Gönderi

438 syf.
6/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 3 days
Kitabın üzerine ne kadar düşünürsem puanım o kadar düşecek gibi geliyor. O yüzden hazır hislerim tazeyken yorumumu yapayım dedim. Bu ay hiç sevmediğim bir şey yapıp dört pdf kitap okudum. Beni inanılmaz yoruyor kitabı elimde tutmamak, sayfaları çevirememek ama zaten okuduklarımın üçünün baskısı yoktu; o yüzden idare ediyorum. Okuduğum pdfler içinde en sevdiğim Aşkı Bana Sor oldu. Özellike chick-lit seven kişilere tavsiye edebileceğim, eğlenceli bir kitaptı. Sevdiğim ve sevmediğim çok fazla detay vardı içinde. Elimden geldiğinde kısa bir şekilde ve ipucu vermeden anlatmaya çalışacağım. Öncelikle şunu söylemem gerek: Bana klişe bir konuyu aldım, özgün bir şekilde yazdım deyin; ben de gidip kitabınızı okuyayım. Bu mevzuyu toplumumuzun çok yanlış değerlendirdiğini düşünüyorum. Benim için bir kitabı sevme ya da sevmeme ölçütü asla şu olamaz: "Aşk kitabı." / "İddia üzerine yazılmış bir aşk kitabı." / "En yakın arkadaşının ağabeyine aşık olan bir kızı anlatan kitap." Ve daha nice "klişe." Mesele bu çıkış noktası olmamalı, olamaz. Yazar bunu nasıl yazdı? Kurgu sağlam ve mantıklı mı? Karakterler bu kurguyu karşılıyor mu? O yüzden bu kitaba klişe diyen insanlar, lütfen yakınımdan uzaklaşın ki size açıklama yapmak zorunda kalmayayım. Minerva, karaktersizliğini kitapta adının geçtiği her sahnede hissettiğimiz David diye bir herifle sevgilidir. David kadını yalnızca iyi bir anne olacağını düşündüğü ve "balık etli" olduğu için ona yaklaşan her erkeği hayatına almaya müsait biri olduğuna inandığı için seçmiştir. Fakat beklentisi karşılanmadığı için saçma sapan sözler eşliğinde Min'i terk eder ve kadınlar arasında bir hayli popüler olan Calvin Beyimizle Min üzerinden iki iddiaya girer. Klişeci bıdı bıdıları yapanlar çıktıysa biz devam edelim. Yazar en başta bu detayı asla karakterlerini aşağılamadan ve nefret ettirmeden yazabildiği için benden koca bir yıldız aldı. Bunun yanında kitabın esas karakterleri kendi içinde bu mevzuyu ilk günden bitirdiği için ben asla sorun etmedim ve bu yönünü kesinlikle çok sevdim diyebilirim. Kitapta beni genel olarak rahatsız eden şeylerin başında yan karakterler geliyor. O kadar gereksizler, öyle iticiler ki baştan sona istikrarla hepsine irite oldum dersem hafif kaçar. Ve sürekli onlarla ilgili bir tekrar var. Aynı replikler, olaylar ısıtılıp ısıtılıp öne getiriliyor. Ve o kadar çok sahneleri var ki aile dizisi mi çekiyoruz biz birader diye düşünmedim diyemem. Her olaya dahil olmaları, sürekli arkadan iş çevirmeleri, sürekli araya girmeleri falan... Düşündükçe sinirleniyorum. Gelelim esas karakterlerimize... (Yorum haza bir çorba oldu ama omzumda deli gibi konuşan bir kuş varken ancak bu kadar oluyor.) Calvin, başlangıçta kadınlara şekilci bir şekilde yaklaşmadığı için gönlümü çalan bir karakter oldu. Min'e laf soktu, kızdı, sevdi, aşkını ilan etti, eleştirdi ama bunları asla karakteri dışında bir şey görerek yapmadı. Bu onu özel yapmaya yetiyor sanırım. Biraz pasif ve korkak bir adam olarak gördük onu çoğu yerde. İddia meselesinde fikrini beyan etmek için finali beklemesi olsun, aşık olduğu zaman hislerine inatla direnmesi olsun, en ufak bir yanlış anlamada bebek gibi tavırlarla kadına saldırması olsun, eski sevgilisi ile çekip giderek kıskandırma çabaları olsun, sürekli "bu son görüşmemiz" muhabbetleri yapıp süklüm püklüm geri dönmesi olsun; bir sürü şey anlayacağınız. Ben otuz beş yaş civarında bir adamın karakterinin daha derli toplu olmasını bekliyorum sanırım, belki de hata ediyorumdur; bilmiyorum ama bu yaptıkları biraz battı bana. Ailesinin yanında ağzını bile açamaması, çok gereksiz bir yazar zorlaması olarak gördüğüm ilk aşkı mevzusu... Güzelim karakter biraz harcanmış anlayacağınız. Gelelim Minervacığıma... Kadına bayıldım. Gerçekten çok sağlam bir kadın karakter olmuş ki günümüz kitaplarında değil sağlam bir kadın karakter, karakter bile göremiyoruz. Zeki, kendi ayakları üzerinde durabilen, hayatını zevkine göre şekillendiren, hayattan ne istediğini bilen bir kadın Min. Balık etli olduğu için ailesi ve onu tanımayan insanlar tarafından sürekli eleştirilmesi, hafiften aşağılanması biraz zorluyor onu. Özellikle yakınlarına karşı bu konuda o kadar pasif ki bu harika kadının o anlarda susmasını, kimseye ağzının payını verememesini tamamen yazarın hatası olarak yorumluyorum. Asla lafını sakınmayan, kendini seven bir kadın bu kadar eleştiri ve yoruma meydan bırakmazdı ki Calvin karşısındayken bırakmıyor da. Ama nasıl oluyorsa annesine, arkadaşlarına karşı asla konuşmuyor. Asla yaptıkları hatalar hakkında "düşünmüyor" bile. Aşırı sahiplenmiş görünmek istemiyorum ama ciddi anlamda bunlar benim gördüğüm Min'in yapacağı şeyler değildi, birisi yazarı uyarmalıydı. Bunun yanında kilo problemi ile ilgili mevzunun kitabın sonunda bile içime sinecek şekilde çözülmemiş olması beni üzdü. Minerva şişman değil, annesi kilo ve kilo yapan yiyecekler konusunda takıntılı, erkekler şekilci vs. olabilir ama kadın kitabın sonunda ben buyum, bu benim bedenim ve sevdiğim adam beni olduğum gibi seviyor hissini asla vermiyor. Calvin tüm kitap boyunca bir kere olsun sen olduğun gibi güzelsin fikriyle çelişecek hiçbir şey yapmıyor ama Min bunu fark ediyor mu? Bence tam değil. Anlayacağınız kitaba karşı çelişkili birçok hisse sahibim. Okurken özellikle ilk üç yüz sayfada çok güldüm ve eğlendim. Yan karakterleri okurken göz devirdim. Son yüz sayfada da biraz "Yapma bunu ama be yazar!" modlarına girdim ama genel olarak baktığım zaman sevdiğim bir kitap oldu. Bu türü seven, eğlenceli bir kitap arayan herkese tavsiye ederim.
Aşkı Bana Sor
Aşkı Bana SorJennifer Crusie · Artemis Yayınları · 200661 okunma
·
203 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.