Yaşamın Amacı Nedir?
Yaşamın amacının ne olduğunu sorarsanız, insanlar genelde “Mutlu olmaktır” derler.
Fakat kendini mutlu etmek bir ego tatminidir. Egomuzu tatmin etmekten kasıt, en temel içgüdüsel isteklerimizin tatmin olmalarıdır. Oysaki insan denen düşünen tür, kısa vadeli ego tatminini aşmasını becerebilmelidir.
Kadim Yunan filozofu Aristoteles, “insanın yaşamındaki en önemli görevi felsefe yaparak, doğruyu bulmaya çalışmasıdır” demiştir. Onun için yaşamın amacı felsefe yapmaktır. Fakat “doğru” da göreli bir kavramdır. Bir kişiye doğru gibi gelen bir davranış, diğer bir kişiye yanlış gelebilir.
İnsan felsefi düşünce sayesinde olayları kendi çıkarından ve dar açısından bakmaktan kurtulabilir ve geniş açıdan ‘bütünsel’ bakarak doğruya ulaşabilir.
Fakat günümüzde felsefe yapmak, boş ve gereksiz bir uğraş olarak görülüyor. Maddiyatçı bakış dünyaya egemen olduktan sonra felsefe küçümsenir olmuştur. Egonun tatmini her uğraştan daha önemli olmuş, insan ile hayvan arasında fark azalmıştır.
Şu halde, insanın yaşamdaki amacı ne olmalıdır? Kanımca kendini tatmin etmek ve mutlu olmaya çalışmak nihai amaç olamaz. Zira her elde edilen mutluluk geçicidir ve egomuz yeni bir mutluluk aracı peşinde koşmamızı ister.
Yaşamın amacı kendini mutlu etmek yerine, başkalarını mutlu etmek olmalıdır.
Başkalarını mutlu etmek için de olaylara bütünsel bakmak, egonun bencil isteklerini gemlemek önemlidir. Gerçi başkalarını mutlu etmek de bir tür ego tatmini olarak görülebilir. Ama bu tatmin içgüdülerimizden kaynaklanmaz, birlik ve bütünlük bağlarını güçlendirdiğinden, ruhumuzdan kaynaklanır.
Başkalarını mutlu etmek, uzun vadede kendimize de mutluluk getirecektir.
Zira insan toplum içinde yaşar ve yaşadığı toplumun mutlu, huzurlu oluşu onun da mutlu olmasını sağlar.
Kadınlar erkeklerden daha fazla toplumun huzurlu ve mutlu olmasını isterler. Zira kadınlar çocuk doğururlar ve çocuklarının mutlu ve huzurlu olmaları onlar için birinci derecede önemlidir. Bunun için de toplumun geleceğini düşünerek, çevrelerindeki insanların mutluluğunu erkeklerden daha fazla isterler.
Dikkat ederseniz, toplumda gönüllü olarak çalışan ve başkalarına yardımcı olan kadınların sayısı erkeklerden çok daha fazladır.
Erkekler para peşinde koşarken, kadınlar toplumun mutluluğu peşinde koşarlar. Para kazanmanın önemsiz olduğunu söylemek istemiyorum; fakat kazanılan paranın ego tatmini için kullanılmak yerine, insanların mutlu olmalarına katkıda bulunmak için paylaşılması gerektiğini savunuyorum. Bunu da, hem kişisel düzeyde hem de ekonomik sistem düzeyinde gerçekleştirmenin önemli olduğuna inanıyorum.
Günümüzün geçerli ekonomik sitemi kapitalizmdir ve bu sistemi savunanlar “kişi kendini zengin ederse toplum da zenginleşir” derler. Ama her kişi kendini zengin etmek peşinde koştuğunda toplumda rekabet ve çıkar artacağından, toplum zenginleşse de kişisel mutluluk artmaz, aksine azalır. Kapitalist toplumlar zengin ve güçlü olmalarına rağmen, bu tür toplumlardaki mutsuz insanların sayısı oldukça fazladır. Zira mutluluk maddi çıkar elde etmekle özdeşleşmiş, insanın ruhsal mutluluğu geri plana itilmiştir.
Oysaki insan sadece bedenden ibaret değildir; bir ruh sahibidir ve ruhunu tatmin etmesi bedenini tatmin etmesi kadar önemlidir.
İşte bu yüzden toplumda bilim kadar sanata da önem vermek gerekir. Zira her türlü sanat, insan ruhunun gıdasıdır.
(Dç. Dr. Halûk Berkmen' den alıntıdır)