güzellikte bir kadına benzetmişimdir sebebini bilmem ... kalemi elime alınca şu dizeler döküldü " evet karşındayım güzel kadın / biliyorum sana kavuşmakta geç kaldım / ve sen ben gelmeden gelmezsin / ben git desem , nereye kadar gidebilirsin ..? " yazdığımdan tatmin olmamıştım ama uzun süredir yazamadığımı düşündüğümde bu büyük bir mükâfâttı . Hafif hafif rüzgar esiyordu . Yazdıklarımı saklamak gibi bir alışkanlığım yoktu . Zaten 1 sayfam vardı yanımda , buraya gelirkende dörde katlayıp ceketimin cebine koyarak getirmiştim kalemle birlikte . Boğaza fırlatmak , o minik şiiri - şiir denebilirse eğer ! - sahibine verecektim , atacaktım boğaza . Insanlardan hep söyleyemediklerimi duysunlar isterdim ama bir tek hayatımdaki tek kadın, güzel kadın (boğaz) benim soyleyemediklerimi anlıyor , çünkü benden birşey söylememi istemiyor ... gerçi benden birşeyler söylememi kimse istemedi . Annem başka bir adam için babamı terk edip beni annesiz bırakınca 9 yaşımdan 17 yaşıma kadar babamla yaşadım , babam çok anlayışlıydı ama tek sorunumuz beraber dışarı çıkamıyor oluşumuzdu . Sabah yedide evden çıkar Akşam saat sekizde gelir arada bir de kahveye giderdi akşam yemeğinden sonra , pek vakit bulamazdık o yüzden . Ben o zamanlar yorgun olduğunu , vakti olmadığını , annesiz bir çocuk büyütmenin bir babanın omuzlarına nasıl yük olabileceğini , annemi çok ama çok özlediğini , geceleri ağladığını hiç bilmezdim ve fark da etmezdim ... benden utanıyor o yüzden pek ilgilenemiyor sanırdım . Yani o zamanlarda da beni çokça konuşturmaya çabalayan bir insan yoktu , arkadaşlarımda pek yoktu . Bi ahmet vardı bir de zeliha ... zeliha çokça yanıktı bana , pek dışarı çıkmadığımdan konuşamadığımı da bilmezdi . Birkaç kez Zelihanın bana seslendiğini yazmıştı ahmet bir kağıda ve bana vermişti , zeliha benim duyamadığımdan değil de , kendini beğenmiş bir insan olduğumdan cevap vermediğimi sanıp ulaşamadığı için daha da sevdalanmıştı ... o mahalleden taşınalı 3 sene olmuştu , babamın vefatından sonra ( 17 yaşıma bastıktan 3 ay 12 gün sonra sabah dokuz civarlarında uyandığımda babamın ceketinin hâlâ portmanto' da asılı olduğunu gördüm . Halbuki tüm 3 aylık olan izin günlerini kullanmıştı . Hasta mı acaba diye odaya girdiğimde gözleri açık ve gözyaşları hâlâ kurumamış bir şekilde elinde annemin resmiyle göçmüstü babam , dünyaya gözlerini bile kapatamamıştı ... ) taşındığım yer eski evimize çok uzaktı , babam çalıştığı paralardan arttırarak tam 18 tane büyük kumbara doldurmuştu , çoğu kağıt para . O anıların yaşandığı evden kaçmak için teminattı o paralar ... bu düşüncelerimi bir kenara bırakıp uçmasın diye kağıdın üzerine koyduğum kolu çektim ve rüzgar benden önce davranıp uçurdu kağıdı . Maalesef rüzgar boğazdan balıkçıya doğru esiyordu ve kağıdı arka tarafa uçurdu . Bir hışımla ayağa kalkıp kağıdı tutmaya çalıştım ama nafile ... kağıt bir kadının yüzüne gelmişti , yüzü görünmüyordu . Kadın kağıdı yüzünden çekince beden dilini kullanarak özür dileyecektim , beden dilini herkes bilmesede beden dilindeki özür dileyişi elbet bilirlerdi . Kadın yüzünden kağıdı çekip okumaya başladı . Bense olduğum yere kilitli kaldım . Vücudumu hareket ettiremiyordum , oysa özür dileyecektim ... İki boğazın arasında sıkışmış kalmış gibiydim , iki meleğin , iki güzelin , iki şaheserin ... boğazın ruh bulmuş hali kağıdı