Gönderi

O Çocuk
Bu ses de neyin nesi? Nereden geliyor ki? Ah! İşte oradan, şu sokaklar ne kadar da dar ve biçimsiz, dön dön doğru yola çıkamıyorsun. Bir çocuk var orada, neden bu saatte dışarıda oturuyor ki? Yanına yaklaşayım biraz. Ne kadar da bana benziyor, tıpkı beş yaşım... Ama neden ağlıyor ki, kulaklarını elleriyle kapatmış, dizi üstünde hıçkıra hıçkıra ağlıyor... O da ne, yukarı bir kattan bağrışma sesleri geliyor, kafamı kaldırayım. Perdeden yansıyan yansımalar ne garip, o adam neden sürekli elini havaya kaldırıp indiriyor, - yanında olmalı- o kadın neden 'yeter!' diye bağırıyor. Sesi kısılmış. Adam habire ağza alınmayacak küfürler savuruyor etrafa "senin ben s...., or...", habire elini kaldırıp indiriyor, neler oluyor ki yukarı da? Yeniden çocuğa çevireyim bakışlarımı, bu çocuk o sesleri duymamak için mi kulaklarını minicik elleriyle kapatıyor, o kadın için, o adamın yaptıkları için mi hıçkıra hıçkıra ağlıyor. Biraz daha yaklaşayım. Yaklaşamıyorum! Ben yaklaştıkça daha fazla benden uzaklaşıyor... İşte, adam pencereyi açtı, "çık lan yukarı p*ç", çocuk yaşlı gözlerini kaldırıp bakıyor ve kalkıyor oturduğu merdivenden. Kapıdan korkar adım içeri giriyor. "Dur" diyorum, "Gitme!" ama beni duymuyor. Biraz daha yaklaşayım. Yaklaşamıyorum! Çocuk adamın yanına varmış olmalı, adamın dilinde yine o iğrenç küfürler, adamın elleri yine bir havada, bir... ... Sevgili Günlük, Bugün senin bu sayfalarını son kez karalıyorum, son kez 'o çocuk'tan bahsedeceğim, yıllardır bıkmış olmalısın sende. Hem bu gece burada son günümmüş, müdire hanımının odasının yanından geçerken duydum bu sabah, "Dün bir aile geldi, onun yaşlarında bir çocuk istediklerini söylediler, ben de onun adını söyledim. Bahçede otururken onu gösterdim, kabul ettiler. Yarın tekrardan gelip onunla konuşacaklar. Orta hallice bir karı-koca, çocukları olmamış hiç, bir kaç kere tüp bebek denemişler, o da olmamış. Son çare buraya gelmişler ve kesin kararlıymışlar, yarın olsun bakalım onunla konuşsunlar, tanışsınlar. " dedi, telefonda konuştuğu birine. Koşarak uzaklaştım odasının yanından, gün boyunca yorganımın altından kafamı çıkarmadım, şimdi acıktım biliyor musun, akşam yemeği yemedim çünkü. Seni son kez yazarken bir şey itiraf etmek istiyorum. Bence sende çok merak ediyorsundur. Hani yıllardır seni 'o çocuk, o çocuk' yazıyorum. İşte 'o çocuk' benim, ta kendim. Yaşadığım çocukluğumu yazmak bir kenera, aklıma bile getiremedim... Hep 'o çocuk' dedim. Çünkü ben 'o çocuk' olmayı hiç istemedim. Anneme kalkan, babam olacak o adamın elleri, mahalle parkındaki salıncakta beni sallasın istedim. O kocaman elleriyle ellerimi tutsun hiç hesap etmeden saatlerce yürüyelim istedim. O ağzından iğrenç küfürler duymak yerine, 'canım oğlum', 'biricik karım' laflarını duymak istedim. Bir çizgi filme çok özenmiştim bir kere, çocuk babasıyla birlikte balık tutmaya gitmişti göle, izledikten sonra hemen annemin yanına koşmuştum, "ben babamla balık tutmak istiyorum anne" diye. Annem ağlamaya başlamıştı, yüzümü okşayıp kocaman bir öpücük kondurmuştu yanağıma "sakın bunu babanın yanında söyleme olur mu?" demişti. Ben de suratımı düşürüp, küsmüştüm ona... ... Babam olacak o adam, o gün annemi de beni de siniri geçene kadar tekme tokat dövdü. Hatırlamıyorum ondan sonrasını, gözlerimi açtığımda yataktaydım, korkarak kalktım, doğruca mutfağa koştum, annem ayakta peynir dilimliyor. Geldiğimi duymuş olmalı ki yüzünü