Gönderi

Bazen mevsime inat hüzün sarar insanın ruhunu.O güne kadar belki bin kere dinlediği bir şarkı, gözlerinden yaşlar süzülmesine neden olur. Odalara, evlere sığamaz olur o anda. Alıp başını gitmek ister, hiç yaşamadığı iklimlere. Ne demiş Sabahattin Ali; Beni en güzel günümde Sebepsiz bir keder alır Bütün ömrümün beynimde Acı bir tortusu kalır. O acı tortuyu bir türlü söküp atamaz, yok sayamaz insan.Kendini -deyim yerindeyse- dağıtmak ister.Aslında böyle anlarda dağıtmak, bir anlamda toplamaktır kendini. Sevimli bir kedi yavrusu kimliğine bürünür, hüzünlü bir kadın.Biri başını okşasa, peşine takılıp gidecektir, sorgusuz sualsiz.Bunu hem çok ister, hem de olanca gücüyle kaçar bu istekten.İkiye bölünür kedi yavrusu kimliği.Başını okşayanın içtenliğinden emin olamaz çünkü.Gitmese, bu kez bir başına kalacaktır yaşamın ortasında.Adı ister ikilem olsun, ister paradoks, bir türlü aşamaz hüznünün ruhunda yarattığı karmaşayı. Soluksuz kalıncaya kadar koşmak, gücü tükenene kadar dağlara tırmanmak, sesi kısılana kadar bağırmak, gözünde yaş tükenene kadar ağlamak ister.''Hüznüm beni boğuyor, farkında mısınız?'' dercesine.Tıpkı uzun yıllar önce yazdığım diziler gibi; Kim koydu bu son damlayı bardağıma? Taşıyorum! Bırakın! ben hüzünlerimi severek yaşıyorum... Bazen de hüznünü kandırır insan.Gülümsemesinin asıl nedeni de budur bu yüzden, hüznünü kandırıyordur. Kendisi alıp başını gitmeden, hüznü başını alıp gitsin istiyordur.Hüzün dediğin de öyle kolay kolay gitmez ki.O güzelim şarkıdaki gibi, deli dalgalarla gelir, gönlünün kıyısına vurur insanı. Hilmi Yavuz'un Nazım'a yazdığı şiir ne güzel başlar; Hüzün, ki en çok yakışandır bize Belki de en çok anladığımız Hüzün insana neden yakışır? İnsanın ruhunu inceltir de ondan.Ve ruh inceldikten sonra geri dönüşü de yoktur. Gitgide daha da incelecektir, ta ki şeffaflaşana kadar.İnceldikçe kırılganlığı daha da artacaktır şüphesiz.Gözlerinin dolmasına; bir cümle, bir şarkı sözü, bir melodi, bir film seyretmek, bir kuş cıvıltısı duymak, bir dosttan ''Nasılsın, seni merak ettim'' cümlesini duymak bile yetecektir. Ne güzel anlatmış Atilla İlhan hüznü Elde Var Hüzün şiirinde; söyleşir evvelce biz bu tenhalarda ziyade gülüşürdük pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının ne meseller söylerdi mercan köz nargileler zamanlar değişti ayrılık girdi araya hicrana düştük bugün ah nerde gençliğimiz sahilde savruluşları başıboş dalgaların yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller elde var hüzün o şehrâyin fakat çıkar mı akıldan çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması sırılsıklam âşık incesaz kadehlerin mehtaba kaldırılması adeta düğün hayat zamanda iz bırakmaz bir boşluğa düşersin bir boşluktan birikip yeniden sıçramak için elde var hüzün Ve bazen hüznü anlatan bir şiiri, hüznü anlatan bir şarkı eşliğinde okumak dağıtır ağdalaşmış bir hüznü.(Çivi çivi söker gibidir bir anlamda.) Bu dağıtışla toparlanır, başını okşayan elden vazgeçer, kendine yetmeyi, iç dünyasının güzellikleriyle kendi yağında kavrulmayı öğrenir insan... Alıntı
·
13 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.