Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

TSK'nın bu tavrına karşı siz ABD olsanız ne yaparsınız? Hemen Türkiye'de o elbiseyi giymeyi çok istekli cemaatlerle, kurumlarla işbirliği yaparsınız. Yetmedi, parti kurarsanız! Ve bu işbirliği sayesinde elbiseyi giymeyenleri tasfiye edersiniz. Peki, bu tasfiyeyi nasıl yaparsınız? Hitler'in sağ kolu J. Goebbels, Nazilerin propaganda bakanıydı. Yalanlarını kamuoyuna kabul ettirmekte çok ustaydı. Yalanını kabul ettirmekte o kadar başarılıydı ki, bugün hâlâ Batı üniversitelerinde onun "büyük yalan" olarak bilinen tekniği ders olarak okutulmaktadır. Evet, tasfiye için "büyük yalana" başvurursunuz. Yoksa Türkiye tarihinin en önemli emniyet-savcı soruşturması neden çarşaf çarşaf gazetelere, TV'lere servis yapılsın? Evet, şimdi iyi bir noktaya geldik. O halde yaklaşık yirmi yıl geriye gidelim... Tarih, 3 Aralık 1990. Yer, Ankara Genelkurmay'dayız. Harekât Daire Başkanı Korgeneral (rahmetli) Doğan Beyazıt, basın mensuplarına "Özel Harp Dairesi" hakkında brifing veriyor. Brifing esnasında gazeteci Güneri Cıvaoğlu'nun çağrı cihazına bir mesaj düştü. Ve Cıvaoğlu söz alarak, Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay'ın az önce istifa ettiğini duyurdu. Orgeneral Torumtay niye istifa etmişti? Hayır, bu istifanın Gladio tartışmalarıyla hiçbir ilgisi yoktu. Torumtay, Cumhurbaşkanı Turgut Özalla (dolayısıyla ABD) Körfez politikaları konusunda anlaşamamıştı. Bu istifayla askerler, siyasal iktidarlarla uzlaşmadıkları zaman koltuğu bırakıp gitme olgunluğuna ulaştıklarını göstermişti, ilkti. Bu aynı zamanda darbeler döneminin kapandığını da gösteriyordu. Yirmi yıllık süreçte Torumtay'dan sonra nice Genelkurmay başkanları gelip geçti. Ve büyük çoğunluğu ABD'nin Ortadoğu politikalarına sıcak bakmadı. Mehmetçik'i petrol kuyularına bekçi yapmak istemedi. Ama bunun kararını da hep TBMM'ye bıraktı. Bunları gördük, yaşadık. Oysa bugün... Birileri hâlâ askerlerin darbe yapacağını ısrarla yazıyor, söylüyor. Pardon, tercüme ediyorlar/ Kimden mi? Bunu gösterdik;ekleme yapalım/ 2003'e dönelim... Amerika'nın Irak işgalinin mimarlarından Paul Wolfowitz, 6 Mayıs 2003'te CNNTürk'te Mehmet Ali Birand ve Cengiz Çandar'ın sorularını yanıtladı. Konu, Amerika'nın Irak işgali için Türkiye üzerinden kuzey cephesinin açılm asını sağlayacak 1 Mart Tezkeresi'nin reddi ve Amerika'nın bundan duyduğu derin rahatsızlıktı. Bakınız Wolfowitz, tezkerenin reddinden kimi sorumlu tuttu: Wolfowitz: Türkiye'de bize destek olacağını düşündüğümüz, aramızdaki ittifa kın çok önemli geleneksel destekçisi olan kurumlardan, aradığımız desteği bulamadık. Soru: Hangileri özellikle? Wolfowitz: Tahmin ediyorum ki biliyorsunuz hangilerini kastettiğimi, ama örneğin ordu... Ordu, hangi nedenle olursa olsun, o önemli ve oynaması gereken liderlik konumuna tam olarak sahip çıkamadı... Soru: Ordunun liderlik görevi tam olarak nedir? Wolfowitz: Ben siyasi açıdan bahsetmiyorum. Şunu kastediyorum: Türkiye'nin ulusal çıkarları ve ulusal stratejilere bakacak olursanız, özellikle sizin sisteminizde geçerli olan şu: Ordunun söylemesi gereken bir şey vardı. "Amerika'yı desteklemek Türkiye'nin çıkarınadır" demeliydi. Benim gözlemim şu oldu: Yapması gereken ya da sonuçta fark yaratacak şekilde güçlü ifade edemedi kendini/ Yazdım ya güzel bir noktadayız; devam edelim. Bu kez tarih, 19 Nisan 2003. New York Times'ta. "Savaşan Bir Ulus" başlıklı bir yazı yayımlandı. Sözünü ettik leri ulus Türkiye. Yazar Alan Cowell, yazışma, "Tek bir kurşun dahi atılmadan Türk ordusunda çok pahalı bir savaş yaşandı" diye başladı. 