Gönderi

Gündemdeki Ölüm Cezasına Hukuki Çerçeveden Bakış
Son zamanlarda yeniden hortlatılan ve gündemimizi sıkça meşgul etmeye başlayan idam (ölüm cezası) konusuna ilişkin bir hukukçu bakış açısıyla bir şeyler yazmak istedim. Öncelikle bu yazı çoğunlukla hukuki ve sıkıcı bilgiler içerecek olup konuyla ilgili olan kişilere hitap edecektir. Yazının içeriğini dikkatlice okuduğunuzda birçok hukuki ve siyasi konuya daha doğru açılardan bakacağınızı düşünüyorum. Amacım somut bilgileri verip konuyu doğru açıdan tartışmaya davet etmektir. Her ne kadar bugünlerde hukuka karşı güvenimiz sıfıra kadar indirgenmişse de Türkiye sonuçta bir hukuk devletidir. Yerel kanunlarımızın yanı sıra taraf olunan uluslararası sözleşmelerle de bağlı olarak yönetilir. Günümüzde en önemli uluslararası sözleşme Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'dir ve Türkiye 18/05/1954 tarihinden itibaren AİHS'e taraf olmakla, çekince koymadığı tüm maddeleri yerel hukukunda da uygulamak üzere kabul etmiştir. Bilindiği üzere, hiçbir devlet kafasına göre, tarafı olduğu sözleşmeleri hiçe sayarak uluslararası düzlemde hareket edemez. Aksi halde bu devlete karşı her türlü ağır yaptırım uygulanır. DİKKAT! Bir uluslararası insan hakları belgesini imzalamak demek, o belgedeki standartlara ulusal mevzuatı uyumlaştırmak yönünde gerekli değişiklikleri yapma "siyasi taahhüdünde" bulunmak demektir. Konu ölüm cezası olunca ele alınması gereken ilk hak elbette yaşam hakkıdır. Yaşam hakkı, insanın hayatta olup olmamasıyla alakalı bir haktır; yani canlı bir kişinin bu hayatiyetinin sürmesiyle, yaşamından yoksun, özellikle keyfi olarak yoksun bırakılmamasıyla alakalıdır. Yaşam hakkının özü, insanın hayatta olması, yani yaşaması, nefes almasıdır. Bu niteliği ile yaşam hakkı, diğer tüm haklardan yararlanabilmenin bir ön koşuludur. Yani tüm insan haklarının temelidir. Yaşam hakkı, niteliği gereği sınırlandırılamaya elverişli olmayan bir haktır. Bu hakkın alanı hiçbir şekilde sınırlandırılamaz ve daraltılamaz. Yaşam hakkının ne zaman başladığı ise tartışmalı bir konudur. Kimilerine göre doğumla, kimilerine göre gebe kalmadan itibaren başlayan bir haktır. Ancak bu konu "kürtaj meselesi" ile alakalı olduğu için bu yazıda üzerinde durmadan geçiyorum. Yarın öbür gün kürtaj meselesi de tekrar hortlatıldığında belki o zaman da kürtaj meselesine değinirim. AİHS'nin 2. maddesi yaşam hakkı ile ilgilidir ve bu madde hükmünde "Hiç kimsenin yaşamına kasten son verilemez" hükmü yer almaktadır. Bu madde ile ilgili 28/04/1983 yılında Protokol No:6(P-6) ve 03/05/2002 yılında Protokol No:13(P-13) yayınlanarak son hali oluşturulmuştur. DİKKAT! Türkiye de 09/01/2004 tarihinde bu protokole imza atmış ve 01/06/2006 tarihinde protokolü onaylamıştır. P-13'e atılan imzalardan sonra ölüm cezası kaldırılmış, Anayasa'nın çeşitli maddelerinde yapılan değişikliklerle ve 2004 anayasa değişikliği ile ölüm cezası bütünüyle yürürlükten kaldırılmıştır. Türkiye, uzun yıllar muzdarip kaldığı silahlı şiddet olayları ve ölüm cezasının caydırıcı etkisi olduğunu düşündüğünden AİHS'ni ve protokolleri hep gecikmeli olarak imzalamıştır. En son resmi ölüm cezası infazı 1984 yılında gerçekleşmiştir. 