döndü, taptalı gülümsüyor bana, dudağı patlamış, gülümserken acımış olmalı yüzünü buruşturdu. "Hadi koş yüzünü yıka." Hiçbir şey söylemeden tuvalete koştum. Yüzümü yıkadıktan sonra, hemen tişörtümün önüne arkasına siliverdim elimi yüzümü, yeniden koştum mutfağa. Hiç konuşmadan yaptık, zeytin peynir kahvaltımızı. Birkaç gün sonra annem fenalaştı, çok ağladım o gün, ambulans geldi götürdüler annemi, babam olacak o adamda her nereden gelmişse o da gitti hastaneye. O gece eve gelmediler. Sonra gelip beni de annemin yanına götürdüler. Annemi ilk kez hareketsiz yatarken görüyordum. O odanın pencere kenarına dayadım kollarımı annemi seyrettim. Doktor amcanın biri gelip babam olacak o adamın kulağına hafifce eğilip "başınız sağolsun" dedi. Babam olacak o adam sadece doktor amcanın yüzüne baktı. Sonra doktor amca benim yanıma geldi, tuttu omuzlarımdan "Annen çok uzaklarda bir yere gitti, uzun bir zaman göremeyeceksin" dedi. Ben anlıyordum oysa, biliyordum 'ölüm' ne demek, uzaklığı ne demek... Babam olacak o adam o gün akvaryumumu kırdığında mavi balığımın çırpınışlarını seyretmiştim gözümü kırpmadan, annem söylemişti artık onun olmadığını, 'öldüğünü'... Doktor amcalar annemin ölüm nedeni için 'kalp krizi' demişler. Oysaki ben biliyordum annemi 'babam olacak o adam' öldürmüştü. Tek nedeni oydu annemin ölmesinin... Mezara gittiğim o günü unutamıyorum, bembeyaz 'elbisesinin' üzerine toprak atarken tanımadığım amcalar, en sevdiğim oyuncağımı bırakıverdim elimden o çukura, o da annemin yanına gitsin istedim. Babam olacak o adam iğrenerek baktı sanki, yüzüne bile bakmadım o gün. Sonra beni buraya getirdi, elime de bir kaç tane boyama kitabı, kalem ve bir araba tutuşturdu, ağlamamam için yaptı, öyle düşünüyorum. Beni de bir daha aramadı. Kimseyle konuşmuyorum burada, tek başıma kaldığımda bazen annemin en sevdiği şarkıyı söylüyorum, "Dağlar kardan geçti, bağlar nardan geçti, gönül yardan geçmiyor..." Geceleri beni uyutmak için, saçlarımı okşayarak söylerdi bu şarkıyı. Çoğu gece uykum gelmediği halde "anne uykum geldi" der ve tutar elinden yatağıma götürürdüm, uykum gelip uyuyana kadar bu şarkıyı söylerdi, gözlerimi ayırmadan izlerdim yüzünü, gözümü açtığımda sabah olmuş olurdu ne zaman uyumuşum da annem son öpücüğünü kondurup yanağıma, yanımdan gitmiş anlamazdım bile... Son satırların seninde Sevgili Günlük, sen de bak dayanamadın da dinlemiyorsun artık beni. Sana küsmem ama, yıllardır 'o çocuğu' satırlarında taşıdın. Yarın giderken burdan, seni de yanıma alayım, sonra da gidip denize atayım. Sende küsme ama bana 'o çocuk' denize gitmeli... Anlıyorsun değil mi?.. Bir de biliyor musun, keşke o gün, o kahvaltı masasında 'anne seni çok seviyorum.' deseydim anneme, sarılsaydım boynuna sımsıkı belki o zaman, duyduğum kokusunu daha keskin duyardım şimdi, kendi de bana 'ben de seni canım oğlum' derdi, sesini şimdi daha canlı işitirdim... Üç noktalık bir yerin kaldı bak seninde, benim hayatım gibi. ...
··
32 görüntüleme
Bi kübb okurunun profil resmi
Hayır anlamıyorum atma o çocuğu denize, yüreğinde annesinin acısını ve sevgisini taşıyan o çocuğu bırakma lütfen... Çok güzel olmuş canım benim ağlatıyordun az daha beni ama bir dahaki sefere o üç nokta mutlu sonla bitmeli tıpkı senin güzel kalbin gibi 🌼🌼🌼
Hatche okurunun profil resmi
Canım papatyam, çok teşekkür ederim. 💐 Evet o çocuk yaşayacak ve hep gülecek... Yarın belki onu çok güzel bir sürpriz bekliyordur...
