Rüya görürdüm. Çılgın rüyalar. Aptalca şeyler.Gözlerimin içine bakarak beni restoranın ortasında kendine çekerdi. Tam beni ihtirasla öpeceği sırada, salon sarsılmaya
başlardı, masaların altından güvercinler havalanırdı (güvercinlerin oradan nasıl
çıktığını hiç bilmiyorum) hemen sonra akıntı başlardı. Sel gibi, içimden dışarı
akardı. İçinde balıklar yüzerdi, üzerinde küçük kayıklar olurdu ve sel bütün
restoranı doldururdu. Burt karşımda, dizlerine kadar akıntıma gömülmüş halde
dururdu. Bunu tekrar yaptığım için hayal kırıklığına uğramış olarak bana
bakardı.
Artık, öyle rüyalar görmüyorum. Aşağısı ile ilgili her şeyi çıkarıp aldıklarından
bu yana görmüyorum. Rahmimi aldılar, tüpleri ve diğer her şeyi. Doktor şaka
yaptığını sanarak, "Sen kullanmazsan başkaları alır," dedi. Kanser olduğumu
sonradan öğrendim. Onun için bütün takımı almışlar. Zaten bir iş yaramıyordu.
Öyle değil mi? Çok abartılıyor. Ben farklı konularla ilgilendim. Köpek
yarışmalarını kaçırmıyorum. Antika satıyorum.
Ne mi giyerdi? Bu ne biçim soru böyle? Ne giyerdi? Büyük bir tabela taşırdı: Sel
baskını nedeniyle kapalı."
Ne söylerdi? Dedim ya. Öyle değil. Yani bir insanın konuşması gibi değil. Uzun
zaman önce sessizliğe gömülmüş. Bir yer. Kimsenin gitmediği bir yer. Bodrumda,
kilitli. Aşağıda bir yer. Mutlu oldun mu? Beni konuşturdun, içimi döktüm sana.
Sen yaşlı bir kadını aşağısı ile ilgili konuşturdun. Şimdi mutlu oldun mu?
Uzaklaşıp sırtını döndü...
Biliyor musun, aslında sen bugüne kadar bu konuyu konuşabildiğim ilk insansın.
Ve galiba ben biraz rahatladım.