1920'den 1984 yılına kadar geçen süreçte, Cumhuriyetin erken döneminde İstiklal Mahkemeleri tarafından hükmedilen ve infaz edilen ölüm cezaları hariç, toplam 712 mahkumun ölüm cezaları yerine getirilmiştir. 1984'ten 2004 yılına kadar ise, herhangi bir ölüm cezası verilmemiş, sadece "caydırıcı etkisi" var diye yürürlükte tutulmuştur. Yani amaç hiçbir zaman tecavüzcüleri engellemek olmamış, her zaman terörü engellemek olmuştur. Tabii yukarıdaki tarihlere çok DİKKAT etmek gerekiyor. Mevcut hükümetin 2002 tarihinden beri iktidarda olduğunu ve ölüm cezasını kaldıran bu sözleşmeler ile protokollere 2004 tarihinde bizzat imza attığını iyi görmek gerekir. Şimdi ne oldu da zamanında ölüm cezasını kaldırmak için her şeyi yapan hükümetin bugünlerde ölüm cezasını yeniden gündeme aldığını tartışmak gerekir diye düşünüyorum. 14 senede ülkede neler değişti? Biz mi değiştik, yoksa hükümetin fikri mi değişti yine? Yukarıda da sorduğum gibi değişen biz miyiz, yoksa hükümet mi? Zira çok değil 1,5 sene önce 16/11/2016 tarihinde, (BURAYA DİKKAT) cinsel istismar suçunda failin mağdurla evlenmesi durumunda cezanın infazının ertelenmesine karar verilmesine ilişkin meclise önerge sunulmuştu. Hatırlarsanız gazetelere, "Çocukları Tecavüzcüsüyle Evlendirme Yasası" olarak yansımıştı. E şimdi sormak gerekmez mi, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diye? Önce tecavüzcü ile küçük çocuğu evlendirerek aile kavramını korumaya çalıştığını söyleyeceksin, sonra da tecavüz olayları üzerinden ölüm cezasını yeniden yürürlüğe sokmaya çalışacaksın... Bu durumda anlaşılması gereken şudur ki, ölüm cezasının tecavüz olaylarını azaltmakla hiçbir ilgisi yok. Tecavüz konusu yalnızca görünürdeki sebeptir. Ayrıca Ceza Kanunu'muzda tecavüz suçlarına verilebilecek ceza aralığını incelersek, kanunumuzda en az 12 yıldan başlayıp müebbet hapse kadar bir ceza verilmesi öngörülmüş. Diğer maddeler ve suçlarla kıyaslandığında zaten yeterince ağır bir ceza. Yine de yeterli değil diyenlere katılmamakla birlikte sonuna kadar hak veririm. Fakat şunu iyi anlamak gerekir ki, en az 12 yıl ceza almayı göze alarak tecavüz eylemine girişen kişi 20 yıllık bir cezayı da zaten göze almış demektir. Daha doğrusu bu durum göze almakla da ilgili değildir. Tamamıyla tecavüz eyleminde bulunan zanlının tecavüz eylemine bakış açısının değiştirilmesiyle ilgilidir. Sonuç itibarıyla, bir hukukçu olarak meselenin hukuk/ceza meselesi olmadığını, tamamen siyasi, sosyolojik ve eğitimsel bir problem olduğunu sizlere anlatmaya çalıştım. Daha ağır cezaları öngören bir referandum önüme gelirse elbette ben de onaylarım. Fakat konuyu hukuk üzerinden çarpıtarak ülkeye ölüm cezası (idam) getirmeye çalışmak görmezden gelemeyeceğim kötü niyetli bir yaklaşımdır. Umarım iyi niyetim ve salt bilgi verme amacım yanlış yerlere çekilmez. Kahrolsun tüm tecavüzcüler, aksini söylemeye çalıştığım şey o değil. Ben sadece meselenin bir hukuk problemi olmadığını anlatarak konuyu alanında uzman sosyologların ve eğitim bilimcilerinin yardımlarıyla çözebileceğimizi düşünüyorum. Not: Bu yazıyı yazarken Prof Dr. Mehmet Semih Gemalmaz'ın Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukunun Genel Teorisine Giriş isimli kitabından faydalanarak yazdım. İlgilenenler alıp okuyabilir. Gerçi "giriş" dediğine bakmayın, kitap 1700 sayfa...
