"Atatürk bir gün bir rüya görmüş. Gördüğü rüyayı bana şöyle
anlattı:
'Büyük bir otelin salonunda Atatürk oturuyormuş. Ben de yanında imişim. Salonun köşesinde bir bilardo masası varmış. Masanın başında arkası kendisine dönük olan bir zat oturuyormuş. Tam bu sırada odanın kapısı açılmış ve iri yarı 30 kadar adam içeri
girınişleı: Bunlardan biri, eline bilardo masasından bir ıstaka alarak masanın önünde oturan, Atatürk'ün teşhis edemediği zata om-
zuna bütün kuvvetiyle indimıeye başlamış. Omzu vurulan zat ayağa kalkarak, kendini müdafaa etmekte ve 'Bana niye vuruyorsun '
diye hiddetle haykımrakta iken ben bu meçhul mütecavize karşı ne
yapmak lazım geleceğini Atatürk 'ten gözucu ile sormuşum. Atatürk
ise 'Sakın kıpırdama ' manasına gelen bir işaretle sükut ve sükuna
davet etmiş. Bu sırada eli ıstakalı adam, bize doğru yaklaşarak
karşımızda tehditkar bir vaziyet almış. Bu sefer ben yine müdahale
etmek istemişim. Ve aynı sessiz işaretle 'Ne yapalım ' diye sormuşum. Atatürk. bana tekrar 'Sus' işareti verdikten sonra o azılı herife dönerek 'Sen kimsin, ne istiyorsun ' diye sormuş. Fakat adam bu
suale cevap vereceği yerde, cebinden bir tabanca çıkararak iki
kurşun sıkmış. biri Atatürk 'e, öteki bana. Sonra bu adam bize,
'kalkın dansedelim ' emrini vermiş. ikimiz de kalkıp O 'nun huzurunda dametmişiz '.
"Bu karışık rüya Atatürk'ün yine buhranlı bir gece geçirdiğine delalet ediyordu. Kendisine;
'Bu bir şey degil' dedim. 'Ben daha korkunç rüyalar görmüşümdür. Hele bir tanesini hiç unutmam. Müsaade ederseniz anlatayım'.
'Anlat bakalım '
'Efendim. beni bir gece rüyamda korkunç bir öküz kovalamıştı.
Alabildigine kaçıyordum. Fakat öküz bana gitgide yaklaştı. Biraz
sonra da bir yarın dibine yaklaştırarak boynuzları ile tartaklamaya başladı Bir yandan haykırıyordum. bir yandan da yatagımı kirletmişim. Gözümü açtığım zaman her tarafım sırılsıklamdı '.
"Ben daha rüyamı bitirmeden Atatürk gülmeye başladı. Bu,
O'nun son gülüşü idi. O günden sonra tebessüm ettilini bile görmek kısmet olmadı ".