okuyordu " evet karşındayım güzel kadın / biliyorum sana kavuşmakta geç kaldım / ve sen ben gelmeden gelmezsin / ben git desem , nereye kadar gidebilirsin ..? " ... kadın okumasını bitirip bana baktı ve gülümsedi . Ahhh... o an konuşabilmek " boğaz'ımı düğümlüyorsun kadın , ne büyük şahesersin sen , şu lâl'e neler yaptın , dile getirirdi bir busen ..." diyebilmek için neler vermezdim ... ama sadece gülümsedim , sadece ve sadece gülümsedim ... kağıdı bana uzattı , az özce boğaz sahibidir diye boğaza atmaya yeltendiğim kağıdın o adını bile bilmediğim kadında , boğazımda , boğazımı düğümleyenimde kalmasını istedim . Elimi 'dur' şeklinde gösterip kafamı selam verir gibi sallayıp masamdn kalemimi alıp gittim . İçim rahattı , kağıt sahibindeydi çünkü . --- Buraya kaçıncı gelişim , saymadım . İşten çıkar çıkmaz gelirdim buraya yorgun olmadığım günlerde , yorgunluğu pek taktığım da söylenemez zaten haftada 4-5 kere gelirdim buraya . Evet yine burdayım , boğazda . bu sefer boğaza sırtını dönmüş oturuyordum , sebebi bilinmez. boğaza sırtını dönmüş bütün şehri kucaklamıştım , ya da sadece beklediğim kişinin gelip gelmediğini daha iyi kontrol etmek içindi . hem bugün kalem , kağıdımı da almamıştım yanıma . Dediğim gibi daha önceden de gelirdim boğaza daha dün de gelmiştim hatta Ama dün kalem kağıdımı getirmiştim . tek getirmediğim gün Bugündü, Evet . Çünkü fark ettim ki artık yazamıyorum . Sanırım İstanbul Boğazı onun yerine başka birşey düşündüğümü sezmiş ve bu yüzden ilham vermiyor ... İki boğazın arasında kalmak , zor . Ve ben içime akana aşığım ... Elimden gelen tek şey gelen gideni , Etraftaki koşuşturmayı incelemek ... Başka bir şey değil. Sahaftan erken çıkmıştım Bugün sırf buraya gelebilmek için erkenden . Saat 18'i göstermiş miydi onu bile hatırlamıyorum. Ve şu an saat 21'i gösteriyordu . Gidenler , gelenler , sessiz kahkahalar hiç durmuyor , birbirini kovalıyordu . Ve ona benzeyen birisi gelmişti . Dört masa ilerime oturdu , tanıyabilmek için ileriye gitmek , şart olmuştu . Dağınık olan neyim varsa toparladım masamdan . Evet , tam olarak içimdekileri ... Her şeye göğüs gererek kalktım ayağa bütün benliğimle. İleri gittikçe, yaklaştıkça ona fark ediyordum ki o , o işte ... Tek başınaydı önünde sadece ince belli bardakta tavşan kanı çay . belki birlerini bekliyor , belkide kafa dinlemek için gelmişti . Geç gelişinden dolayı boğaza yakın tüm masalar doluydu , kendine yakın oturamamıştı . Ne üzücü ... Masasına ulaşmama birkaç adım vardı . Tam 3 ay önce gördüğü ama tanımadığı bir insanı hatırlamazdı kimse , o da hatırlamaz diye düşündüm . Artık tamamen yanına gittiğimde aklımda olan tek şey ona her şeyi açıklamaktı ama konuşarak değil . Beden dili ile anlatmak isteseydim ona , onu ne kadar çok sevdiğimi ve onu gördüğümde heyecanlandığımı anlamazdı . Aklıma tek bir şey geliyordu O da cesaret istiyordu . şimdiye kadar hiç cesaret göstermemiştim herhangi bir şeye . eski evimizde yaşamaya cesaret edemeyip çok uzaklara taşındığım gibi , zelihaya bile cesaret edip anlatmaya çalışmamıştım konuşamadığımı , o da mavi gözlüydü . Deniz gibi gözleri vardı ama tabi o zamanlar ilk okul -orta okul zamanımdı , o zamanlar bile tanımazdım , sokağa oynamak için de çıkmazdım . Markette gidip gelirken görüyorsam görüyordum , sonrası yok , zaten liselerimiz de farklıydı , o fazla zekiydi