Böyle bir kitap yeniden yazılır mı? Yazılır. Ama kendini bir kurucu nesille ilişkilendiren onun parçası olan birileri lazım. Yani bir kuşağın sorumluluğunu omuzlarında taşıyabilmek gerekiyor. Şu an böyle bir durum yok. Ama cumhuriyetin ilk yetiştirdiği kuşak için böyle bir durum vardı dolayısıyla bu romanı ayrıksı yapan özelliklerden biri bu.
Cumhuriyetin ilk dönem sloganları vs üzerinden yapılan bazı iğnelemelerden hareketle kitapta bir kurucu felsefe eleştirisi olduğu söylenebilir. Ki Adalet Ağaoğlu'nun kendi yaşamına ve vardığı politik sefaletine bakarsak bu kesinlikle doğru da olabilir ama ben metin temelli yaklaştığımdan o kadar kesin konuşma taraftarı değilim. Doğrusu o kısımlar çok ilgimi de çekmedi. Nihayetinde Aysel'in bir kişiliğinin olması da aslında cumhuriyetin bir getirisi. Ve ben Aysel'in kişiliğiyle ilgiliyim daha çok.
Aysel'i, Yalçın Küçük çok beğenmiş. Özgür kadın diyor, buna katılıyorum. Ama tabi feminist bakışıyla değil bu. Bir kere çelişkileri var ve bu özgürlük işareti. Mücadelesi, fikri, zaafları vs var bunlar hep özgür olmanın getirileri. Bu açıdan öncü bir karakter olabilir. Her şeyden önce içine girdiğimiz bir karakter. Bunda bilinç akımı tekniğinin de katkısı var tabi. Bir şey söylerken aslında başka bir şey hissettiğini vs hep biliyoruz ve bu Aysel'i müthiş gerçek kılıyor. Böyle olunca da sevmek kaçınılmaz oluyor.
Cumhuriyet eleştirisi yanında bir de yasak aşk mevzusu var bu kitapla alakalı lafı edilen ki ikisine de çok katılmıyorum. Çok kritik bulmuyorum iki mevzuyu da. Bir kere yasak aşk yok bu romanda çünkü aşk yok. Her duygusunun zerresine bile şahit olduğumuz Aysel'in aşkı yaşayamayacak kadar tükenmez bir bilinç, derin bir yükseklik ve adanma duygusu olduğunu biliyoruz. Belki ondan, belki karşısındakilerin silikliğinden ben fark edemedim bir aşk durumunu. Engin bir prototip, yer yer karikatür hatta. Sadece üzerinden bir toyluk eleştirisi yapılabilir, belki işlevi odur bilemiyorum. Aşk yok ama bir çekim var elbette ki o da Aysel gerçekliğinin bir parçası. Ölmeye yatmanın sebebi olarak da görmüyorum. Belki görünürde. Bazen tetikleyici olur ufacık bir olay. Bence öyleydi.
Bu kitap 80 sonrası yazılsaydı Yalçın Küçük küfür romanı diyebilirdi buna. Bu potansiyel mevcut çünkü. Ama bu aslında insan olmanın getirdiği bir potansiyel. Diyalektik diyoruz buna. Solcu ya da devrimci olunca çelişkilerinden zaaflarından pat diye arınamıyorsun ve hatta kendini sorgulamaların bir ömür boyunca sürüyor. Çünkü kavrayış derin ve yaşam da çok çetrefilli.
Post modern teknikle gerçekçi roman yazılır mı? Yazılır. Gerçeğin öyle kolayca kendini ele vermediği, mevcut şablonların yetersiz kaldığı noktada bu tarz deneyler gereklidir hatta. Yeter ki gerçeğin peşinde olsun.
--spoiler--
''Ve Aysel bir nisan sabahı yeniden doğar. Tükenmiş, suyu çekilmiş Aysel'i elbirliğiyle yeniden doğurttuk.''
--spoiler--