Gönderi

Temmuz 2018 Deneme/Hikaye Etkinliği
Yazar: Yazar İsmi Yok Hikaye Adı : Sıkıcı Hikaye Link: #31455542 Müzik Parçası : Primavera Ludovico Einaudi - Primavera youtube.com/watch?v=qYEooPe... Servisten iniyorum. Hayatımın sıkıcı olmayan nadir anlarından. İzlediğiniz bütün filmlerdeki bütün hapishaneden kaçış veya kurtuluş sahnelerini gözünüzün önüne getirin. İşte o heyecan ve sevinçle, gerçek olduğuna inanamayarak iniyorum servisten. Çünkü servis; sabahın köründe en tatlı uykunuzdan uyanmanızla başlayıp, size akşam sadece evinize gidip, yemeğinizi yiyip, ertesi sabah uykunuzu almış olarak uyanmanıza ancak yetecek kadar zamanın tanınmasına kadar köle gibi çalıştırıldığınız mekanizmayla aranızdaki önemli bağlardan biridir. Onun sayesinde, o sonsuz kollu mekanizmanın sizi nerde olsa bulacağını bilirsiniz. Cehennemin en alt katında bile otursanız, sizi oradan çekip çıkaracak kadar dayanıklı bir servis ve bu cesareti gösterebilecek yürekli bir servis şoförü mutlaka vardır. Siz o şoförleri en çok uyurken görürsünüz, zamanları bol olduğu için uyur sanırsınız ama aslında sabah bir köleyi cehennemden çıkarıp işinin başına zamanında yetiştirdiği için yorgun düşmüşlerdir. Onlara her zaman muhtaç ve minnettar kalacağız çünkü kölelerin çoğu cehennemin en alt katında yaşarlar. Buraya kadar anlattıklarıma bakıp, bütün o hapishaneden kaçış veya kurtuluş hikayelerini gözünüzün önünde canlandırdığınızda servisten inerken hissettiğim heyecanı hissetmediniz. Çünkü, onu bu kadar dayanılmaz kılan sadece varoluş nedeni değil, içindekiler. Bütün o cehennem yolculuklarına birlikte şahit olduğunuz insanların, sabahtan akşama kadar beraber, omuz omuza yükselttiğimiz modern Mısır piramitlerinin yanında ceviz kabuğu kadar kalan serviste, kendi krallıklarını kurmaya çalışmaları, dahası bunun mümkün olduğuna inanmaları ve sizi buna inandırmaya çalışmaları, insanlığa dair görüp görebileceğiniz en acıklı sahnelerden biri. Örneğin, servise girdiğinizde en arkada sol köşede oturan teyze. Servise bindiğini ya da indiğini hiç görmedim. Hep var, hep aynı yerde. En görkemli düğünler nerede nasıl yapılır, en gereksiz şeylerin bile en pahalısı nerede bulunur, ikinci, üçüncü ev nasıl alınır, diğer köle arkadaşlara nasıl borç verilir, nasıl laf yetiştirilir, zeytinyağı gibi üste çıkılır, diğer kölelere nazaran varlıklı olduğun nasıl fark ettirmeden söylenir, insanlar yaşlı olmadığına nasıl inandırılır ve nasıl anlayışlı olunmaz, nasıl sevilmez, nasıl gülünmez. En gizemlisi de insanlar onun oturduğu yere oturmaya nasıl cesaret edemez. Sanki oturunca, kadın şimdikinden bambaşka bir canavara dönüşecek de gazabından korkuyorlar. Ya da oturunca, koltuk onları yutup uzaktan bakmaya bile tahammül edemeyecekleri en karanlık dünyalara gönderecek. Onun bir önünde, sağdaki ikili koltukta oturan Bayan X. Teyzenin ayarında değil ama yakın. Zorda kalınca çekinmeden kullanabileceği, yaşından dolayı saygı duyulma beklentisi gibi bir avantajı yok. Fakat aynı yaşlarında yan yana gelirseler, genç olanın kuracağı saltanatın görkeminden, yaşlı olanın gözleri kamaşacaktır. Servisteki saltanatından tabi ki. Eğer serviste yer yoksa ve Bayan X’in yanının boş olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bu girişiminiz, en beklenmedik şutları en maharetli şekilde karşılayan kaleciyle karşılaşmak gibi olacaktır. Kendinizi; minibüsün içinde oradan oraya sekerken, koridorun ortasında göz yaşları içinde otururken ya da minibüsün dışında bir yerlere tutunarak seyahat ederken, hatta minibüsü kullanırken bulabilirsiniz. Boş koltukta duran aslında çanta. Fakat yaklaştıkça, kanlı canlı olduğunu anlamaya başlarsınız. Nefes alır, nefes verir, etrafındakileri inceler, bazen mızmızlanır, çok yaklaşırsanız sizinle konuşmaya başlar. Onu en yakından görmeye muvaffak olanlar, sorduğu soruların cevaplarını ağaran saçları pahasına da olsa bulamadılar. Onun da birkaç koltuk önünde problem çocuk S var. S, krallığını incelikli siyaset oyunlarıyla değil de güçle, zorbalıkla kurmaktan yana. Bayan X’in zapt ettiği iki koltuğa karşılık S’nin üç koltuğu var. Oturduğu koltuk, yayılarak yarısını işgal ettiği yanındaki koltuk, oturduğu koltuğu kırmadan yaslayabileceği kadar yaslayarak kullanılmaz hale getirdiği arka koltuk. Bu azmi, gemileri karadan yürüten Mehmet’te görebilirsiniz sadece. Ama sadece azmi, zekayı değil. Yanına oturmaya cesaret ettiğinizde, size, onun ne kadar şişman olduğunu göstermeye çalışıyormuşsunuz gibi hissettirir. Arka koltuğun hesabını sormak o an aklınıza gelmediği için, yaptığınız hareketten dolayı insanlığınızdan utanarak, yolculuğun bir an önce bitmesini dilersiniz. Bütün bunlara rağmen servisle seyahat etmenin iki güzel yanı vardır. Birincisi, mükemmel bir kaza geçirirseniz, bütün o krallarla, kraliçelerle birlikte ölmek, ikincisi de yolculuğun diğer yolculuklara nazaran kısa sürmesi. Bütün bunları düşünerek servisten iniyorum. Medeniyet ayıracını geçiyorum. Her ülkeden, her milletten insanlar gördükçe Cem Yılmaz’ın repliğini düşünmeden edemiyorum: “ Şuna bak, bütün dünyayı kaçırmış ibneler ya!” Yürüyüş yolunu, trafik ışıklarını geçiyorum. Sabahları -çoğuna göre- evsizin birinin uyuduğu merdiveni, caminin girişinde dilenen görme engelli kızı geçiyorum. Küçücük bir ağacın dibine tel örgüyle sıkıştırılmış civcivleri geçiyorum. Her yaştan din tüccarını ve bu ticaretin her yaştan mağdurlarını kolaylıkla bulabileceğiniz kahvehaneyi geçiyorum ve en kötüsü geride kaldı derken, binaya giriyorum, anahtarı çevirip kapıyı açıyorum, bütün bunları, boşuna, tekrar tekrar düşüneceğim kendi hapishaneme istemeyerek de olsa giriyorum.
··
26 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.