Gönderi

"Ya kendini yeniler ya da hayata yenilir insan." - Bölüm 3 (son)
"Ya kendini yeniler ya da hayata yenilir insan." - Bölüm 1 #29572321 "Ya kendini yeniler ya da hayata yenilir insan." - Bölüm 2 #30246283 Güneş, gülümseme kasları varlığını yitirmeden evvel gülümsedi, inci gibi dişleri ilk defa bu kadar güzel görünüyordu. O sırada doktorun yanında bulunan Mehtap hemşire, anlamsız bir şekilde Güneş'in kendisini çektiğini fark etti ve o derin mavi gözlere bakmaktan kendini alamıyordu. Odadan çıkarken arkasını dönüp tekrar Güneş'e baktı. Onun farkında olmadığını biliyordu. Hemşire odasına girdiğinde koltukta uyuyan arkadaşını fark etmemiş olacakki ayağının üzerine hızla attı kendini. Arkadaşı uyku sersemliğiyle birlikte bir telaşla "N'oldu hasta mı var?" diye sordu. "Evet var." dedi - Neyi varmış? - madde kaynaklı psikoz - yazık bu insanlara, anlamıyorum ki neden yaparlar bunu kendilerine. Ama sende farklı bir durgunluk var, hayırdır?... Psikiyatri servisi burası Ay hanım bu kadar etkilenmenize sebep nedir? - Bilmiyorum...Hi hi hi hiç böyle olmamıştım. Sanki onu yıllardır tanıyorum... Hatta... Aman neyse boş ver...! - hatta? -Ya aslında bir yandan içimde tutmamam gerektiğini düşünüyorum. Sana saçma gelebilir ama, o odaya girmeden önce bir şeylerin eksik olduğunu hiç düşünmemiştim, ben yarımmışım, onu görünce... Şaka gibi! Yanından ayrılmak istemedim. Sanki... - Sanki sen aşık olmuşsun. - ... - sustuğuna göreeee... - hissettiğim şey o kadar güzel ki, şimdi buna bir isim vermem doğru olmaz ama senin dediğini de inkar etmek istemiyorum... Neredeyse on dakikada... Çok saçma değil mi ya? Sen yirmi sekiz yıl aşk nedir bilme,  kaç dur, sonra gel bir bağımlıya... Ne kadar da basit, ne kadar karmaşık... Bir anda oluyor, nasıl? Bu muymuş o his? Keşke keşke daha önceden yaşasaymışım. Bundan neden bu kadar kaçtığımı anlamıyorum. - Kızım, kime kimle ve ne zaman geleceği bilinmez. Ne kadar sürede aşık oldum diye bir şeyde yok. Bazen aşık olduğunu anlamaz bile insan, bir bakar, olmuş. - insan bilmediğinden korkarmış ya benimki de o hesap oldu galiba. Şimdi ne yapacağım ben? - hiçbir şey - hiçbir şey? - evet hiçbir şey. - ama beni fark etsin istiyorum, hemen! - sen bilirsin ama bana kalırsa fazla umutlanma, hatta ağır olmayacaksa unut gitsin. Sonra çok üzülürsün. Adam hasta iyileşip iyileşmeyeceği belli bile değil. - Ben onu iyileştirebilirim. - ahahahahaah. Vallaha sen tam olmuşsun ya. Ama hızlı gidiyorsun dikkat et! hamsın sen çarpar. Mehtap hemşire uzun zaman boyunca Güneş'in etrafında dolanıp, ilaç saatlerini sürekli takip ediyordu ki bu normal bir hemşire görevidir ama söz konusu Güneş olduğunda daha bir ilgili davranıyordu. 9 ay sonra... Güneş son bir haftada Mehtap hemşirenin kendisiyle sadece hemşire-hasta ilişkisi kurmaya çalışmadığını bir şekilde hissetmişti artık. İlaçlarında etkisiyle kilo almıştı ve daha bir çekici görünmeye başladığının kendiside farkındaydı. Hemşirenin duygularının karşılıksız olmadığını bir şekilde ona söylemek istiyordu. Nede olsa "insanlar artık iyi oldukları kadar kötü değillerdi" ayrıca sevginin insanlar için ne kadar elzem bir bağ olduğunu, iyi ve ya kötü her insanın bu bağa elbet bir şekilde ulaşması gerektiğini ve elbette ulaşacağını biliyordu.  