1 Mart Tezkeresi reddedildiğinde Genelkurmay başkanı, Hilmi Özkök'tü. Ancak New York Times, faturayı Özkök'e kesmedi. Şöyle yazdı: Generali yıllardır tanıyan bir Türk analizcisine göre altmış üç yaşındaki Hilmi Özkök, "Bu ülkeyi ordunun yönettiğine dair izlenimi güçlendirmemek için büyük özen gösteriyor..." Ama General Özkök'ün Avrupa yanlısı duruşu onu, ordunun siyasal ve ekonomik gücünün azalması konusunda temkinli davranan bazı kıdemli subaylarla karşı karşıya getiriyor. Daha net konuşmak gerekirse, gene bazı analizcilerin söylediğine göre, General Özkök'ün selefi Hüseyin Kıvrıkoğlu ve Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman gibi bazı generaller, General Özkök'ün Amerika Birleşik Devletleri'yle bu denli işbirliği için de olmaması gerektiğini savunuyorlar. Yani Amerika'nın derdi, ordunun siyasete karışmasıyla "demokrasinin zedelenecek" olması değildi. Amerika'nın derdi, Türk ordusunda bazı kesimlerin artık Am erika'yla kayıtsız şartsız işbirliğine onay vermemesiydi. Son olarak, yazının bir başka bölümünü aktaralım: Dahası, bazı ordu uzmanları, söz konusu krizin, ordunun en üst kademeli kumandanları arasında uzun süredir devam eden bir tartışmayla keskinleştiğine inanıyor. Batı tarafından kabul görme arzusu taşıyanlarla -ki bu arzu Ankara'nın Avrupa Birliği'ne katılma isteğinde de somutlaşıyor-ulusu Avrupa ve ABD'den uzaklaştırarak Rusya ve Çin gibi yeni müttefikler aramaya itecek daha derin bir ulusalcılığı benimseyenler arasındaki tartışma bu. Gördünüz mü meselenin özünü? Amerika'nın dış siyasetini belirlemede en önemli kurumlardan biri olan Brookings Enstitüsü Winning Turkey (Türkiye'yi Kazanmak) diye bir kitap çıkardı. Ortadoğu uzmanı ve Başkan Obama'nın danışmanlarından Philip H. Gordon, k itabında [9] Türkiye'de askeri bir darbe sonrasında neler olacağını şöyle kestiriyordu: Türkiye'de askeri hükümet, Ankara'nın on yıl önce başlattığı Avrupa Birliği'ne katılma amacından vazgeçerek başvurusunu geri çeker, NATO üyeliğini askıya alır Amerika'nın Türkiye topraklarındaki askeri üslerini kullanmasını yasaklar ve bundan böyle daha bağımsız bir dış siyaset izleyeceğini açıklayarak Rusya, Çin ve İran'la daha yakın diplomatik, ekonomik ve enerji bağları kuracağını ilan eder ve bunlara ek olarak, Kuzey Irak'ı karşısına alır. Görüyor musunuz;büyük oyunu nerelerde, hangi korkunç yalanlarla sürdürüyorlar. Bir örnek daha yazmalıyım: ABD German Marshall Fund (GMF) kuruluşunun üst düzey uzmanlarından oian O. Lesser, ABD-Türkiye ilişkisinde kilit testler oluşturacak üç konuyla ilgili bir çalışma yaptı. Lesser çalışmasında Rusya, AB ve İran'ı, Türkiye-ABD ilişkileri açısından "üç büyük stratejik konu" olarak ele aldı. Lesser'a göre bu üç konu, Oba 9. Bu kitaba, Brookings Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü Ömer Taşpınar'ın da katkıları oldu.
·
32 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.