Gönderi

21623 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
Ahmet Altan-Aldatmak Elimde Ekim 2002'den beri, yani neredeyse ilk yayınlanmış olduğundan bir ay sonrasından beri (1. Baskı, Eylül 2002) bekleyen bir roman. Çıkar çıkmaz almışım. Üzerinden geçen 16 senede okuma girişimim olup olmadığını hatırlamıyorum, sadece bir yere kurşun kalemle soru işareti koymuş olduğumdan en azından denemiş olduğumu düşünüyorum. Üzerinde en ufak bir altı çizili yer olmaması da bana tamamını okumamış olduğumu düşündürüyor. (Okurken satır altı çizmenin faydaları) Sonunda okudum. İstenirse bir günde çok rahatlıkla okunabilecek, heyecanlı, akıcı, 239 sayfa bir roman olduğunu söyleyeyim. Ben okumayı birkaç güne yaydım. Konusu; başarılı, orta zenginlikte, mutlu bir evliliği ve çocuğu olan, hayatında görünürde hiçbir eksiği olmayan, hatta kendini mutlu gören bir kadının eşini aldatması; yüksek derecede yaşadığı heyecan duygusu, daha önce benzerini yaşamadığı yüksek haz ve şiddetli cinsel fantezilerin etkisiyle bu heyecana, aynı zamanda o heyecanı kendisine yaşatan kişiye duyduğu bağımlılık hissi. Bütün bunların arkasında, başarılı ve düzenli insanların hayatlarındaki duygu eksikliğinin etkisi, eşler arasındaki duygusal iç dökmenin ne kadar önemli olduğunun altı çizilmiş. Romana empati/sempati ekseninden yani öykü odaklı bakarsanız ne hissedeceğinizi bilemem. Ancak ben hiçbir şekilde roman kahramanı ile ne empati kurabildim ne de ona kızabildim. Tarafsız bir gözle bir hikaye okudum. Ama bu asla duyguların başarısız bir şekilde ifade edilmesinden kaynaklanmıyor; hatta tam tersine, bu romanın birazdan değineceğim gibi en başarılı tarafı duygu tahlillerinin mükemmelliği. Ben bu duygunun geçmeme, özdeşim kuramama durumunun kişiye göre değişebileceği kanısındayım. Yani aynı romanı okuyan biri Aydan'a çok kızabilir, veya onun için çok üzülebilir de. Ben biraz daha eleştirel bir okuma yaptım. Sanırım hikayenin kendisinden çok, yazarın onu anlatma biçimine odaklandım. Son zamanlarda bu şekilde okuyorum, bundan sonra da bunun değişeceğini sanmıyorum. Okurlukta level atladım. Artık sırada başka şeyler var :) Romanın en belirgin özelliği, Ahmet Altan'ın kahramanın ve yan karakterlerin duygularını, içinde bulundukları şartları, genel kişilik özelliklerini, verdikleri tepkilerin arkasında yatan nedenleri, psikolojik analizleri çok ama çok büyük bir başarıyla vermiş olması. Sırf bu sebeple yazarın bütün eserlerini okumayı planlıyorum. (Uzun vadede, zira listem bir hayli kalabalık) Cinsellik ağırlıklı bir roman olduğu halde, bunu, fantezilerle dolu aşk romanları tadında okumuyorsunuz. Bunda kitabın içerdiği edebi değerin etkisi büyük. Ancak içinde fantezilerle süslü romanlara ilgi duyanlar da rahatlıkla okuyabilir. Yine, benim gibi, duygu tahlillerine düşkün olanlar, daha da büyük keyifle okuyabilir. (Yazar adayları için ders kitabı niteliğinde) Yok, almayayım, aldatma temalı bir öykü benim sinirlerimi bozar diyenler hiç dokunmasın. Hazır aldatma temalı demişken bir kıyaslamayı da en sona bırakayım. Paulo Coelho'nun aynı isimdeki romanını daha önce okumuştum. Coelho'nunki bundan en az 14-15 yıl sonra çıktı. Bu romanı daha önce yorumlamadım. Ancak kesinlikle beğenmemiştim, usta yazar için çok basit kaldığını, sırf ismini satmak, yeteneğini paraya çevirmek için yazdığını düşünmüştüm. Orada da aynı şekilde hayatında hiçbir eksiklik olmayan zengin bir kadının aldatma öyküsü anlatılıyor. Fakat hikaye bana geçememişti. Aynı adlı o romanla kıyaslandığında Ahmet Altan'ın Aldatmak'ının çok daha başarılı olduğunu düşünüyorum. Alıntılar: "Herşeyin ne kadar masum bir nedenle başladığını hatırlıyordu; bu rastlantıda kırıcı bir alaycılık bulmuş, hatta masumiyetin kendisinden bile kuşku duymuştu." "...., hiç cevap vermeden, konunun kapanmasını bekleyerek pencereden dışarı bakıp, o küçük, önemsiz kızgınlığı, ruhunun bir yerlerinde taşıdığı ve içinde açığa çıkmamış minik öfkelerini biriktirdiği kesenin içine atıp unutulacak duygular arasına terk etti." "Dişi yanı, kocasını ilk gördüğü günü, onun ameliyathanenin kapısında uçuk yeşil ameliyat giysileriyle, ameliyat maskesi çenesinin