Kıskanç Han ve Tatar Güzeli
[Benim Adım Kırmızı’dan]
Bir zamanlar Herat’ın kuzeyindeki dağlardaki kalesinde nakşa ve resme
meraklı bir genç han yaşamış. Haremindeki kadınlardan yalnızca birini severmiş
bu han. Deli gibi sevdiği bu güzeller güzeli Tatar kızı da Han’a âşıkmış.
Sabahlara kadar terleye terleye öyle çok sevişirlermiş ve öyle mutluymuşlar ki
hayatları hep böyle sürsün isterlermiş. Bu dileklerini gerçekleştirmenin en iyi
yolunun da kitapları açıp eski üstat ressamların yaptığı harika ve kusursuz
resimlere saatlerce, günlerce bakmak, hiç durmamacasına bakmak olduğunu
keşfetmişler. Aynı hikâyelerin hiç şaşmadan hep birbirini tekrar eden kusursuz
resimlerine baktıkça zamanın durduğunu ve hikâyede anlatılan altın devrin
mutlu zamanına kendi mutluluklarının karıştığını hissederlermiş.
Han’ın nakkaşhanesinde aynı resimleri aynı kitapların sayfaları için yeniden
aynı kusursuzlukla yapan ustalar ustası bir de nakkaş varmış. Âdet olduğu üzere
usta nakkaş, Ferhat’ın Şirin’e olan aşkından acı çekişini, Mecnun ile Leyla’nın
birbirlerini görüp hayranlık ve özlemle bakışmalarını ya da Hüsrev ile Şirin’in
Cennet misali masal bahçesinde birbirlerini çift anlamlı, manidar bakışlarla
süzmelerini bir kitap sahifesinde resmederken âşıkların yerine Han ile Tatar
güzelinin resmini çizermiş. Han ile sevgilisi bu sayfalara bakınca kendi
mutluluklarının ve aşklarının eski masalların sayfaları arasına karıştığına, demek
ki hiç bitmeyeceğine iyice inanır, usta nakkaşı övgüye ve altına boğarlarmış.
İltifat ve altının çokluğu usta nakkaşı sonunda yoldan çıkarmış ve Şeytan’ın
da dürtmesiyle resimlerinin kusursuzluğunu eski üstatlara borçlu olduğunu
unutmuş. Resimlerine kendi şahsiyetinden ve üslubundan, sevdiği yeni şeylerden
de bir parça koyarsa çizdiği harika sahneler, atlar ve askerler, âşıklar ve bahçeler,
kuşlar ve geceler daha da beğenilir sanmış gururla.
Oysa, usta nakkaşın yaptığı bu yenilikleri, kişisel üslup izlerini, Han ile
sevgilisi birer kusur olarak görüp huzursuz olmuşlar. Onlar yalnızca eski
masallardaki eski sevgililer gibi olmak istiyorlarmış. Eski insanlar ve efsaneler
gibi olmadıkça bir kitapta anlatılmanın, bir sayfada resmedilmenin Han ile Tatar
sevgilisi için hiçbir anlamı yokmuş.
Uzun uzun baktığı resimlerde eski mutluluklarının şurasından burasından
bozulduğunu hissedince Han, önce sahifelerde o resmediliyor diye Tatar güzelini
kıskanmış. Sonra o güzel Tatar’ı kıskandırmak için başka bir cariye ile sevişmiş.
Bu da sevgilisinin kulağına gitmiş. Harem dedikoducularından öğrendiği şey o
kadar kederlendirmiş ki Tatar güzelini, kendini Harem avlusundaki sedir ağacına
sessizce asmış. Yaptığı yanlışı fark eden ve bunun arkasında nakkaşın kendi
üslup ve kişilik merakı olduğunu gören Han da Şeytan’ın kandırdığı ustayı aynı
gün kör ettirmiş.