"Kierkegaard bir dinin çerçevesi içinde yapıtlar vermesine rağmen aynı zamanda insanoğlunun en temel sorunlarını ortaya koymuştur. Kierkegaard birden ve doğrudan varoluş gizeminin içine girmiştir."
Kierkegaard'ın bir filozof mu yoksa teolog mu olduğu, sıkça tartışılan bir konudur. Bunların ikisi birden olmayı başaran nadir kişilerden biridir desek yerinde olur. Eserlerinde özellikle belli bir noktadan sonra, yoğun bir şekilde Hristiyanlık'tan bahsettiğini, ilgili referanslar verdiğini görüyoruz. Ama sadece belli bir dinin sınırları içinde kalsa idi böyle geniş bir şekilde insana hitap edemezdi. Genel olarak bakarsak, o Hristiyanlık yazıları belki çoğu okuyucuyu ilgilendirmeyen bilgiler ama onlarla beraber yazılanlar her zaman okuyucuyu sarsan yazılar.
Kitapla ilgili bilgi vermek gerekirse, kitabın İngilizce çevirisinde orijinal adı "Sickness unto Death"dir. Dilimize "Ölümle Sonuçlanacak Hastalık: Umutsuzluk" olarak çevrilebilirdi ve bence daha çok yakışırdı. Kitabın adının şöyle bir önemi var, Türkçe adı ile bakarsak, sanki üstad umutsuzluk düşüncesini lanetliyor gibi oluyor. Bir diğer nokta ise, çevirmen Mukadder Yakupoğlu'nun kitabın alt metindeki isminden bahsetmemesidir. O da "Dinsel Canlandırma ve Uyanış için İsev Ruhbilimsel bir anlatı"... Burayı yazmamasının nedeni olarak, daha fazla dinsel atıftan uzak durma çabası olarak düşünüyorum.
Kierkegaard bu kitabı 1849'da yazmıştır, bundan beş yıl önce yazdığı "Kaygı Kavramı" ile bu kitap arasında birçok bağlantı vardır, bu açıdan birbirlerini tamamladıklarını da söyleyebiliriz.
"Umutsuzluk tam da insanların tinsel yazgılarının bilincinde olmamalarıdır."
Kierkegaard'ın felsefesinde öncelik verdiği olgunun 'tekil birey' olduğunu biliyoruz, hatta günlüğünde şöyle yazar:
"Eğer mezar taşıma tek bir cümle yazsaydım 'tekil birey' yazardım."
Kierkegaard'a göre, tekil bireyi yok eden umutsuzluk hissidir. Diğer taraftan, kaygı duygusu gibi, umutsuzluk duygusu da kişinin kendisini bulması için çok önemlidir. Yani, hassas dengeyi bulmalı.
"İnançsız bir insan erdemli olabilir ama aynı zamanda günahkârdır. O halde umutsuzluk günahkârlıktır. Erdemli insan inançsız olduğunda meydan okuyan biri olarak umutsuzdur. Onun için ölüm sondur, sonsuzlukla bağlantısı kopmuştur."
Kierkegaard'a göre, kişi sonsuzlukla bağını koparıp, birey olamadıktan sonra erdemli olup olmaması da bir değişiklik yaratmaz. İnanç hayati önemdedir, kimsenin onun gibi inanmasına gerek yok ama bir şekilde, bir inanç olmalı.
"Bir ruh olmak; nihayet havada kalan bir kapris olmayıp tamamen mantıksal bir görüştür ve bu görüş abartı içermez."
Ruh olmak veya tekil birey olmak günümüzde çok kolay olmasa da, hatta bir anlamda alay konusu olsa da, üstada göre tamamen gerçekçi duruştur, ebediyet ile kucaklaşmadır.
"Ben, kendisi ile ilişki içinde, kendisi olmak isterken, kendi saydamlığı içinde, onu ortaya koyan gücün içine dalmaktadır."
Burada da, yine ebediyet hususu geçerli. 'Ben', kaygı veya umutsuzluk ile kendisi olma çabası sergilerken, ebedi ile bütünleşir.