Gönderi

6/10 puan verdi
İki Çokbilmiş Karakterin Savruluşları
Gustave Flaubert ülkemizde daha çok kaleme aldığı Madam Bovary ile tanınan bir yazar. Ama daha başka kitapları da var usta yazarın. Bunlardan biri de Bilirbilmezler. Romanı 1990 yılında Tahsin Yücel Türkçeye kazandırır. Ondan önce çeviren yoktur. Kitabın orijinal ismi Bouvard et Pécuchet’dir. Bilirbilmezler ismini çevirmenin kendisi koyar. Bilirbilmezler, Flaubert’in ölümünden sonra yayımlanır. Yazar kitaba son noktayı koyamadan vefat eder. Kitaba yazar son nefesini verdikten sonra eşyaları arasında bulunan bir kâğıtta yazılanlar ilave edilmiş. Bu ilaveyi katarsak “Başlarlar kopya etmeye.” cümlesiyle son buluyor Bilirbilmezler. Flaubert, Madam Bovary’yi beş senede yazarken bu kitabı altı yılda bile tamamlayamamıştır. Ne yazık ki ömrü yetmemiştir. Bu bakımdan Bilirbilmezler için Flaubert’in üzerinde en çok durduğu ve onu en çok uğraştıran kitap olduğunu belirtmek herhalde yanlış bir ifade olmaz. Zaten kendisi de bir mektubunda “Böyle bir kitaba girişmek için deli olmak, üç kez çılgın olmak gerekir.” der bir mektubunda. Dostu Turgenyev’e ise “Bana öyle geliyor ki bilinmedik yerlere doğru, çok büyük bir yolculuğa çıkacağım, bir daha geri dönemeyeceğim.” demiştir. Gerçekten de geri dönüşü yoktur bu çetin yolculuğun. Flaubert büyük yapıtını bitirmek için var gücüyle çalışmıştır. Uzmanlara göre bu kitabı bitirmek için yüzlerce kitap ve belge okumuştur. Kitabın altyapısını sağlam kurmuştur. Ancak Madam Bovary kadar ses getirmemiştir kitabı. Çok okunmamasını kolay anlaşılır ve akıcı olmamasına bağlamak yerinde olacaktır. Tahsin Yücel çeviriye “Bilirbilmezler Üzerine Gözlemler” başlıklı bir giriş yazısıyla katkıda bulunur. 11 sayfalık bu giriş yazısı okurun kitabı daha iyi anlamasına, kavramasına olanak vermektedir. Eğer bu giriş yazısı olmasaydı kitaptan alınan tat ve kitaba karşı duyulan heyecan daha sönük kalırdı. Ancak üzülerek belirtmeliyim ki Yücel’in girişte yazdığı “Sizi kutlarım, dünyanın en büyük romanlarından birini okumak üzeresiniz!” cümlesine katılmam mümkün değil. Bunun birçok sebebi var. Bunlardan birincisi, romanda çok fazla teknik terim var. İkincisi, o kadar çok isim var ki okurun kafası karışıyor. İsimler Fransızca olunca okumak daha da zorlaşıyor. Fransızca bilmeyen bir okurun bu kitabı kendi ana dilinden bir yazarı okuyormuş gibi okuması mümkün değil. Siz Fransızca bir özel isim okuyorsunuz, ama okuduğunuz özel isimle sonra gelen ekler birbirine uymuyor. Örneğin, Regnault diye bir isim var. Fransızca bilmeyen biri bu kelimeyi Regnault diye yazıldığı gibi okur. Ama öyle okunmuyor, çok farklı bir biçimde “Hınyu” (Hın sesini düz olarak değil, gırtlaktan çıkartarak okuyorsunuz.) olarak söyleniyor. Öyle okunmadığı için sonra gelen çekim ekini de tam oturtamıyorsunuz kelimeye. Chavignolles sözcüğü de böyle. “Chavignolles’e” diye değil, “Chavignolles’a” olarak yazılıyor hâl eki aldığında. Pécuchet isminde bir başkarakter var. Nasıl okunuyor dersiniz? “Pikuşe” diye okunuyor. Doğru okunuş için hemen hemen birçok sözcüğün nasıl telaffuz edildiğini öğrenebileceğiniz Forvo internet sitesine girip kelimeyi dinlemenizden başka yol yok. Tabii eğer birileri bu siteye girip “bu kelimeyi doğru okuyamayan vardır” diye düşünerek kelimeyi telaffuz etmişse... Sözcükleri doğru okuyamamaktan kaynaklanan sorunlar romanın akışını bozuyor. Tahsin Yücel kadar herkes Fransızca bilemeyeceği için bu konuda okurların anlamasını kolaylaştıracak uygulamalara gitmek gerekirdi. Hadi İngilizce olsa bir şekilde anlaşılır. Çünkü İngilizce bilmeyen kalmadı neredeyse. Ama konu Fransızca gibi zor okunan bir dil olunca işin rengi değişiyor. Bu