Öncelikle şunu belirtmek isterim ki İhsan Oktay Anar'ın tarzına hakim değilseniz "Bu nedir, ne anlatıyor, çamdan girdi kavaktan çıktı, ordan oraya atladı." diyebilisiniz bu çok normal ama bu tarza bir alışın aslında tüm o dağınıklığın hepsi bir yerde toparlanıyor.
1870'lerden başlayan hikayemiz 1940'larda son buluyor. Ihsan Sait ana kahramanımız ama hemen hemen her kitabında olduğu gibi ana karaktere ulaşmadan önce bir çok yan karakter ile haşır neşir oluyoruz. Sefil bir haldeyken nasıl zengin olduğunu, zeplin yapma serüvenini, aşkına ulaşmak uğruna göze aldıklarını, Almanları kendince bozguna uğratışını pek keyifli buldum.
"Oğul" kısmındaki anlatımı bence yazılmış en iyi savaş tasviri, sanki ordaydım, sanki üşüyen aç kalan süngü takan bendim mükemmel anlatım ve harika bir bağlayış.
Diline gelecek olursam evet dili ağır, evet bazı cümleleri anlamak için bir kaç defa okumak gerekebiliyor ama değer mi kesinlikle değer. Bir kaç kitabını okuduktan sonra bu dili bu tarzı zaten sevmeye hatta sürekli okumak için açlık hissetmeye başlıyorsunuz en azından bende öyle oldu.