Ahmetin anlattığına göre , yüksek puanlı bir liseye gitmişti , tanışma isteğindede hiç bulunmamıştım 14 yaşımdan sonrada hiç görmemiştim zaten ... Anlayacağınız ; şimdiye kadar gerçekten de cesaret etmeye korkmuştum . cesaret edesim gelmişti ilk defa . Ben masasının önüne gelince beni fark edip gülümsedi . sağ elini kafasının sağ üst köşesine avucunun içini iki kez götürüp , işaret diliyle " merhaba " demişti bana , şaşırmıştım doğrusu ... Ve sonrasında "şiirin çok güzeldi " dedi . işaret diliyle ... evet o yazıyı okumuş ve "lâl " olduğumu ve duyamadığımı anlamıştı ... Bu beni bir yandan sevindirsede , bir yandan da hüzünlendiriyordu . Anladığım kadarıyla işaret dili biliyordu , ben yinede ona işaret diliyle değil de cesaretimi toplayıp 'hissederek' yapmak istedim birşeyleri ... Uzattım sağ elimi , avucumun içi kararmış gökyüzüne doğru olacak şekilde . Bir elime , birde gözlerime bakıyordu . Bir boşluğuna geldi sanırım , uzattı sağ elini . Iyikide gözler her dilde aynı şeyi anlatıyormuş dedim o an ... Aldım elini , o incecik parmaklar .... Elimin titrememesi için içimden dua ederken , zaten narin olan , hayatta bunca acıya dayanmış bundan sonrasından da korkan kalbimin yerinden çıkıyormuş oluşuna alildırmadan biraz eğilip elini kalbime götürdüm . Sadece 3 saniye gibi bir sure durdurup , çekti elini . Mesaj gelmişti ona ve sanırım banada gelmişti . Cebimdeki telefonun titrediğini ve onun telefonunun ekranının birden aydınlandığını fark ettik . Aydınlanmaz mı hiç , aydınlanır elbette çünkü o vardı ekrandada . Bir merdivende fotoğrafı . Merdiven tanıdıktı , eski evimizin mahallesindeydi . O anın buğusundan çıkmamı onun çantasını alıp el sallaması bozmuştu . Bana sadece el sallamak düştü . . . . Evet karar vermiştim ve karar vermem 42 gün sürmüştü . Bir daha adım atmam dediğim mahalleye onun için gidecektim , en azından 'orda mı' diye kontrol edecektim . 17 yaşımdan 27 yaşıma kadar hiç gitmemiştim o mahalleye , 17 yaşıma gelene kadar da pek çıktığım söylenemezdi . Hazırlandım , aldım tüm yazdıklarımı . Bulacaktım sora sora evini , koyacaktım kapısının önüne tüm yazdıklarımı ... İster ayağıyla itsin hepsini , ister başının üzerinde yer ettirsin . Pek umrumda değildi . Tek isteğim sahibine ulaşmamış tek bir sayfa kalmasın evimde , tek bir dize kalmasın gönlümde ... Bütün bunları düşünerek taksi çağırıp , taksiye binmiştim . ... Etrafa bakmadan , başım yerde ilerledim o hatırladığım eve doğru . Evin kapısına geldiğimde zilde "Zeliha Akçan" yazısını gördüm ... Evet o ev Zelihaların eviydi . Ben bu mahalleden taşındıktan 8 say sonra Ahmet bana mesajla söylemişti Zelihanın annesinin vefaat ettiğini , zaten babası da yoktu ben bildim bileli . Tek kalmıştı evde , benim gibi ... Kucak dolusu defteri bıraktım kapının önüne , üstünde evdeyken yazdığım kağıtla birlikte "Ben seneler boyunca yazdım ve hepsi bir tek sana yakıştı ... " . Zile bastım ve bekledim . Çocukluktan kalma bölük pörçük tek anım olan Zeliha açtı kapıyı . Büyük bir tebessümle "Hoşgeldin Emir " dedi . Anlayabileceğim şekilde ... Ve evet ... Baştan beri biliyordu beni , Benim ondan sakladığım duygular gibi ; Saklamıştı o da adımı , kendi içinde ... O an , Yazdıklarımın bir hayal olduğunu Bir tek onun gerçek olduğunu anlamıştım . Ne mutlu bana ....
··
91 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.