açıdan okurun kelimeleri okurken zorlanmaması için bir kere de olsa özel isimlerin yanına parantez açıp okunuşlarını yazmak en doğru olanı. Ya da romana başlamadan önce birkaç sayfa açıp hangi kelimenin nasıl okunduğu açıklanmalı. Bazı kitapların sonunda nasıl sözlük varsa bu kitabın girişine de “Kitaptaki Fransızca Kelimelerin Okunuşları” başlığı altında bir bölüm açılabilirdi. Elbette sadece bu kitapta değil, diğer yabancı kitaplarda da olması gereken bir özellik anlatmaya çalıştığım. Bilirbilmezler’in konusuna gelince... Bouvard ile Pécuchet isminde dış görünüşleri birbirinden zıt iki adam bir gün Bourdon Bulvarı’nda dolaşıyordur. Aynı anda ikisinin de aynı kanepeye oturacağı tutar. İkisi de şapkalıdır. Şapkalarını çıkarır çıkarmaz birbirlerinin isimlerini öğrenirler. Çünkü şapkalarının içinde isimleri yazılıdır. Tesadüfe bakın ki ikisi de aynı işi yapmaktadır, yani yazıcıdır. Belirli metinleri başka yerlere kopya etmekle meşguldürler. Bouvard ile Pécuchet karakter olarak birbirlerinden farklıdırlar. Ne var ki karakter farklılığı sıkı bir dostluk kurmalarına engel olmaz. Çünkü ikisi de aynı şeyleri düşünmekte, aynı şeyleri hedeflemektedir. İkisi de başkentin boğucu havasından uzaklaşıp kırda yaşamak istemektedir. İkisi de yeni bilgiler öğrenmeye can atmaktadır. İkisine de yazıcılıktan, memuriyetten gına gelmiştir. Kopya etmeyi, yani başkalarının yazdıklarını sürekli başka yerlere geçirmeği bırakıp artık kendileri tarihe adlarını altın harflerle kazıma peşine düşmüşlerdir. Ne var ki yeni icatlar bulmaya; eski bilgilerin, her daim tekrarlanan öğretilerin ne kadar yanlış olduğunu kanıtlamaya çalışırken pek de başarılı olamazlar. Sadece bir iki olayda doğru gözlemlere ulaştıkları olur. Ama genel itibarıyla akıllarından geçen sonuçları elde edemezler. Yalnız, ne kadar başarısız olsalar da “yılmak” diye bir eylem yoktur sözlüklerinde. Ta ki kitabın sonuna kadar... Romanın sonunda pes ettikleri görülür ve yeniden kopya etkinliğine girişirler. Yani, başa dönerler aslında beceriksizlerine, gülünçlüklerine, saflıklarına, yetersizliklerine, ahmaklıklarına yenik düşerek. Bouvard ile Pécuchet kimya, edebiyat, sağlık, manyetizma, felsefe, tarih, fizyoloji, astroloji, politika vb. hemen hemen her alana el atarlar ve bir sürü bilgi öğrenirler. Öğrendikleri bu bilgileri başkalarıyla da tartışırlar. Bazı konularda yazılanları önemsemezler ve reddederler. Başkaları hiçbir şey bilmiyormuş da kendileri her şeyi biliyormuş gibi davranırlar. Böyle durumlarda kendileri yeni bilgiler üretmeye girişirler. Ancak çoğu zaman başarısızlıkla sonuçlanır deneyleri. Ama yine de bilgisizliklerinin farkındadırlar. O yüzden her zaman yeni şeyler öğrenmeye çabalarlar. Yeni bilgilere de açıktırlar. Tartışmalarda bazen üstün çıktıkları da olur. Bilirbilmezler Bütün Dünya dergisinin yazarı Konur Ertop tarafından da ele alınmıştır. Ertop “Salak Kimdir? Salaklık Önlenebilir mi?” başlıklı denemesinde Yücel’in kitaba bakışını ortaya koymuş, Yücel’in Salaklık Üstüne Deneme başlıklı kitabıyla yazıyı bağlamıştır. Ertop kendi düşüncelerine yer vermemiş, Yücel’in çevirdiği kitap hakkındaki değerlendirme ve yorumlarıyla yetinmiştir. Çevirmenin yazdıklarını yinelediği için yeni bir şey ortaya koymamıştır ne yazık ki. Oysaki kitap hakkında özgün yorumlar kaleme alabilseydi daha hoş, daha dolu ve daha doyurucu olurdu.
Bilirbilmezler
BilirbilmezlerGustave Flaubert · Can Yayınları · 2017365 okunma
··
490 görüntüleme
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Mutlaka okumayı düşündüğüm bu kitap hakkında efsane faydalı bir inceleme yazmışsınız, umarım daha çok okunursunuz
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.