3 sonraki yanıtı göster
Metin T. okurunun profil resmi
İlk kısımda anlatan kim? “Ne kadar da bana benziyor, tıpkı beş yaşım” ile anlıyoruz ki kahraman çocukluğuna gitmiş, o bilincine kazınmış zamanı dışarıdan izliyor. Ama olaya ne ölçüde şahit olduğu belli olmayan bir Ben anlatıcı gibi davranıyor. Burada, kahraman hatırlamak istemiyor o anları denilebilir. Ama okura asıl anlatılması gereken vurucu kısım orası. Anlatıcının eli çok zayıf kalmış. Okuru şaşırtmak istiyor desek, değil. Bana kalırsa tanrısal anlatıcı kullanılabilirdi burada. Çocuğun uğradığı tüm yıkımı detaylı olarak okura hissettirebilirdiniz. Ya da bizzat o çocuğun dilinden bir ben anlatıcıyla olabilirdi. Ben anlatıcı bilinç akışıyla da verebilir. Bunun için #30646762 öyküsündeki “Solgun siyah eller elini tutar” ile başlayan bölüm okunabilir. Bir insan bir eylemi yaparken, mesela, “kafamı kaldırayım” ve “Yeniden çocuğa çevireyim bakışlarımı,” der mi kendine? Bunu düşünmek lazım. Bence demez. Bunlara da dikkat etmek lazım gelir. Edebi anlatımlarda kelime optimizasyonu çok önemli . Yani gereksiz, fazla kelimeleri çıkarmak lazım. Mesela, “Koşarak uzaklaştım odasının yanından, gün boyunca yorganımın altından kafamı çıkarmadım, şimdi acıktım biliyor musun, akşam yemeği yemedim çünkü.” Nereden uzaklaştığını biliyoruz. Bu sebeple eksiltmeli anlatmak daha şık olurdu. “Oradan koşarak uzaklaştım-Koşarak oradan uzaklaştım” gibi. Bu mantıkla metin tekrar gözden geçirilmeli. “Sonra gelip beni de annemin yanına götürdüler. Annemi ilk kez hareketsiz yatarken görüyordum. O odanın pencere kenarına dayadım kollarımı annemi seyrettim.” Burada bir hastane gerçeğinden uzaklaşma var. Çünkü anlıyoruz ki anne ölmüş. Ölmüş insan, çocuğu gelsin de onu görsün diye yatakta tutulmaz. Ölüm anlaşıldığı an morga kaldırılır. Bu sahne illa okura aktarılacaksa, önce gider, annesi, o başındayken ölür. Ölüm anına, hareketsizleşmeye böyle şahit olabilir. “bembeyaz 'elbisesinin' üzerine toprak” bembeyaz elbisenin kefen olduğunu hepimiz biliyoruz. Neden tırnak içine aldınız? Aş olsun, okura güvenmiyor musunuz? )) Evet, konu da konunun temi de güzel. Ufak bir gözden geçirince daha sağlam bir metin yapabilirsiniz. Artık ayrı de-da’lara daha bir dikkat ayol )) Son paragrafları başarılı buldum. Kalemin rahatlamasına bağladım bunu. Bir kurmacayı yazdıktan sonra en az 15 gün kenara kaldırmak lazım. Sonra okuyunca bakın neler bulacaksınız. Kaleminize sağlık.
6 önceki yanıtı göster
Hatche okurunun profil resmi
Sevgiler, saygılar Metin Abi :) Çok çok teşekkür ederim yorumun için, buraya ilk koyduğum gün bu kurmacamı senin de kulağını çınlatmıştım, Metin Abi görse ne der acep diye, sesimi duydun sanki :) :) Ya üzersem demişsin ya, öyküyü baştan yazacak kadar hatam olduğunu biliyorum :( bu evet üzücü ama hatalarımı görüp düzeltip daha güzel şeyler yapmak daha mutluluk verici bunun için de senin yorumun çok çok değerli Metin Abi :) :) Aslında bir kaç arkadaşımdan da ufak dokunuşlar almıştım ama bi türlü üstünde duramadım, düzeltemedim bu artık sınır olsun yeniden kesinlikle bakmalıyı. Hem bir kaç gün geçti, ben de nerede ne kadar hatam var daha iyi görebilirim... :) :)
1 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.