Akşam olmak üzereydi, son ilacını vermek üzere Mehtap hemşire, Güneşin odasına girdi. Elleri titrek bir şekide ilacı uzattı. Güneş ilacını yuttu ve hemşirenin kapkara gözlerinin derinlerine bakarak teşekkür etti. Hemşire odadan ayrıldı. Güneş yatağına uzanıp, pencereden gök yüzünde ki mehtabı izlerken uykuya daldı. Sabah erken saatte uyandı. Hastane bahçesindeki çiçekçiler henüz gelmişti, bembeyaz güllerden bir demet istedi, ortasına leylak çiçeğinden ekletti. Çiçeklerini koklayarak odasına doğru ilerledi. Sol komidinin üzerinde boş duran vazoyu aldı içine tertemiz musluktan su ekledi, çiçekleri içine bıraktı. Çekmeceden, kalem ve kağıt çıkardı, bir şeyler yazdı. Vazonun altına iliştirdi. On beş dakika sonra ilaç saati olduğu için Mehtap hemşire gelecekti. Dolabında ki temiz kıyafetlerinden giyindi. Aynanın karşısına geçti artık uzun olmadıkları için saçlarının ön kısmını sağa doğru taradı. Güzel kokular süründü. Kalbini yansıtırcasına parlayan aynaya kendinden emin bir bakış attı ve yatağının yanındaki koltuğa geçip, hemşireyi beklemeye koyuldu... Az sonra hemşire odaya girdi ilacı uzattı ve tam geri dönerken Güneş seslendi "Mehtap!" Hemşire afalladı ilk defa adıyla sesleniyordu. "Buyrun Güneş Bey" dedi, yüzünde şaşkınlıkla beraber tatlı bir gülümsemeyle. "Bunlar senin" dedi Güneş çiçekleri ve altındaki zarfı göstererek. Şaşkınlığını gizleyemeden çiçeklere doğru ilerledi Mehap. Eğildi,  gözlerini kapatıp en sevdiği leylak çiçeğinin kokusunu taa hücrelerine kadar çekti. Vazoyu ve zarfı alıp,  Güneş'e teşekkür ederek odadan ayrıldı. Ayakları sanki kendisinden bağımsız hareket ediyormuş gibi aceleyle hemşire odasına girdi. Vazoyu hemen sağdaki ilaç kutusunu üzerine bıraktı ve zarfı heyecanla yırtıp açtı. Koltuğa oturdu ve elindeki kağıdı okumaya başladı.   "Şifa'm; Bu kadar beklemenin ardından, lafı uzatmadan hemen başlıyorum...  Seni hastaneye geldiğim ikinci gün fark ettim. Gözlerin bana o kadar güzel ve sıcak bakıyordu ki sanki seni yıllardır tanıyormuşum, hatta ruhumun geri kalanı sendeymiş gibi... İkinci günün akşamı sen odaya girmeden evvel, kendi içimde farkında olmasam da bir arayıştaydım, bir şeyler eksikti, yarımdım ben... Sen kapıyı açıp içeri girdiğinde... O an o kadar huzurla doldu ki içim, aynı hissi senin de yaşamanı çok isterdim. O zamandan beri odama her gelişinde, hiç gitme istiyordum...    Hastaneye gelmeden önce berbat bir yaşamım vardı. Her şeyi biliyorsun zaten, burada tekrar anlatıp hem seni hemde kendimi üzmek istemiyorum. Sana açılmamın sebebi, son bir haftada artık senin de benle ilgili güzel şeyler düşündüğünü gönülden hissetmemdir...   