Gönderi

142 syf.
·
Puan vermedi
Yorumuma bir kızılderili şiiri ile başlamak istiyorum; Geliyorlar ötelerden. Başıma garip belalar geldi ama yine de benimdir bu koskoca ülke... Bartolome de Las Casas, yerli halka hristiyanlığı aşılamak için Amerika’ya gitmiş bir papaz. Kristof Kolomb’un yakın arkadaşlarından birisinin oğlu. Ömrünü Kızılderililerin haklarını korumaya adamış ve onların lehinde yasalar çıkartacak kadar da başarılı olmuş. Kitapta, yerlilerle İspanyolların nasıl karşılaştıkları ve İspanyolların yaptığı vahşeti aktarmaya çalışmış. Örnek olarak adaların birinde yaşananları aktarmak istiyorum; İspanya’daki patronlarından birine yazdığı bir mektupta da Kolomb, yerlileri tanıtmak için şöyle diyor: ‘Son derece sade, dürüst ve aşırı düzeyde eli açık insanlar. Herhangi birinden, sahip olduğu herhangi bir şey istenince, hemen veriyorlar. Başkalarına olan sevgileri, kendi özlerine olandan çok daha fazla. Ama bu övgüleri sıralayan Kolomb, günlüğün bir yerinde de şöyle diyor: “Bunlardan çok iyi hizmetkâr olur. Sadece elli adamla bütün bu yerlilerin hepsine kolayca boyun eğdirebiliriz ve her istediğimizi yaptırabiliriz.” Bu sözleri sonrası çok farklı gelişmeler yaşanıyor Yerli halktan Yararlanmak veya kötüye kullanmak amacıyla karılarını, çocuklarını alıp emek ve alın teriyle kazandıkları besinlere el koyuyorlar bu gelişmeden sonra uğradıkları şiddet ve aşağılama karşısında yerliler, bu adamların gökten inmediğini anlıyorlar. O zaman, bazıları yiyeceklerini, bazıları kanlarını, bazıları da çocukları saklıyor. Diğerleri, böyle gaddar ve korkunç insanlardan uzaklaşmak için ormanlara kaçıyor. Hristiyanlar halkı tokatla, yumrukla, sopayla dövüyorlar, hatta köy beylerini ele geçiriyorlar. Cüretkârlıkları ve küstahlıkları öyle fazla ki Hristiyan bir yüzbaşı, bütün adanın beyi sayılan, en büyük hükümdarın öz karısının ırzına geçiyor. İşte o zaman, yerliler hristiyanları topraklarından kovmak için yollar aramaya başlıyor. Ancak Atlarını, kılıçlarını ve mızraklarını alan hristiyanlar, yerli Amerikalıların daha önce hiç görmediği eziyetlere başlıyor. Köylere giriyor, çoluk çocuk, yaşlı, hamile demeden, ağıllarına sığınmış kuzulara saldırır gibi, karınlarını deşiyor, parçalara ayırıyorlar. Kimin tek bıçak darbesiyle bir insanı ortadan ayıracağı veya tek mızrak atışıyla başını keseceği, ya da bağırsaklarını ortaya dökeceği üzerine bahse giriyorlar. Anne sütü emen bebekleri zorla alıyor, ayaklarından tutup başlarını kayalara çarpıyorlar.Bazıları ise onları yüksekten ırmaklara atıyor, bir yandan da gülerek şakalaşıyorlar. Çocuklarla annelerini ve önlerine çıkan herkesi kılıçtan geçiriyorlar. Hz. İsa ve 12 havariyi kutsamak ve saygılarını iletmek için uzun dar ağaçları kuruyorlar. Ayakları yere neredeyse değecek şekilde, 13 kişilik gruplar halinde onları bağlıyor, ateşe veriyor ve diri diri yakıyorlar. Bazıları ise, bütün vücutlarına kuru saman yapıştırıyor ve bu şekilde ateşe veriyorlar. Diğerlerinin ve hayatta bırakmak istedikleri herkesin ellerini kesiyorlar. Beyleri ve soyluları öldürme şekilleri de aynı. Önce direkler üzerine tahta çubuklardan bir ızgara yapıyorlar. Sonra, onları ızgaraya bağlıyor, altlarına da hafif bir ateş yakıyorlar. Yerliler bu korkunç işkenceler altında, çığlıklar atarak can veriyor. Konuyu özetlemek için Nietzsche’nin şu sözlerine başvuralım der ki: “Hristiyanların yeni dünyayı çirkin ve kötü göstermeyi çözüm olarak görmesi, dünyayı kötü ve çirkin hale getirmiştir.” Velhasıl Kelam; İnsan en zalim hayvandır!!!
Yerlilerin Gözyaşları
Yerlilerin GözyaşlarıBartolomé de Las Casas · İmge Kitabevi · 2020723 okunma
·
34 görüntüleme
Gönül okurunun profil resmi
Harika bir inceleme emeğinize düşüncenize sağlık ❤️
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.