altına indirilmiş olarak belirdiği, yorgun ama gururlu gözlerle kendilerine bakıp, güvenli bir sesle, "Kurtulacak!" dediği o anı hatırlıyordu. Halinde öyle bir güç, öyle bir güven, öylesine Tanrısal bir yücelik vardı ki, Aydan neredeyse fiziki bir biçimde bu güce doğru savrulduğunu hissetmiş ve o duyguyu bir daha hiç unutmamıştı. Sanki Tanrı, yalnızca onu, o olağanüstü becerikli ve hassas elleriyle insanların beyinlerini açıp onları hastalıklarından kurtarıp sağaltan o yeşil elbiseli büyücüyü aydınlatmak, onu öbür fanilerden ayırmak için özel bir ışık gönderiyordu. O özel ışığın içinde gözleri sanki biraz delice parlıyor, gövdesi genişleyip büyüyerek bütün hayatı kucaklıyordu. Ölümü bile korkutan vahşi bir güven yayılıyordu her hareketinden. Sadece kendine ait o muhteşem ışığın altında hayatın kendisi gibi alt edilmez, görkemli ve biraz ürkütücü gözüküyordu. Ona dokunmak, hayata dokunmak, ölüm de dahil bütün kötülüklere karşı sihirli bir zırh kuşanmak gibiydi. Ona dokunmayı, o güçten bir şeyler almayı istemişti." "Ameliyathanenin kapısında onu aydınlatan ışık şimdi yoktu. Kaybolmuştu. Şimdi sıradan, dünyevi, küçük istekleri olan bir insandı. Gücünü Tanrı'dan alan bir büyücü değil, başhekim olmak isteyen, yeteneğini ve gücünü inkâr eden bir erkekti." "Aslında bu şefkati andıran duygunun nedeni, küçük zekâ dalaşında üstünlüğün kendisine böyle cömertçe bağışlanmasına duyulan gizli hoşnutluktan kaynaklanıyordu. Satranç bilseydi, karşısındaki adamın, vezirini almak için ona küçük bir piyon verdiğini düşünebilirdi ama satranç bilmiyordu, ....." "O anda Cem'le konuşmaktan hoşlandığını düşünüyordu ama asıl hoşlandığı kendisiydi, kendi zekasıydı, kendi parlaklığıydı. Aydan gibi çok başarılı olan kadınların bile en derinlerinde saklı duran o ezilmişlik duygusu, o hayranlık açlığı, beğenilmeyi arzulayışlarındaki şehvet onların belki de en zayıf yanlarıydı. Cem, bir kadını kendine bağlamanın en iyi yolunun, onun bu başarıyı hissetmesine izin vermek olduğunu biliyordu. Kadın, onu, kendi güzelliğini ve zekasını seyrettiği bir ayna gibi algılayacak, kendisine hayran oldukça aynaya bağlanacaktı." "Bu duygunun isimsiz kalması onun cesaretini ve isteğini artıracaktı. Bu cesaretin ve isteğin kaybolmasını en azından o anda istemediğinden o da bu duyguyu kendi içinde isimsiz ve şekilsiz bırakmayı tercih ediyordu. Cem'in Aydan için küçük oyunları olduğu gibi, Aydan'ın da Aydan için küçük oyunları vardı. İkisi de Aydan'la oynuyordu." "Bu bedensel bir açlık olsaydı, onun çaresi vardı, bir erkekle sevişir, o kaba ve sıradan açlığı doyurabilirdi ama bu bir açlık değildi, bu, sürgündeki bir insanın kendi ülkesini, kendi yemeklerini, kendi alıştığı lezzeti özlemesi gibiydi; karnını doyurmak bu özlemi yatıştırmaya, bu arzuyu dindirmeye yetmiyordu." "... anılarla ve hayallerle kışkırtılmış, kendine ait özel bir belleği olan bedeni yatıştırabilecek, oyalayabilecek hiçbir şey yoktu, o, sadece, gerçekten arzuladığına ulaştığında sükûnet bulabiliyordu." "Korkudan ruhu parçalanıyor, bedeni sanki zerrelerine ayrılıp ateş tozları gibi karanlık bir kainatın sonsuzluğuna savruluyordu. Hayatının en büyük suçunu işliyor, bu suçun kendisine bağışladığı o korkunç haz karşılığında bütün varlığını kurban etmeye hazır olduğunu hissediyordu." "Hayatında aniden açılan bir perde gene aniden kapanmış, o perdenin ardında gördüğü inanılmaz ve ulaşılmaz dünya, karanlıklar içinde yaşanan şenlikleri, çıldırtıcı heyecanları, muhteşem sevişmeleriyle ondan uzaklaşmış, bir zamanlar, oralarda hep dolaşabileceğini sanarak gezdiği harikalar diyarına giden yolu ve kendisini oraya götüren kılavuzu kaybetmişti. Bir zamanlar tanrıların arasında yaşadıktan sonra yeniden ölümlülerin arasına fırlatılıp atılan bir zavallı gibi hissediyordu kendini; eski hayatını, dostlarını, tanıdıklarını, o tanrılar katına hiç çıkmadıkları için küçümseyip, onlardan uzaklaşıyor ama tanrıların arasına da dönemiyordu, yaptığı hatadan dolayı cezalandırılıyordu." Yeter bu kadar. Sevgiler, saygılar...
Aldatmak
AldatmakAhmet Altan · Everest Yayınları · 20196bin okunma
31 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.