Bana çok iyi geliyorsun, ilaç falan hep bahane... Her sabah ve her akşam senin güzel yüzün, dünya üzerindeki bütün iyilikleri tüm hücrelerime zerk ediyor. Hâl böyleyken iyileşmemem ne mümkün... Belki sana garip gelecek söyleyeceklerim. Çünkü bende bunları yazarken, ikilemde kaldım. Yani sana böyle kağıt üzerinden... Her neyse devam ediyorum. Yaklaşık bir hafta sonra hastaneden ayrılacağım. Artık temiz ve hayallerimde ki gibi bir yaşam istiyorum. Her akşam ve her sabah burada ki gibi, ilacım sen ol istiyorum. Hissettiklerime bir isim koymak nasıl olur bilmiyorum. En kuvvetli kelime "Aşk" desem, yarım kalır, sıradanlaşır. Zira içimde sana karşı büyüttüğüm bu hisler üç harfe sığamayacak kadar büyük, koccaman. Her insanın kalbi yumruğu kadardır diye duymuştum. O  kadar büyük olan kalbime bile sığamadıysa demek ki... Velhasılı, Kalbimde ki bu koccaman "şey"i birlikte taşımak ve ömrümün gerisine de, Şifa olmak ister miydin?" Mehtab'ın gözlerinde ki yaşlar kağıda damlayıp mürekkebi dağıtıyordu. Koşup ona sarılmak ve mümkünse birdaha bırakmamak, öylece kalmak istiyordu. Ve istediğini yaptı bir anda kendini Güneş'in yanında buldu. Koşup boynuna sarıldı... "Gerçek mehtabı izleyerek uykuya dalmanın vakti gelmişti." diye fısıldadı Güneş.  Bir hafta sonra hastaneden elele çıkıtılar. Geniş hastane merdivenlerinden inip, buram buram iyot kokan deniz kenarına doğru yürüdüler. Koca duvarın üzerinde oturup, denize doğru ayaklarını sarkıttılar. Biraz sessizlikten sonra  "Seni, iyileştirebileceğimi söylemiştim." dedi  Mehtap. "Haklıydın" dedi Güneş ve kafasını Mehtap'ın kalbinin üzerine koydu. Kalp atışlarının muhteşem melodisiyle, batan güneş kızıllığının ne kadar şahane olduğunu düşündü. "Çocukluğumda annemin yanında uyurken kalp atışlarını dinlerdim hep, ya bir gün çıkardığı sesi çıkaramazsa diye düşünürdüm. Sonra annelerin kalbi hep atar, o göğse kafamı her koyduğumda o ses gelir ve beni asla bırakmaz diye düşünürdüm. Öyle de oldu. Ellerim annemin boğazını sıkana dek...! Sonra kafamı annemin göğsüne koyduğumda o ses artık yoktu. Annelerin de kalbi atmayı bırakırmış demek..." dedi ve tüm vücudunu sarsan bir şekilde ağlamaya başladı. "Lütfen lütfen! Beni bırakma!" dedi ve Mehtap'a sıkıca sarıldı "Buna söz veremem..." dedi Mehtap "Çünkü ölümsüzlük hâlâ keşfedilmedi."   İki hafta sonra, haytının geri kalanını geçirmek istediği insanla evlendi. İyi ve kötünün gerçektende mutlak olmayacağını düşünyordu, gerçek olan şey buydu. Sevginin yeryüzünde ki bütün ilaçların ham maddesi olması gerektiğine inanıyordu. Omuzundaki güzel kadının saçlarını okşarken, kendi kendine mırıldandı. "Dünya üzerindeki bütün insanlar hep bir şeyler başarmak ve kazanamak ister. Bu doğaldır. Fakat İyiyi veya kötüyü, doğruyu ya da yanlışı tüm hücreleriyle yaşaması insanı kazanan yapmaz. Zaten mutlak iyi ve mutlak kötü bulunmaz... Her şeyin özü, başta kendini sevmek, sonra sevdiğinide kendini sevdiğin gibi sevmektir. Bu durumun kaybettiği görülmemiştir." youtu.be/fEzpsVi1Qd0
·
73 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.