··
128 görüntüleme
DUA okurunun profil resmi
Geçen gün Facebook'ta gördüm reis Allah'ın izniyle idamı getirecek ülkenin yüzü gülecek yazıyordu. İdamı kim kaldırmıştı diye sordum paylaşım silindi. Bir süre daha idam siyasi bir malzeme olarak devam eder sonra unutulur gider .
2 önceki yanıtı göster
Semih Doğan okurunun profil resmi
Ölüm cezasını kaldıran da aynı hükümet olduğu için sizin sorunuz üzerine “error” vermiş olabilirler. Ne de olsa ülke yap-boz tahtasına döndü...
Kütüphane kedisi okurunun profil resmi
Daha geçen yıl 12 yaşındaki kız çocuğu evlenebilir diye fetva vererek küçük çocuklara cinsel bir nesne olarak bakmayı meşrulaştıran bunlar değil miydi? İDAM asla çözüm değil. Kitle psikolojisine sırtını dayamış, düşünmeyi bilmeyen, linç kültürüne meraklı çoğunluk yine İDAM diye ortalığı inletiyor. Adam zaten müebbet hapsi göze almış, ölümü mü almayacak.Ayrıca istatistiklere baksınlar, işlenen suçların faillerinin ancak 20 % si bulunuyor. Gerisi kayıp.
Semih Doğan okurunun profil resmi
Katılıyorum. O fetvayı unutmuştum ben, iyi hatırlattın.
Ulaş okurunun profil resmi
Konunun, Victor Hugo'nun Bir İdam Mahkûmunun Son Günü adlı incelemesine etiketlenmesi çok güzel olmuş. Ayrıca açıklayıcı ve yerinde bir bildilendirme, algı açısından. Teşekkürler Semih Bey.
Semih Doğan okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Ulaş Bey. Ama Victor Hugo’nun kitabına etiketlenme meselesini anlayamadım?
6 sonraki yanıtı göster
Esra Koç okurunun profil resmi
Emek verip yazdığınız ve bizimle paylaştığınız için kendi adıma çok teşekkür ederim. Hukuki açıdan ve insan hakları açısından duruma açıklık getirmek olması gereken bir bakış açısı. Bu konuda duygusallığı baz almak tarihte yapılan hataları ön plana çıkarıyor. Akli selim herkes idamın mevcut zemine oturmayacağını bilir. Ancak konu masum çocuklar olunca aklı devre dışı bırakacak bir üzüntü yaşıyoruz. Bunun yansımasıda bu oluyor. Dün bir tartışma programında yapılan konuşmalarda geçen ifadelerden biri de şuydu. Bu suçlularda yapılan tedaviler sonrasında, kişilerin topluma kazandırılma sürecinde tekrardan suç işleme potansiyellerinin olduğunu ve kesin bir çözüm olarak bakılamayacağı dile getirdiler. Konunun bu tarafından bakılınca muebbet en doğru çözüm olarak gözükse de suç işlendikten sonra verilecek cezayı tartışmak bu konuyu çözememenin bir sonucudur. Mevcut suçlular üzerinden konunun ele alınması ve diğer bi taraftan da bu suçun işlenmemesi için ne yapılmalı onu konuşmak lazım.
