Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

ÇOK GÜZEL BİR HİKAYE :)
Hoca, nafile yere yeniçeri ağasının oğluna okuma yazma öğretmeye çalışıyormuş. Kafası odun gibi kalın olan oğlan bir türlü okumayı sökemiyormuş. Artık sabrı tükenen Hoca sonunda çocuğun kulağını çekmiş ve yüksek sesle “Eşek, öğreteceğim sana okumayı” diye bağırmış. Hikaye bu ya, tam hoca bağırdığı sırada evin önünde Sultan’ın kolbaşısı geçmekte imiş ve “eşek, göreceksin sana bile öğreteceğim okumayı” sözlerini duymuş. Hemen heyecanla Sultan’ın huzuruna çıkmış ve “Devletlim, şehirde bir hoca eşeklere okuma öğretiyor, kendi kulaklarımla duydum. Bir düşünsenize bizim payitahtta eşekler okuma bilirse bütün devletler bize gıpta etmezler mi?” demiş. Bu garip haber karşısında Sultan heyecanlanmış tabi. Hemen hocanın huzura getirilmesini emretmiş. Sultanın ve kolbaşının heyecanını anlayamayan hocayı kolluk kuvvetleri kolbaşının tarif ettiği evden derdest edip yaka paça huzura getirmişler. Hoca önce hemen yere kapanıp hiç bir suç işlemediğini sayıklamaya başlamış ama Sultan büyük bir hürmetle Hocayı yanına çağırıp da "Hoca sen eşeklere okuma öğretiyor muşsun! Evinin önünden geçenler seni eşeğe ders verirken duymuşlar." deyince, ağzı bir karış açık bir zaman olayı kavramaya çalışmış. Anlamış tabi ne olduğunu hemen ama nasıl ağanın oğlunun aptalın biri olduğunu ve ona "Eşek" diye bağırdığını söyleyebilsin ki? Çaresiz ağzı açık öylesine kalakalmış. "Sükut ikrardan gelir" diye bir söz vardır. Hoca da susunca gerçekten de eşeklere okuma öğrettiği sanılmış ve hemen orada kolbaşının eşeğinin yularını hocanın bir eline tutuşturmuşlar. Diğer eline de bir kese altın alan hoca "vaat ediyor musun bu eşeğe bir ayda okuma öğreteceksin" diye de sorulunca şaşkın kafasını sallamış ve bir elinde kolbaşının eşeğinin yuları bir elinde bir kese altın eve dönmüş. Hocanın karısı, eve gelir gelmez avluya yeni bir eşek sokup masanın üzerine bir kese altın fırlatıp hüngür hüngür ağlamaya başlayan kocasını gördüğünde ne yapacağını şaşırmış. Hoca "başımıza gelen felakete bak!" diye hıçkırıyor bir türlü ne olduğunu anlatamıyormuş. Tabi eninde sonunda kadın olayı anlamış ve akıllı biri olduğundan bir süre düşünmüş ve "Bak bey," demiş. "Sultan'a vaat etmişsin bir kere, bir çare bulmalıyız. " Hoca isyan etmiş tabi "Ne çaresi hanım? ne diyorsun sen? Eşeğe okuma mı öğreteceğiz?" diye gürlemiş. Kadın "Dur hele, tabi ki eşek okuma öğrenmez ama aklıma bir hal çaresi geldi galiba" demiş ve planını Hoca'ya anlatmış. Hani "Şeytana pabucu ters giydiren" diye bir deyim vardır ya; kadın da öyle bir kadınmış işte. Hoca ile karısı önce eşeği aç bırakmışlar. Sonra da sayfalarının arasına mısır taneleri koydukları bir kitabın sayfalarını dili ile çevirip taneleri yalayıp yutmasını öğretmişler. Bir kaç gün böylece besledikten sonra da her sayfa çevirdiğinde anırmasını sağlamak için aç eşeğin önünden kitabı kaçırmışlar. Ay sonu geldiğinde aç eşek, kitap sayfalarını dili ile çevirebiliyor mısır tanelerini yuttuktan sonra da keyifle anırmayı becerebiliyormuş. Bir ay sonunda hoca kolbaşının cılızlaşmış eşeğini Sultan'ın önüne çıkarmış. Daha evvelden hazırlanmış üzerindeki kitabın içi ve tabi ki mısır taneleri sultanın bulunduğu yerden görülmeyen bir rahleyi eşeğin önüne koymuş ve hep birlikte aç eşeğin sayfaları dili ile çevirip anıra kişneye "kitap okumasını" seyretmişler. Manzara o kadar komikmiş ki herkes kahkahalarla gülmeye başlamış tabi. İşte o an kolbaşı kızgın bağırmış "Sultanım bu ne biçim okuma? Eşek sadece anırıyor ne okuduğunu anlamıyoruz ki." demiş. İşte o an Hoca atılmış ve; "Sultanım ben eşeğe okuma öğretmeyi vaat ettim. Kolbaşına eşşek lisanı öğretmek benim işim değildi!" demiş. Meseleyi anlayan ve bıyık altından gülen Sultan da Hoca'yı ikinci bir kese altınla ödüllendirmiş. --------------------------- Her şeyin, her kişinin hatta her toplumun bir görünen / olması gerektiğine inanılan / gösterilen yüzü vardır, bir de gerçekte olan yüzü vardır. Tıpkı bu öyküde olduğu gibi insanlar / toplumlar / kurumlar ve hatta rejimler dışarıya yansıtacakları kabul edilir bir yüzün vaadini verirler.... Öyküde hoca vaadini yerine "getirmiş gibi" yapıyor. Aynı şeklide toplumsal düzenin kabul ettiği görünüm, hakikatlerden kopuk olduğu oranda vaatler de "güya" tutulur. Yani çok şey / kişi / kurum asla göründüğü gibi değildir. Sizinle bir başka yazı daha paylaşacağım.; "Bir zamanlar gözleri ve kulakları olmayan kızıl saçlı bir adam vardı. Aslında saçı da yoktu, dolayısıyla ona teorik olarak kızıl saçlı deniyordu. Ağzı olmadığı için konuşamazdı. Burnu desen, o da yoktu. Kolları, bacakları bile yoktu. Midesi yoktu, sırtı yoktu, omurgasıyla iç organları da yoktu. Hiçbir şeysi yoktu. Dolayısıyla kimden bahsettiğimizi bilmemize bile imkan yok. Aslında en iyisi artık ondan söz etmemek." Yıllar sonra bu haftayı incelerken yukarıdaki yazıyı anladım. Gözleri ve kulakları olmayan kızıl saçlı adam galiba halktan görünüp özünde ondan kopuk Sovyetler Birliğini simgeliyor ve yazı da halka vaat edilen sosyalist refahın / eşitliğin / düzenin, kimliğin, ruhun ve faydanın aslında hiç olmadığını hicvediyor. Bunu yazan Daniil Kharms benzer hicivleri yüzünden hapiste ölmüştür. Ne yazık ki vaat edip de "gibi" yapanların değil "kral çıplak" diyenlerin sistemi bozduğuna inanılır. MORİS LEVİ'DEN ALINTI...
··
18 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.