Semih Doğan okurunun profil resmi
“Suç işlendikten sonra verilecek cezayı tartışmak” ve “suçun işlenmemesi için ne yapılmalı onu konuşmak lazım” bunlar çok doğru bakış açıları. Katkınız ve görüşleriniz için teşekkür ederim.
kyrios maldoror okurunun profil resmi
İşleyeceği suç da, kişi kendisinin yakalanacağını varsaymaz, yakalanacağını bilen bir insanın suç işleyebileceğini düşünmüyorum. Yani bu durumda, müebbet hapislik olması ihtimali de yeterli caydırıcı bir ceza hükmünde, en azından benim nezdimde. Ki zaten idam edilecekler listesinde, kendisine muhalif olanlardan, suç işleyenlere sıra geleceğini de zannetmiyorum. Dar ağacı pazarlayanlar felan türer, mümkün mertebe kerestecilik popüler bir iş olup, el altından ihalelerle, yine dönüp dolaşıp çok saygın iş adamları ve 'kodamanoğulları'nın ekmeğine yağ sürmeye yarar...vs. Teşekkür ederim, faydalı bir çalışma olmuş.
Semih Doğan okurunun profil resmi
Katılıyorum Fırat Bey. Yine her zamanki gibi konudan sapıp farklı alanlarda ölüm cezasını uygulamaya girişeceğimizi ben de düşünüyorum. Teşekkürler.
mithrandir21 okurunun profil resmi
Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi'ne göre Amerika bu hakkını sonuna kadar nasıl kullanıyor? Sonuçta Amerika yani, hem Avrupa ülkesi değil hem de bu sözleşmede taraf olan bir ülke değil. Biri televizyonda da söylemişti bu konuyu da sonradan bu sözleşmenin yine ABD ile Türkiye arasında geçerliliği olmadığı söylenmişti, adını tam olarak hatırlamıyorum ama ABD ile Türkiye arasında terörizm ile ilgili bir suçlu iade sözleşmesi var bildiğim, onda da idam ile ilgili olumsuz bir madde var mı yok mu bilmiyorum.
Semih Doğan okurunun profil resmi
Evet haklısın. O konuda ezberden yazmışım ve Amerika “Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi”ne taraf değilmiş. Fethullah Gülen için yazdığım durum geçerli değil. Birazdan düzelteceğim o kısmı... ABD ile aramızdaki sözleşmeye şöyle bir göz attım, sanırım siyasi suçlara ilişkin suçluların iadesini kapsam dışında bırakıyor. Uyarı için teşekkür ederim.
eskaza okurunun profil resmi
Görene köre ne demişler. iktidara oy veripde keşke seçtirtmeseydik şunu denen günler yakın gibi
Semih Doğan okurunun profil resmi
Ben o kadar emin değilim :)
3 sonraki yanıtı göster
Homeless okurunun profil resmi
Konunun siyasi boyutuna girmemekle burada yazılanların %70’lik kısmına kefilim. Çok bilgilendirici bir yazı olmuş. Ayrıca istismar / kötüye kullanma kavramlarının biz de tezahürü biraz farklı olduğu için uygulanış şekli de eminim farklı olacaktır. Toplumsal barışı sağladığımızda, algılarımızı kontrol edebildiğimizde bence her yanımız bahar bahçe olabilir. İdam çözüm değil, caydırıcı da değil. Bu kanun maddelerinden de anlayacağımız üzere uygulanabilirliği de yok zaten. Teşekkür ediyorum :)
Semih Doğan okurunun profil resmi
Katkınız ve görüşleriniz için teşekkür ederim...
Canan Taş okurunun profil resmi
Ali hocam insanları dinliyorum o pahalı bu pahalı eğitim şöyle bu böyle eleştiri eleştiri tera giden biseyler olduğunun farkındalar. Üzerinden 10 dk geçiyor yeni olan bir yol tünel yada ne bileyim bir hastane yafa binadan bahsediyorlar hemen arkasından ismi malum parti çalışıyor. Insanlar gördüklerine tav oluyor ama yaşadıkları hayatında farkındalar ciddi bir tezat var. Bu yüzden ben inanmıyorum. Sizde aldanmayın o mama alamadım diyen vatandaşa.
21 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.